Bazı mesleklerden gelen milletvekillerine alttan alta farklı bir sempatim oluyor. Hukukçular ve hekimler. Onlar daha adil, daha iyicil olurlarmış, olacaklarmış gibi gelir bana. Çoğu oluyor da. CHP İstanbul Milletvekili Dr. Ali Şeker öyle mesela. Hekim ve sanki bu yüzden de Meclis’te de, sokakta da daha adil ve etkin, halktan yana ve halkın yanında ve ‘hekimlik icabı’ muhalefeti ve muhlafet içi sorunları tedavi etmeye yatkın ve aday. Muhalefetin, özellikle de CHP’nin kötü bir sınav verdiği bir dönemde Ali Şeker’le siyasetin ve muhalefetin gündemini konuştuk.
Siz siyaset pratiğini partinizin genel, yaygın tutumundan farklı mı görüyorsunuz? Ya da partinizin olması gereken tavrının tam da sizin tutumunuz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Sosyal demokrat bir partide siyaset yapıyorum. Partimin karar alma organlarından birinin üyesiyim. Partimin bir programı ve tüzüğü var. Bunlara uymak zorundayım. Ama demokrasiden yana geliştirilmesi gereken yanları olduğuna da inanıyorum. Bunun yanında benim de yarım asrı aşmış hayatımda yaşadıklarımdan biriktirdiklerim, bunlara uygun olarak da inandığım doğrularım var. Sadece profesyonel bir siyasetçi değilim. Siyasetten ümidimi de kesmedim henüz. Siyasetin, ülkemizin yaşadığı sorunlara halktan, demokrasiden, barıştan, eşitlikten, özgürlükten yana tavır alarak çözüm bulabileceğine inanıyorum. Tutum alırken inandığım doğrulara uygun davranma çabasındayım. Bazen partimin genel merkezinin tavrıyla farklı düşündüğümüz oluyor. Bunu da sosyal demokrat bir parti için doğal olarak görüyorum.
Belli ki sizin siyasetle nasıl ilişkilendiğinizi bilmek gerekiyor önce. Siz, Ali Şeker buraya nasıl geldiniz?
12 Eylül darbesini ortaokul lise öğrencisi olarak karşıladı bizim kuşağımız. Çevremde, ülkemde, dünyada olanlarla ilgilenmem üniversite yıllarımdan başladı. Tıp doktoruyum. İstanbul’da Avrupa yakasında devlete ait birçok sağlık kurumunda çalıştım. İnsanlarla bir aradaydım her zaman. Siyasetle de ilgileniyordum. Kamu kaynaklarının kamu adına doğru kullanılması gerektiğine, siyasetin kamu yararına yapılması gerektiğine inanıyorum ama bunun böyle olmadığını gördüm. Siyaseti meslek edinmiş olanların elinden alıp halk adına siyaset yapmak için aktif siyasete başladım. İstanbul Büyükçekmece ilçe başkanlığı yaptım, yerleşik siyaset anlayışına ters gelen bana göre son derece doğru işler yapınca da görevden alındım. 2015 7 Haziran seçimlerinden önce partim önseçim kararı alınca aday oldum. 13 ilçeden oluşan İstanbul üçüncü bölgede İlhan Cihaner’in ardından ikinci olarak milletvekili aday listesine girdim ve seçildim.
Sokak ve siyaset ilişkisini nasıl şematize edersiniz? Bu nasıl bir ilişkidir?
Yurttaşların yaşam alanları olan sokak, sorunların ve çözümlerin doğduğu yerlerdir aslında. Siyaset sokağın devamı olmalıdır. Siyaset aşağıdan yukarıya doğru kurulabilirse, sokağın taleplerine çözüm bulma yeri haline gelir. Ama dünyanın yaşadığı temsili demokrasi krizi sokak-siyaset ilişkisini kopartmış durumda. Sorun nerede yaşanıyorsa, örgütlenmek kaydıyla çözüm de orada. Yani sokakta. Ama bu ilişkinin koptuğunu görüyorum. Egemen siyaset anlayışı yerine sokakla, halkla kurduğum yakın ilişki bu duruma bir karşı çıkış aslında.
Partiniz 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde önemli başarılar kazandı. Bu mevzileri korumak için gerekenin yapıldığını düşünüyor musunuz?
31 Mart ve 23 Haziran başarısı önemliydi. Ama sadece bizim başarımız değildi. 16 Nisan 2017 referandumunda ‘Hayır’ın önde çıktığı yerlerde, özellikle büyükşehirlerde ısrarla yan yana durmaya devam ederek, belediye başkanlıklarına dönüştürdük. Bu bir aradalığı sürdürmek zorundayız. Kolay değil ama imkansız da değil. Yaşadık çünkü. Parti olarak eksiklerimiz olduğunu düşünüyorum. AKP hegemonyasının bizi çekmek istediği siyaset sınırlarında kalmaya mecbur değiliz. Ülkemizin geleceğinin birlikte yaşamaktan ve barıştan geçtiğine, bunun için de özellikle CHP’nin daha cesur politikalar izlemesi gerektiğine inanıyorum. Ülkemizin sorunlarını 70 yıldır yöneten sağ iktidarlar büyüttü, çözümü ancak sol anlayışla başarabiliriz.
HDP’li belediyelere kayyum atamalarına yönelik yeterli duyarlılık gösterildiğini düşünüyor musunuz?
