HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisine yönelik baskılar ve belediyelerine atanan kayyumlara ilişkin, ‘Onların Kasım darbeleri varsa halklarımızın da Haziran direnişleri var. HDP’yi çökertmeye çalışanlar asla başaramayacaklar. HDP düşmedi düşmeyecek.’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP’nin grubuna gazetemizin yazarı Hüseyin Aykol da katıldı. Buldan, konuşmasında Grup Yorum üyelerinin açlık grevinin 173’üncü gününde olduğunu söyleyerek, ‘Talepleri; konser yasaklarının kalkması, haklarındaki davaların düşmesi, tutuklu Grup Yorum üyelerinin serbest bırakılmasıdır. Tüm talepleri kabul edilmelidir’ dedi.
‘Başaramayacaklar’
Buldan, hafta sonu İstanbul’da gerçekleştirdikleri kongrenin tüm baskılara rağmen coşkulu geçtiğini belirterek, HDP’ye dönük baskılara dikkat çekti. Buldan, “Bildiğiniz üzere kongremiz başta olmak üzere birçok çalışmamız engelleniyor. İstanbul kongremizde de gördük; bildiri dağıtmak için alana çıkan vekillerimizin nasıl engellendiğini gördük. Bu rezaleti, diktatörlüğün fotoğrafını tüm dünya gördü ve izledi. Onların ablukasına karşı halkımızın da görkemli duruşu var bu da onlara dert olsun. Bir kez daha söylüyorum; HDP’yi çökertmeye çalışanlar asla başaramayacaklar. Buna izin vermeyeceğiz. HDP dimdik ayakta kalmaya ve kesintisiz mücadele etmeye devam edecektir. HDP düşmedi düşmeyecek. Düşürülemeyecek. Biz de diz çökmedik çökmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
‘HDP zindanlara sığmaz’
Buldan, 3’üncü yıl dönümüne giren “4 Kasım siyasi darbesi”ne değinerek, HDP’lilerin hukuksuzca rehin tutulduğunu söyleyen Buldan, “4 Kasım darbesini yapanların hedefi HDP’yi ve demokratik siyaseti bitirmek, halkların demokrasi, özgürlük ve barış umutlarını tüketmekti. Demokratik kazanımları, kadın mücadelesini bitirmekti. Bitiremediler, bitiremeyecekler. Başaramadılar, başaramayacaklar. HDP ne ilkelerinden ne mücadelesinden ne de kararlılığından bir milim geri adım atmadı, atmayacaktır. Halkımız, 4 Kasım darbesine yanıtını 16 Nisan’da, 24 Haziran’da, 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da sandıklarda en güçlü şekilde vermiştir. Onların Kasım darbeleri varsa halklarımızın da Haziran direnişleri var. HDP zindanlara sığmaz. Bu halk zindanlara sığmaz. Bu mücadele zindanlara atarak bitirilemez” dedi.
‘Arkadaşlarımız rehin olarak tutulmaktadır’
4 Kasım’ın aynı zamanda kadın mücadelesine dönük de bir darbe girişiminin olduğunun altını çizen Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadınların demokratik siyasetteki temsiliyetine ve mücadelesine darbe vurulmak istendi. Yüksekdağ’ın onurlu direnişi tüm kadınların ortak direnişi olmuştur. Yüksekdağ milyonlar olmuştur. Buradan bir kez daha iktidara ve adalet kırıntısı kaldıysa yargıya çağrı yapıyorum. Bu hukuk ve demokrasi katliamına, rezaletine son verin. Demirtaş ve bütün arkadaşlarımız AKP iktidarı tarafından FETÖ’cü savcıların hazırladığı fezleke ve iddianamelerle rehine olarak cezaevlerinde tutulmaktadır.
Adaletin tabutuna çivi
Darbecilerin ruhu da fikri de iktidardadır. Geçen hafta Hakkâri vekilimiz Abdullah Zeydan arkadaşımız hakkında mahkeme tahliye kararı verdi. Tam tahliye olacağı esnada Saray’a bağlı bir AKP savcısı itiraz etti ve tutukluluk halinin devamına karar verildi. Bu karar hukukun içine düşürüldüğü rezaletin, çukurun son örneğidir. Artık tuz kokmuştur. Adaletin tabutuna çivi çakılmıştır. Demokratik siyaset yürüttüğü için HDP’yi yargılamaya kalkanlar, arkadaşlarımızı rehin tutanlar şunu unutmasınlar gerçek bir adalet karşısında bu yaptıklarının hesabını mutlaka tek tek vereceklerdir. 2 Mart’ta DEP milletvekillerini Meclis’ten alıp cezaevine koyan siyasi darbeciler birer birer tasfiye oldular ki o zaman ki görüntüler hala hafızalarda yer almaktadır. 4 Kasım darbecileri de aynı akıbeti yaşayacaktır.
