İSİG Meclisi
İşyerlerinde; işe giderken-gelirken; kaldığımız evde, barakada, çadırda; kadınlı erkekli, çocuk yaşlı demeden bir katliamla karşı karşıyayız. 2018’in ilk altı ayında 907 işçi kardeşimiz sermayenin ve devletin adına iş kazası, kader, fıtrat dediği iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Makinenin yağında, traktörün kasasında, inşaatın iskelesinde… can veren arkadaşlarımız toplumun bilincine çıkarılamayan bir şiddete maruz kalmıyorlar mı? İşçiler için verilecek bir mücadeleyi iradeleştirmek, ortaklaştırmak gerekmiyor mu?
24 Haziran seçimi geride kaldı. OHAL eksenli baskılar bir yana, HDP yine birçok şehirde önemli bir desteğe sahip olduğunu gösterdi. Tunceli, Muş, Ağrı, Iğdır, Van, Hakkari, Şırnak, Siirt, Batman, Mardin ve Diyarbakır’da birinci parti oldu. Bitlis, Kars, Ardahan, Erzurum, Bingöl, Adıyaman, Urfa ve Antep gibi şehirlerde de önemli desteği olduğunu gösterdi. Yine İstanbul, İzmir, Mersin, Adana ve Hatay’da da barışa, eşitliğe, kardeşliğe dair hayalleri olan emekçilerin sesleri birleşti.
Ancak aynı ortaklaşma anlayışı bir türlü emek hareketinde gerçekleşmiyor. Emek hareketinde kamu çalışanları ve işçi sendikalarında, meslek örgütlerinde HDP önemli mevzilere sahip. Özellikle bölgenin tüm sendikalarında ve kamu çalışanları sendikasında merkezi düzeyde etkin bir durumda. Ancak bu mevzilerde emek hareketinin karşı çıkışını örgüt(leye)miyor. Yine demokrasi anlayışı da siyasal temsili farklı eğilimlerle paylaşmaya indirgenmiş durumda. Bu yaklaşımla emek hareketinin örgütlenmesinde bir mesafe alınması mümkün değil.
Oysa Türkiyelileşme siyasetinin sırrı işçi sınıfının örgütlenmesinde aktif ve mücadeleci bir tavır alınmasında saklı. Asgari ücret mücadelesinden iş güvencesine ve bizim ana konumuz olan işçi sağlığı hareketinin oluşturulmasına kadar. 2018’in ilk altı ayında yaşamını yitiren 55 kadın, 33 çocuk, 46 mülteci işçi için mücadele demokratik yaşamın vazgeçilmezi değil mi? En çok ölümün yaşandığı sektörler olan inşaat ve tarımda yoğun bir Kürt işçi bileşenin olduğu ve bunun örgütlenmesinin işçi sağlığı mücadelesi kadar barışa da katkı yapacağı bir gerçek değil mi? Ya da yukarıda saydığım şehirlerde her gün iş cinayetlerinin yaşandığı ve buna müdahale edilemediği…
Bölgede iş cinayetlerinin çok büyük bir çoğunluğunun AKP tarafından oluşturulan taşeron çalışma ilişkileri ve baskı süreci içinde gerçekleştiğini, kayyım süreciyle de giderek arttığını görüyoruz. Peki burada halk ve onun iradeleşen sesi olarak işçi sağlığı koşullarının gerçekleştirilmesi için bu devlet/sermaye güçlerine baskıda bulunulamaz mı? Hangi işkolu olduğunun farkı olmaksızın bu yapılabilir.
HDP’ye desteğin önemli unsurlardan biri tüm ezilen kesimlerin taleplerini savunma mücadelesi. Biliyoruz ki iş cinayetlerinin önlenmesinde de en örgütsüz/korunmasız olan kesimlerin -çocuk, kadın işçi gibi- taleplerinin öne çıkarılması gerekiyor. Bu hususun üzerine eğilerek bir çalışma yapılamaz mı?
Yine Türkiye’nin her şehrinde çalışan işçi, kamu çalışanı herkesin hiçbir iş cinayetine ya da hastalığına uğramaması için adım atmak ve bunu işçilerin iradesi ile gerçekleştirmek gerekiyor. Siyasal temsil mekanizmalarında işçi sağlığı mücadelesini basın açıklaması, önerge gibi teşhir mekanizmalarının ilerisine taşımak ve özellikle sendikal bürokratik cendereden çıkarmak. Son olarak da özellikle en tehlikeli sektörler başta olmak üzere ortak bir işçi sağlığı mücadelesini oluşturmak ve yaygınlaştırmak…
Bu noktada barışa, eşitliğe, kardeşliğe dair hayalleri olan emekçilerin sesleri yine birleşebilir ve toplumsal kurtuluş mücadelesi sahicileşebilir…