Hayır. Bireysel olarak tepki gösterdiğimi düşünüyorum. Meclis’te dile getirdim. Partimizden İlk olarak İlhan Cihaner’le birlikte dayanışma için Mardin’e, Diyarbakır’a gittik. Bu davranışımız oldukça destek de gördü. Ama kurumsal ve dolayısıyla gelişecek toplumsal bir duyarlılık yeterince gelişmedi. Toplum kendisine dayatılanı istemediğini seçimlerdeki tavrıyla göstermesine rağmen kayyum meselesinde özellikle Batı’da bir ikirciklilik gözlemledim. Bu duyarlılığı örgütlemesi gereken siyasetti, yapamadı ancak yapmalı.
Türkiye siyasetinde muhalefet için önemli şanslar olduğu saptaması doğru mudur sizce ve doğruysa muhalefet partileri bu durumu değerlendiremiyor mu?
18 yıl önce yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini söyleyerek iktidara gelen AKP, Türkiye’yi geçmişe rahmet okutacak boyutlarda yolsuzluklar, yoksulluklar ve yasaklarla yönetilen bir ülke haline getirdi. Bu durum da elbette muhalefet için önemli şanslar doğuruyor. AKP yanlışlıkla değil, bilerek, isteyerek yaptığı tercihlerle talan ve yağmalarla ülkeyi ekonomik çöküntüye soktu. Tepedeki yandaş çevre hariç insanlar tüm yaşam alanlarında özgürlük gaspını, yolsuzlukları ve yoksulluğu iliklerine kadar hissediyor. Sadece son 18 yıl değil aslında, 1950’den beri birbirinin ardılı olan sağ iktidarlar, 1980’den sonra kontrolsüz bir şekilde uygulanan neoliberal politikaların doğurduğu sonuç bu. Şimdi tüm bu politikaların tersini uygulamak gerekiyor. AKP kutuplaşmadan besleniyor. Buna engel olmak ve halkı inadına kucaklaştırmak lazım. AKP’nin politikalarını taklit ederek halkın sorunlarına çözüm olamayız. Halkçı, kamucu, sol, sosyal demokrat bir siyasete ihtiyacımız olduğunu gösteren şartlar var. Ve biz o ilkeler etrafında halkı örgütlemeyi seçmeliyiz. Alternatif bir iktidar için tüm şartlar uygundur. Başta ana muhalefet olarak bizim partimiz olmak üzere tüm muhalefete önemli görevler düşüyor.
Selahattin Demirtaş son söyleşisinde CHP’den özeleştiri beklediğini söyledi. Böyle bir özeleştiri gerekli midir sizce?
Herkes yeri geldiğinde özeleştiri yapabilmelidir. Özeleştiri yapılmadığında, hatalarda ısrar edildiğinde, umutlar da kırılır. Umudu kırmaya kimsenin hakkı yoktur. Umudu büyütecek, umudu yeşertecek bir ortam var. Herkes sorumluluğunun bilinciyle bu toplumu çöküşten çıkarmanın önderliğini yapmak durumundadır.
Millet İttifakı’nın genişleme imkânını nerede görüyorsunuz?
7 Haziran seçimlerinden ve hatta Gezi’den bu yana toplum bu alanı gösterdi zaten. AKP’nin mağdur ettiği tüm kesimler bir araya geldi; Gezi’de, 7 Haziran’da, mühürsüz sonuç başka olsa da 16 Nisan referandumunda, 31 Mart’ta ve son olarak 23 Haziran’da AKP’yi yendi. Bunu sağlayanlar doğal olarak Millet İttifakı’nın genişleme alanıdır. Türkiye zor görünse de CHP, HDP, İYİ Parti, Saadet Partisi, sosyalist partiler, AKP’nin mağdur ettiği AKP’lileri, MHP’lileri bir araya getirerek gerçek sorunlarını konuşmak zorundadır.
Şu dönemde CHP’li bir siyasetçinin en önemli sorumluluğu nedir?
Türkiye’nin sol duyarlılıkları gelişmiş, sosyal demokrat bir iktidara ihtiyacı var. 70 yıllık geri gidiş ancak halkçı-kamucu bir iktidarla dönüştürülebilir. CHP’li bir siyasetçi de bunun için çaba göstermelidir.
AKP yereli kaybetti
Kuzey Suriye’ye TSK operasyonu başladığından beri iktidarın oy oranı 4 puan artarken, CHP’ninki 4 puan düşmüş. Sizce ne oldu?
AKP kutuplaşmadan, çatışmadan besleniyor. 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidarı kaybeden AKP “ya 400 vekil, ya kaos” nidalarıyla 1 Kasım seçimlerine götürdü ülkeyi. Kitlesel terör olayları ve katliamlar yaşandı. Bunların ardında büyük “ihmaller zinciri” olduğu mahkeme tutanaklarına yansıdı. Dönemin başbakanı patlamaların ardından “oyumuz artıyor” demeçleri verdi ve 1 Kasım seçimlerinde AKP oyunu artırdı. Tekrar bittiğinde bu kez eski suç ortağı FETÖ’cülerle iç çatışma yaşadı, birbirine girdi. Malum sivil darbe dönemi başladı ve kendi iktidarını sürdürdü. Son operasyon da böyle bir iklimde gerçekleşti. AKP yereli kaybetti. Ekonomide sıkıştı. Hak ihlalleri arttı. Konsolidasyona ihtiyaç vardı ve operasyon gerçekleşti. Ama AKP’nin günün sonunda umduğunu bulamadığını düşünüyorum. İktidarını sürdürmek için yeni kutuplaşma/gerginlik hamlelerine ihtiyaç duyuyor bu nedenle. Taklitler aslını yüceltir. Biz AKP politikalarına destek verdikçe kendi iddia ve politikalarımızdan vazgeçtiğimiz anlaşılır. Bu durum doğal olarak karşımızdakini büyütür. Bu doğru değil. İktidarın bölgeyi, Türkiye’yi de içine alan bir ateş çemberine çeviren politikalarına destek vermeyi doğru bulmuyorum.