‘Kürtler seçemez denilmektedir’
Hukuksuzlukla, siyasi darbe uygulamalarıyla ayakta duran tekçi iktidar, hukuk tanımazlığını kayyım atamalarıyla devam ettirmektedir. 31 Mart seçimlerinde halkımızın iradesiyle seçilen 15 belediyemizi gasp ettiler. ‘Kürtler seçemez, seçilemez, seçse bile yönetemez, yönettirmeyiz’ denilmektedir. Tam anlamıyla kayyımların anlamı budur. Bir taraftan milyonlarca Kürt seçmenin oyunu hiçe sayacaksınız sonra da kalkıp utanmadan ‘Bizim Kürtlerle bir sorunumuz’ yok diyeceksiniz. Siyaset tarihi böylesine ikiyüzlü, böylesine sahtekâr bir zihniyeti daha önce hiç görmedi. Cezaevinde yaşamını yitiren BDP Erentepe Belde Başkanı Aydın Kaya’nın mezar taşını sırf üzerinde Kürtçe ‘Seni unutmayacağız’ yazıyor diye savcılık kararıyla parçalattılar. ‘Kürtlerle sorunumuz yok’ diyenler Kürdü mezarında dahi rahat bırakmıyor. Biliyoruz Kürtlerle sorununuz var. Siz de iyi bilin ki; Kürtlerin de sizinle sorunu var.
‘Cumhurbaşkanlığı-Kayyım Sistemi’
Görevden alınan belediye eşbaşkanlarımızın tek bir suçu yoktur, görevleriyle ilgili haklarında tek bir soruşturma dahi yoktur. Ne şu anda görevden alınanların ne de 31 Mart’tan hemen sonra görevden alınanların tek bir suçu yoktur. Eşbaşkanlarımız sizin uyduruk gerekçelerinizle, iftiracı gizli tanıklarınızın ifadeleriyle görevlerinden alındıklarını ve tutuklandıklarını biliyoruz. Talancıların, hırsızların dışarıda gezdiği, hırsızlığı ortaya çıkaranların ise içeriye atıldığı bir düzenle karşı karşıyayız. HDP’li belediyelerde hırsızlık ve yolsuzluk asla bulamazsınız. Bizi suçladığınız ne varsa hepsi sizde, sizin siyasetinizde mevcuttur. Yeni Türkiye dedikleri düzen işte budur. Bu sistemin adı Cumhurbaşkanlığı-Kayyım sistemidir.
‘Sıra İstanbul’a Ankara’ya mutlaka gelecektir’
Şunu herkesin çok net görmesi gerekir; bu iktidar, kayyımı bir rejim haline getirmeye çalışmaktadır. Bunun için seçim sonuçlarını ortadan kaldırarak, yerel yönetimleri, siyaseti, toplumsal alanı topyekun kayyımlaştırmaya çalışmaktadır. Çünkü bu iktidar sandıktan korkan bir iktidardır. Yarın sandık kurulsa, iktidardan düşeceklerini biliyorlar. Bu yüzden saldırganca davrandıklarının farkındayız. Bekleriz ki; Cizre’nin, Nusaybin’in, Kızıltepe’nin, Mardin’in, Diyarbakır’ın, Karayazı’nın sesi İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Adana’dan, Mersin’den de duyulsun. Karadeniz’den de duyulsun. Ses verilsin. Eğer kayyıma bugün hep birlikte karşı çıkılmazsa, ortak mücadele verilmezse, yarın sıra İstanbul’a, Ankara’ya başka başka kentlere mutlaka gelecektir. Saray’daki Baş kayyımın hedefi seçimle kazanamadığı her yeri kayyımla ele geçirip Saray’a bağlamaktır. Muhalefeti kayyımlaştırma, kayyım siyasetinin yedeğine çekme tuzağını sorumlu herkesin görmesi gereken demokratik tavrı ve cesareti biran önce göstermesi gerekir.
‘Haddinizi bileceksiniz!’
