Seçim kampanyasında Erdoğan çok garip laflar etmiş ve çoluğun çocuğun diline düşmüştü.
Şimdi de İnce öyle acayip tutumlar takınıyor ve laflar ediyor ki, Havuz Medyası İnce’yi almış ayağının altına çiğniyor. Ama hiçbiri İnce’nin “hakkını” vermiyor. Ne dedi İnce: “Bu seçim bitti, önümüzde yerel seçim var, demokrasi de işte böyle bir şey.”
Ben Erdoğan’ın yerinde olsam, İnce’yi Başkan Yardımcısı yapardım. Baksanıza adam “yenilmiş”, Erdoğan “MHP’ye aktarılan olmayan oylarla” iktidarını korumuş ve Türkiye’de Bakanlar Kurulu’na ait bütün eski yetkiler “tek adama” verilmiş; bu arada rejimin İçişleri Bakanı HDP’yi basbayağı “kanun dışı” ilan etmiş, “kontrollü darbenin” mağdurları, generaller, polis şefleri, yargıçlar, savcılar tıpkı Kürt tutsaklar gibi zindanlarda birer birer ölmeye başlamış ve İnce…
Önce meşru olmayan seçimi “adam kazandı” diyerek meşrulaştırmış, bu da yetmemiş mevcut rejimin “demokrasi” olduğunu da bir güzel ilan etmiş. Cemaatin yayınlarında İnce ile ilgili bir “kasetten” söz ediliyor.
Sakın bu da bir “kaset mağduru” olmasın? 50 günlük “sıcak fırtınanın” yerini şimdi “ince ince bir kar havasının alması” belki de böyle açıklanabilir.
İnşallah değildir.
Erdoğan’ın ‘sonunu’ yazmamak
Havuz medyasından İsmet Özçelik Aydınlık’ta yazmış: “Rusya’nın krizi devletçilikle aşmayı başardığı, ancak Türkiye’nin, özellikle de özel sektörün dış borcunun ABD’nin planlarını kolaylaştırdığını bildiriyorlar. ABD’nin kredi musluklarının açılması için kapalı kapılar arkasında, ‘Rusya ve İran’la işbirliğini kes’ şartını getirmesine vurgu yapıyorlar.”
Kokuyu aldılar
Erdoğan öyle işler yaptı ki, uzunca bir zamandır “zirvedeyken” en zayıf dönemini yaşıyor. Zayıflayınca da, yaptığı bütün “yaramazlıkların” cezalandırılacağını biliyor.
Aslına bakarsanız 24 Haziran seçimleri öncesi eğer ABD, Almanya ve İngiltere bu “yaramazlıkların” cezasını vermek isteseydiler, emin olun elli günlük seçim kampanyasının daha orta yerindeyken Türk ekonomisini yere sererlerdi ve Erdoğan’ın iktidarına son verilmesini sağlarlardı. Yapmadılar. Böylece Erdoğan’ın “ucuz bir zafer” kazanmasını sağladılar.
Neden?
Çünkü “Millet İttifakı” denilen ucubenin Batı için “kullanılabilir” bir alet olmadığı açıktı. Her biri bir telden çalan ve derme çatma bu ittifakla Batılı devletler stratejik işlerini göremezlerdi.
Erdoğan ise öyle değil. “Esaslı bir alet.” Elinde topladığı devlet gücü kendi halkına karşı haddinden fazla. Onun önünde Kürtler dışında hiç kimse duramaz. Ama bu devlet gücü Küreseller için vızıltı.
Göreceksiniz. Bir süre sonra Erdoğan IMF’nin kapısını çalacak. Dış sermaye ihtiyacını IMF’den borç alarak gidermek zorunda kalacak. Sonra sırada NATO’nun ve İsrail’in ihtiyacı var: Erdoğan, bir süre sonra “Ey Rusya, ey İran” demeye başlayacak. Sonra ne olacak? IMF verdiğini misliyle alacak, Erdoğan da krizin yükünü emekçinin sırtına yükleyecek. IMF kapısını çalan bütün hükümetler gibi kitle tabanını kaybedecek.
Daha da sonra?
Saray’ı bırakamayacağı için bu defa ABD ve İsrail’in iteklemesiyle İran’la kavgaya tutuşacak. Ve iktidarı kaybetmemek için “savaştan” medet umacak.
