Türkiye’de uzun yıllara dayalı bir demokrasi mücadelesi vardır. Zaten darbeler, faşist iktidarlar ve baskılar da bu demokrasi mücadelesini durdurmak içindir. Ancak Türkiye’deki demokrasi mücadelesi şimdiye kadar demokratikleşme ile sonuçlanmamıştır. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe de Türkiye’nin demokratikleşmesi söz konusu değildir. Kürt inkarı sürdüğü müddetçe Türk devleti otoriter kurumsal faşist olmaya devam edecektir. Kürt inkarı Kürt’ü Türkleştirmeyi hedeflediğinden bunun sosyolojideki tanımı da siyasetteki tanımı da soykırımdır. Kürtler kültürel olarak Türkleştirilmek isteniyorsa; bunun için devletin tüm imkanları ve baskı araçları kullanılıyorsa bunun soykırımdan başka bir tanımı olamaz. Türkiye’deki anayasanın Kürtlerin varlığını kabul etmemesi, Kürtlerin kimlik, dil, kültür olarak zamana yayılmış biçimde Türkleştirilmesi anlamına gelir. Kürtler 100 yıldır buna itiraz ettiklerine göre gönüllü bir Türkleşme yoktur. Gönüllü olarak Türklüğü kabul ettiğini iddia edenler de zoraki yöntemlerle böyle bir duruma getirilmişlerdir.
Şu anda Kürt siyasetçiler neden tutuklanıyor, Kürtlük adına yapılan örgütlenmeler neden dağıtılıyor? Tabii ki Kürtler dili, kimliği ve kültürüyle var olmasın diye bunlar yapılıyor. Kürtler, siyasetçilerin tutuklanmalarını siyasi soykırım olarak tanımlıyorlar. Gerçekten de şu anda kavramın gerçek anlamıyla siyasi soykırım vardır. Dünyanın her yerinde bir halkı, bir toplumu, bir kültürü soykırıma uğratmanın ilk adımı siyasetçilerini, siyasi örgütlerini tasfiye etmekle başlar. Bu siyasi tasfiyenin amacı o toplumu ortadan kaldırmak için yapılıyorsa o siyasi tasfiyenin adı siyasi soykırım olur. Şimdi Kürt siyaseti tasfiye edilmek isteniyor. Kürtlerin varlığı tanınmıyor; Kürt olarak var olmak isteyenlere her türlü baskı yapılıyorsa orada siyasi bir soykırım vardır. Siyasi soykırım da kimlik, dil, kültür soykırımı gerçekleştirilmek için yapılır. Bir halkın siyasi örgütlenmeleri tasfiye edilmezse soykırım yapılamaz. Çünkü o halkın siyasi kurumları soykırıma karşı direnir.
Şimdi Kürtlerin soykırıma uğratılmasına karşı direnen tüm siyasi kurumlar ve siyasetçiler tasfiye ediliyor. Binlerce siyasetçi şu anda zindanlara atılmıştır. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen siyasi bir kırım vardır. Böylece Kürt soykırımı önündeki engeller kaldırılmak isteniyor. Kürt halkı şu anda bu siyasi soykırımların tüm Kürtlerin soykırıma uğratılması için yapıldığını çok iyi görüyor. Türkiye’de hiçbir dönemde görülmeyen düzeyde Kürt düşmanlığı yapılması soykırım amacındaki ısrarın sonucudur.
Kürtler kendilerine yönelik soykırımı çok yakın hissettiklerinden son zamanlarda Kürtlerin birliğinden çok söz ediyorlar. Düne kadar birbirlerine siyasi olarak karşı çıkanlar da şimdi Kürtlerin birlik olmasını vurguluyor. Soykırım amacı ve bu yönlü saldırılar karşısında siyasi görüşlerin farklılığı bir anlam taşımıyor. Çünkü soykırım siyasi farklılıkların olacağı toplum bırakmak istemiyor.