İçeride kayyımlarla sürdürdükleri halk karşıtı politikanın bir başka örneğini bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de uygulamaktadırlar. Sınırın o tarafında demokratik bir yönetim görmek istemiyorlar. Sınırın bu tarafı gibi o taraf da karışsın, çözümsüz kalsın, halklar ayrışsın, birlikte yaşam iradesi ortadan kalksın istiyorlar. Erdoğan, ‘Gerekirse yeni şehirleri biz kurarız’ derken aslında yıkım planlarını açıkça itiraf etmiştir. Bunların bir başka amacı da Suriye’deki yıkım üzerinden rant ortamı yaratmaktır. Suriye halkları büyük bir yıkım ve acı yaşarken, AKP ise şehir planlarıyla bu acıdan para kazanmanın derdindedir. Mülteci şehri kuracaklarmış. Cumhurbaşkanının ifade ettiği şey budur. Kimin arazisine, kimin toprağına şehir kuruyorsunuz. O topraklar TÜRGEV’in midir? Bilal’in toprağı mıdır? Kimi kimin toprağından çıkartıyorsunuz yahu var mı böyle bir şey? Haddinizi bileceksiniz. O topraklardan çıkacaksınız sahiplerine bırakacaksınız. ÖSO yetmedi, Milli Ordu yetmedi. Herhalde şimdi de müteahhit ordusu kurup Suriye’ye yollayacaklar.
Kırılmanın farkında mısınız?
Orada demografik yapıyı bozmaya çalışırken, halkları kendi topraklarından sürmeye çalışırken, sınırın iki tarafındaki insanların ne hissettiğini, ne düşündüğünü acaba hiç aklınıza getirdiniz mi? Yarattığınız kırılmanın farkına varmanız için daha nelerin yaşanması gerekiyor? Yerinden yurdundan bağından ettiğiniz halkların yüzüne ileride nasıl bakacaksınız? Gerçekten merak ediyoruz. İnanın ki tarih şahit olsun; elini tutabileceğiniz tek bir Kürt bulamayacaksınız.
‘DAİŞ’în yeri cezaevi’
DAİŞ’in tüm bu coğrafyaya yaymak istediği karanlığa karşı Kürt halkı ve birlikte yaşadığı halklar tarihi bir mücadele verdi ve ağır bedeller ödedi. Türkiye halkları DAİŞ’in Diyarbakır’da, Suruç’ta, Gar’da gerçekleştirdiği katliamlarda çok ağır bedeller ödedi. Bu katliamları planlayanlar sınırın 5 km ilerisindeki güvenli bölgede, hem de Türkiye’nin kontrolü altındaki yerde konumlanmış. Bakanlarından biri çıkmış ‘Ben DAİŞ’lileri nereye yerleştireyim’ diyor. Pişkin pişkin bu soruyu Türkiye halklarına soruyor. Yer belli, cezaevi. Cezaevindeki barış yanlılarını serbest bırakıp katilleri cezaevine koyacaksınız.
‘Kürt sorunu küresel bir sorundur’
DAİŞ’in Kuzey Suriye’de, Kobanê’de başaramadığını başarmak için Kuzey ve Doğu Suriye’ye girdiniz. Kobanê’nin düşmemesinin intikamını almak için oradasınız. 4 kıtada Kürt halkı başta olmak üzere savaş karşıtı tüm halklar meydanlarda, sokaklarda Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik kazanımlara sahip çıkmaktadır. Oradaki demokratik özgürlükçü sistem her yerde sahiplenilmektedir. Kürt sorunu bugün artık küresel bir sorundur. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu sorunla yüzleşmek zorundasınız.
‘Öcalan Uyarmıştı’
Sayın Öcalan 2013’teki çözüm sürecinde, ‘Bu sorunu içeride kendimiz çözmezsek ileride karşınıza uluslararası büyük bir sorun olarak çıkar’ diye uyarmıştı. Ama hükümet bunu dikkate almadı. Çözüm masasını devirdi, İmralı’da tecrit başlattı. Öcalan, Kuzey Suriye için de demokratik çözüm ve barış projesi öneriyordu. Bu önerisi yaşam bulmasın diye tecrit başlattılar. Sonuç ne oldu? AKP iktidarı, izlediği güvenlikçi politikalarla Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getirdi. İşgal girişimiyle barış içerisindeki Kuzey Suriye’yi çatışmalı bölgeye çevirdi. Eğer İmralı’nın kapısını kapatmasalardı Moskova ile Washington arasında mekik dokuyor olmayacaklardı. Çözüm içerideydi. Kurulan masa bu ülkenin masasıydı, halkların masasıydı. İktidar ne yazık ki tüm bu tarihi fırsatı berhava etti. Oysa Kuzey Suriye’ye tankıyla, topuyla orduyu yığmak yerine İmralı’ya bir müzakere heyeti gönderilseydi, bugün tablo çok daha farklı olabilirdi.