Bütün bunlar Saray’ın ömrünü uzatacak, emekçinin ömrünü kısaltacak ve maazallah İran’la bir savaşa tutuşulursa, sonumuz Irak’ın sonu gibi olacak.
Ya Saray’ın sonu?
Onu gazetemizin selameti için yazmam.
İnce de bitti, Millet İttifakı da
Cumhuriyet’te yayınlanan şu haberi hep birlikte okuyalım: “İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden dün peş peşe Millet İttifakı’nın sona erdiğine dair açıklamalar geldi. İYİ Parti Sözcüsü Aytun Çıray, ‘Seçimlerin sona ermesiyle birlikte bu seçim işbirliği ittifakına bir ihtiyaç kalmamıştır’ dedi. İYİ Parti’den sonra SP Genel Başkanı Karamollaoğlu da ‘İttifak, genel seçimlerle ilgili bir konuydu. İttifak ömrünü o noktada tamamladı’ diye konuştu. İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden gelen bu açıklamalara CHP de yanıt verdi. CHP Genel Sekreteri Akif Hamzaçebi, ‘Seçimler sonrasında TBMM’de hangi siyasi partinin hangi politikayı izleyeceği tamamen kendi takdiridir.’”
Gördünüz işte. “Millet ittifakı” sizlere ömür.
İyi de neden yapıldı bu “İttifak”?
Söylenene bakarsanız “Cumhur İttifakına muhalefet etmek için” yapıldı. Seçimde “muhalefet için ittifak” kuranlar seçimden sonra ittifakı dağıttı.
Şimdi seçmen şöyle düşünecek: Ya bunlar Erdoğan’ı devirseydiler ne yapacaklardı?
Şimdi muhalefete devam etmek için ittifak yapmayan bu partiler, kendilerine “Erdoğan gitti buyurun Saray’a” dendiği zaman hükümet mi kuracaklardı?
Yine dağılacaklardı ve Erdoğan yine Saray’da kalacaktı. Bu seçim beyhude bir seçimdi. Meşru değildi. Meşru olmayan seçimin tek meşru sonucu, “Millet İttifakı’ndan dışlanan” ve baraja gömülmek istenen HDP’nin barajı aşması oldu.
Sonuç olarak “ittifak” politikası da rezil edildi ve artık seçmen “seçimde kurulan ittifakın” seçim sonrası için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini gördü. Bu seçimde “İnce efsanesi” de “Millet İttifakı” da yalnızca oy bakımından değil, ahlak bakımından, inandırıcılık bakımından, ciddiyet bakımından da iflas etti. Geriye Fırat’ın doğusundaki seçmen ile Batısındaki seçmen arasında yaşanan “imece” ya da “dayanışma” kaldı. Şimdi bunu güçlendirme zamanı.
Erkek egemenliğinin en terörist ve cinsiyetçi hali
Medyada yine “idam” rüzgarları esiyor.
Çocuk istirmacılarını “asacaklarmış.”
Asarlarsa bu çocuk istirmarcıları gizli bir toplantı yapıp, “bu durumda çocuk istismarına son verelim” diye bir karar alacak ve böylece memlekete huzur gelecekmiş.
Çocuk istismarının ve kadın katliamlarının gerçek nedeni ortak: Erkek egemen toplum. Bu toplum hem kendi arasında, erkek erkeğe şiddet uyguluyor, hem de “öteki” saydığı kadını ve çocuğu, LGBTİ’leri kendisine verilmiş birer “cinsel obje” sayıyor, kullanıyor, istismar ediyor ve öldürüyor.
Bir an için tüm polis örgütünün kadınlardan meydana geldiğini düşünün. Ne olurdu? Erkekler öyle bir tırsarlardı ki, kısa zaman sonra “etek” giymek, surat boyamak, peruk takmak filan “moda” haline gelirdi. Kısaca “erkek egemen toplum” illegale geçerdi.
Ve bir soru daha: Neden kadın ve çocuklara tecavüz ve cinayet bu rejimle birlikte patlama yaptı?
Çünkü faşizm “erkek egemen toplumun en terörist, en cinsiyetçi, en saldırgan kesiminin diktatörlüğüdür.” Nokta.
İdam değil, erkek egemenliğine ve faşizme son…