Bize göre de Kürtler, üzerlerindeki soykırım politikası ve uygulamalarını tartışmalıdırlar. Soykırım yakın tehlike olmaktan öte bizzat yapılmak isteniyor ve yapılıyor. Kürtlük adına olan her şeyin kökünün kazınmak istenmesi başka anlama gelmiyor. TRT Kurdi gibi kurumlar ve bazı Kürt örgütlenmelerinin varlığı da aslında bu soykırıma örtü olarak kullanılıyor. Bu tür örtülerle bakın biz Kürt’e karşı değiliz; teröristlere veya teröristlere destek verenlere karşıyız, propagandası yapıyorlar. Ancak ne Türkiye içinde ne de Türkiye dışında bu örtüler gerçeği gizleyemiyor. Çünkü politikalar ve uygulamalar tüm Kürtlere dokunuyor; tüm Kürtleri etkiliyor.
Doğru yada yanlış görülebilir; bu ayrı bir konudur. Güney Kürdistan’da bir bağımsızlık referandumu yapıldı. Buna Irak’tan daha fazla Türkiye sert tepki gösterdi. Çok iyi ilişkide oldukları KDP ve Barzani ailesine her türlü hakareti yaptılar. Kerkük’ten Kürtlerin çıkarılmasına en büyük desteği de AKP iktidarı verdi. Demek ki sorun PKK değilmiş; sorun Kürt karşıtlığıymış. Şimdi bunu Kürtler de Kürt olmayanlar da görüyor.
20. yüzyıl siyasi olarak soykırımlara fırsat veriyordu. Bu nedenle 20. yüzyılda Ermeni, Asuri ve Yahudi soykırımları gerçekleşti. Yine dünyanın birçok yerinde farklı kimlikler ve diller zoraki bir şekilde yok edildi. Türk devleti 20. yüzyıl boyunca Kürt’ü yok saydı. Şark Islahat Planı’nda açıkça Kürtlerin Türkleştirilmesi hedefi vardır. Zaten uygulamalar her yönüyle böyledir. Çocukların evde Kürtçe konuşmaması için evlerin dinletildiğini herkes biliyor. Türk devleti 20. yüzyıldaki politika ve uygulamaları şimdi farklı biçimde yürütüyor.
Türkiye’de gerçeklerin tanımlanması bile yasaklanmıştır. Ekonomik kriz var demek bile suç görülüyor. Diktatöre diktatör; faşiste faşist diyemezsin! Bir yere yabancı bir askerin girmesine işgal diyemezsin! Haksız bir savaşa karşı çıkamazsın! Ancak işgale ve haksız savaşa karşı çıkanlara karşı her türlü küfrü ve hakareti etmek ise serbest!
Türkiye’de bu tür ucubeliklerin nedeni kesinlikle Kürt sorununun varlığı, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi vermesi; Kürt varlığını tanımayan iktidarın da bu mücadeleyi bastırmak istemesidir. Kürtlerin kimlik, kültür ve dil özgürlüğü istemeleri Türkiye’de en büyük suç haline getirilmiştir. Amed, Van, Mardin ve diğer belediyelerin gasp edilmesi ve kayyum atanmasının nedeni de o belediye eşbaşkanlarının bu sorumluluğu Kürt kimliğiyle ve Kürt duruşu ile yapmalarıdır. Başka da hiçbir neden yoktur. Diğer tüm nedenler uydurmadır. Zaten daha seçilmeden önce görevden alınmaları yaklaşımının varlığı bunun kanıtıdır.
Şu anda Kürtlere uygulanan politika dünyanın neresinde başka bir topluma uygulanırsa uygulansın buna soykırım denir. Örneğin Türklere ve Araplara başka bir ülke bu uygulamaları yapsa ona soykırım denir. Ama Türkiye’de yapılırsa buna soykırım diyemezsiniz; diyenler suçlu görülür ve yargılanır.