Kürtlerin iradesini dikkate almayan hiçbir politikanın günümüz dünyasında herhangi bir başarı şansı yoktur. Kürt halkı dışlanarak, Kürt halkına rağmen hiçbir denge ve denklem kurulamaz. Karşınızda geçen yüzyıldaki Kürt halkı yok. Siz halen geçen yüzyılın katı tekçi ulusçuluk anlayışından çıkamamış olabilirsiniz ama Kürt halkı, birlikte yaşadığı halklar içinde bulunduğu yüzyılı ve gelecek yüzyılı kendi kazanımlarıyla mutlaka garanti altına alacaktır. Bunu kimse engelleyemeyecek, durduramayacaktır. Ne tecrit politikanızla, ne gaspçı kayyım darbenizle, ne de yıkım politikalarınızla bu halkın yüzyıllık yürüyüşünü ve zaferini asla durduramayacaksınız!
‘Suriye’den derhal çekilin’
AKP’ye buradan bir kez daha çağrı yapıyorum; gelin vazgeçin bu politikadan. Ülkenin geleceğini ipotek altına alacak, halkları karşı karşıya getirecek tehlikeli politikalardan biran önce vazgeçin. Kuzey ve Doğu Suriye’den derhal çekilin! Kuzey Suriye’nin geleceğine ancak orada yaşayan halklar karar verir. Söz ve karar sahibi olan Kuzey Suriye halklarıdır. Siz onların adına karar veremezsiniz. Buna yetkiniz de yok, haddiniz de değildir.
‘Titanik gibi batacaklar’
İçeride ekonomisi çökmüş, adaleti çökmüş, demokrasisi çökmüş bir Türkiye. Ülke çökmüş. Kriz üstüne kriz yaşanıyor. 17 yıllık yolsuzluk ekonominizle ülkeyi enkaza çevirdiniz. İşte yarın bütçe görüşmeleri Meclis’te başlıyor. Savaşın ekonomik faturasını halka ödetmeyi planlayan bir yıkım bütçesiyle karşı karşıyayız. Ve görüyoruz ki 2020 bütçesinde de güvenlik harcamalarına ağırlık verilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki AKP, 2020’yi de savaş yılı olarak planlamaktadır. Ama artık yolun sonuna geldiler. İktidardaki çözülme büyüyecektir. Gemi su almaya başlamıştır. Titanik gibi batacaklar. Siz bunların keman çaldığına bakmayın. Gidecekler, batacaklar.
Kılıçdaroğlu’na: Hangi resme baktınız
Şimdi demokratik toplumsal muhalefeti, barış bloğunu, adalet mücadelesini her zamankinden daha fazla büyütme zamanı. HDP bunun için var. Bunun için mücadele yürütüyor. Savaş politikalarına destek vererek AKP’nin iktidar değirmenine su taşıyanlar bilsin ki Türkiye halklarına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Tam da bu süreçte Sayın Kılıçdaroğlu, ‘Resme baktım. Afrin’e İdlib’e çok iyi hizmetler gidiyor’ demektedir. Hangi resme baktınız Sayın Kılıçdaroğlu? ÖSO denen barbar tecavüz ordusunun Efrîn’de yaptığı talanın resmini de gördünüz mü acaba? Kürt halkı Efrîn’de yaşadığı topraklardan sürüldü. Bu resmi gördünüz mü? Zeytinliklerine varıncaya kadar halka ait ne varsa bir bir talan edildi. Bu resmi gördünüz mü? Kürtçe tabelalar tek tek indirildi. Bunları da gördünüz mü?
‘Laik’lik ilkesine tektir’
Kuzey Suriye’de Kürtlerin ve Alevilerin varlığına saldıran DAİŞ karanlığı kendine güvenli bölge kurduğu İdlib’ten tüm bu coğrafyayı tehdit ederken, siz kalkıp İdlib’e hangi hizmetin götürüldüğünden söz ediyorsunuz? ÖSO’nun yıktığı Efrîn’i, IŞİD’in karargah yaptığı İdlib’i hizmetle savunmak CHP’nin kendi laiklik ilkesine de terstir. CHP tabanının bu gerçeği görmesi, yüzleşmesi ve yönetimden hesap sorması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu’na gerçekleri görmesi gerektiğini hatırlatıyorum.
Açlık grevindeki Grup Yorum Üyeleri
Grup Yorum üyeleri açlık grevinin bugün 173’üncü gününde. Talepleri; konser yasaklarının kalkması, haklarındaki davaların düşmesi, tutuklu Grup Yorum üyelerinin serbest bırakılmasıdır. Grup Yorum bu ülkenin muhalif müzik geleneğinin temsilcisidir. Tüm talepleri kabul edilmelidir.”