Artık demokrasi seçimli değil ‘görevlendirilmeli’ seçim aslında çok zahmetli ve masraflı bir iş. Yok, efendim, ne kadar seçmen var onu tespit edeceksin, sonra, sanık kuracaksın, herkesin baskıya uğramadan oyunu kullanmasını sağlayacaksın, sonra sayacaksın bu oyları falan filan. Boş ver bunları görevlendir gitsin. Diyarbakır’da, Van’da, Kızıltepe’de Cizre’de de. Bahane mi yok? Kürt kentlerindeki bütün siyasetçiler zaten soruşturmalık, yoksa da açarsın bir soruşturma.
Son zamanlarda kanun ve nizam Kürt kentlerinde böyle işliyor. Yüzde 60 yüzde 70 ile seçilmiş belediye eşbaşkanları görevinden alınıyor, yerine birer devlet memuru atanıyor (pardon görevlendiriliyor). Böylece yaşayıp gidiyoruz. Demokrasilerin ufak tefek hataları olur, ne yapayım.
Ayrıca demokrasinin hatalarını eleştirip Türkiye’yi zor durumda bırakmamak gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu böyle bir hata yaptı. Avrupa Konseyi’nde yaptığı konuşmada Kürt kentlerine kayyum atanmasını eleştirdi ve bunun demokratik bir uygulama olmadığını söyledi. Tabi Ankara’da kıyametler koptu. Süleyman Soylu yine hakaret yüklü cümlelerle, İmamoğlu’na yüklendi.
Türkiye’yi zor durumda bırakan, sadece Avrupa’da değil, bütün dünyada zor durumda bırakan anti-demokratik uygulamalardır. Seçimin yerine görevlendirmeyi koymak, insanların verdiği oyları yok saymak demokrasi değil ve demokratik kurumların bunu anlaması ve tolere etmesi mümkün değil. Yapılması gereken Türkiye’nin bütün demokratik güçlerinin bu uygulamalara karşı çıkması ve hukuk adına ne kalmışsa bunu savunmasıdır. Üstelik bu Türkiye’nin bir uygulaması değil, iktidarın bir uygulamasıdır. Türkiye halkının bunda bir sorumluluğu yok. Sorumlu demokrasi içinde çözümleri bir yana atan iktidardır. Elbetteki eleştirilecektir. Bu tür uygulamaları eleştirmek demokratik bir haktır. Eğer Türkiye kısa sürede toparlanıp bu uygulamaları durduramazsa elimizde kayyum uygulamalarından başka bir şey kalmaz.
Erdoğan ABD’ye gidecek mi?
Aslında 13 Kasım’daki ABD ziyaretine büyük umutlar bağlanmıştı. Türkiye’nin son operasyonla girdiği yerlerin Türkiye’de kalması kesinleşecek, üstelik dış ticaret hacminin yükseltilmesi konuları da karara bağlanacaktı. Ancak derelerin altından çok sular aktı ve Trump’ın cesareti kırıldı. Erdoğan’ı görmek için eski hevesi kalmadı. Arka arkaya gelen yaptırım tasarılarının hiçbirini engelleyemedi. Ayrıca Erdoğan’a verdiği destek yüzünden kendi durumu da tehlikeye girdi. Hakkındaki soruşturma resmen başladı. Görevden alınır mı alınmaz mı şimdilik belli değil, ancak kendisi bu kadar zor durumdayken Erdoğan’a yardım etmesi zor. Anlaşılan Trump bu zorluğu gördü ve Erdoğan’ın ziyareti konusunda çekinceler koydu. Bu ziyaret eğer gerçekleşirse, Trump’ın durumu daha da zora girecek. Trump, sadece Türkiye’ya biraz silah satmak isityor. Ama bu ziyaretin astarı yüzünden pahalıya gelecekse, el altından Erdoğan’a gelmemesi için haber salar. Erdoğan da bunu büyük anti-emperyalist tavır, bağımsız dış politika olarak iç kamuoyuna pazarlar. Eğer Trump gel derse de, bunu büyük diplomatik başarı olarak pazarlar. Her iki durumda da Erdoğan, bundan CHP’nin siyasi bir kazanç elde etmesine izin vermez. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun oyun sahasının sınırları, Erdoğanca belirlenmiş bir saha, bu sahadan CHP’ye ekmek çıkmaz.
Faturayı kim ödeyecek?
Uluslararası Af Örgütü üst üste yaptığı açıklamalarla insanlık suçu işlendiğine dikkat çekti. Daha harekatın ilk saatlerinde ÖSO sivilleri hedef aldı. ÖSO’nun baştan beri cihatçı gruplar tarafından oluşturulduğu dünya kamuoyunca biliniyor. IŞİD ile arlarında sadece nüans farkı var. Uygulamaların hiç de IŞİD’den aşağı kalır yönü yok. Zaten IŞİD’in sözcüsü Cerablus’ta ortaya çıktı. İdlib’de ise Bağdadi ortaya çıktı. Bunu dünya ve Türkiye kamuoyuna hala izah edemediler.
Sonuç olarak Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik askeri haraket Türkiye için her bakımdan felaket oldu. Katar gibi birkaç ülke hariç bütün dünya tepki gösterdi. Birçok ülkede yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Uluslararası her kuruluşta eleştiriler ve protestolar yükseldi. Bunun ekonomiye ve halka faturası büyük olacak. Durmadan yerli ve milli olan ön plana çıkarılıyor, bundan siyasi bir çıkar elde etmeye çalışılıyor, ancak Türkiye’ye yabancı yatırımlar gelmeden Türkiye ekonomisinin büyümesi mümkün değil. Ekonominin büyümemesi halka pahalılık ve işsizlik olarak dönecektir. Muhalefetin işi bu gerçeği halka anlatmak. Ancak muhalefet hem hareket için tezkereye onay verdi, hem harekete destek verdi. Hatta daha çok hamaset yaparak, daha çok milliyetçilik yaparak AKP’yi zorda bırakma hesapları yapılıyor. Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Suriye’de iyi işler yaptığını söyleyerek desteğini gerekçelendirmeye çalışıyor. Bütün bu desteğine rağmen muhalefet iktidara yaranamıyor. Muhalefet bu tutumun sürdürürse, yerel seçimlerde topladığı desteği kaybedecek, seçimi ve seçmeni Erdoğan’a hediye edecektir.