AKP, iktidara tutunmak için doğal yaşamın dengesiyle oynamaktan geri durmuyor. Veriler, Kanal İstanbul’un sermaye kesimlerini beslemek amacıyla inşa edilmek istendiğini gösteriyor.
Kanal İstanbul Projesi’nin başlayacağının açıklanması, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan tarafından 30 Ağustos 2019’da bekleniyordu. Ancak biraz geçikmeyle de olsa kanal için ciddi bir adım, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin parçası olan İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısının 28 Kasım’da yapılacağı duyuruldu.
Bu duyurunun neden geciktiği anlaşılamazken, Katar Başbakanı’ının Türkiye ziyaretinin hemen öncesinde açıklanmış olması, finansın Katar’dan mı sağlanacağı sorularını gündeme getiriyor.
İDK’de ne konuşulacak?
ÇED toplantıları yapılacak herhangi bir işin çevreye etkisi değerlendirilir. Baştan aşağı ekolojik bir yıkım olan bu proje için ÇED raporunun değerlendirilmesi amacıyla İDK toplantısının yapılıyor olmasının tek nedeni, yasal prosedürün yerine getirilmesinden başkaca birşey olmadığı anlaşılıyor. Geri dönüşü asla olmayacak olan böylesine büyük bir projenin hiçbir yönüyle tartışılmasına gerek duyulmadan sürecin başlatılıyor olması ise büyük bir ekolojik katliamı ortaya çıkaracak. Ancak sorun sadece ekolojik yıkımdan ibaret değil.
Finans ve demografik yapı
İstanbul Boğazı’nın en dar yeri 698 mt, en geniş yeri 3.5 km, uzunluğu ise 32 km’dir. Kanal İstanbul’un 150-250 mt genişlikte, 45 km uzunluğunda olması gemilerin bu kanalı tercih etmelerini imkansız kılan etkenlerdir. Kanal İstanbul’un maliyeti ise son yapılan açıklamaya göre 75 milyar lira olacak. Türkiye’nin dış borcunu devasa boyutlara taşıyan ve Merkez Bankası’nın kefen parasını dahi kullanan iktidarın bu 75 milyarı nasıl finanse edeceği ise merak konusu. Söylentilere göre, BMC firması üzerinden Katar’ın bu işe gireceği konuşulurken bölgenin demografik yapısının nasıl değişeceği de bu söylentilere ekleniyor. Orta vadede iklimsel nedenlerle yaşanmaz bir coğrafyaya dönüşmesi beklenen Katar’ın şimdiden kendisine yer ayarladığı söylentiler arasında yer alıyor.
Ekolojik yıkım yaşanacak
Kanal İstanbul Projesi ile ortaya çıkacak olan ekolojik yıkım ise her şeyden daha önemli. Koca bir bölgeyi ikiye ayırarak can damarları kesildikten sonra Trakya artık eski Trakya olmaktan çıkacak. Ekosistem, kılcal damarlarla birbirine bağlı ve bu bağlılık milyonlarca yılda var oldu. Bazı çıkar hesapları nedeniyle ekosistem derinden etkilenecek. Yeraltı sularının hareketleri yok olacak, Kanal inşasında kullanılacak olan kaya, kum ve kireçtaşı ihtiyaçları için açılacak olan yüzlerce maden ocağı ile onbinlerce dekar tarım arazisi ve orman örtüsü yok edilecek. Karadeniz’i kirleten Tuna Nehri gibi nehirlerin bütün kirliliği yüzeyden ve kısa yoldan Marmara Denizi’ne akacak ve Marmara’da yok olmaya yüz tutmuş canlı yaşam son bulacak. Yer kabuğu hafriyat nedeniyle yer değiştirecek, milyonlarca ton toprak ve kayanın etkisi ile bölgenin ekolojik yapısına da geri dönülmez zararlar verilecek.
Savaş politikaları
Türkiye’de mevcut iktidarın son dönem öne çıkan ekonomi politikalarının başında Savunma Sanayisi’nin büyütülmesi gelmektedir. Elbette bu politika siyasal politakadan bağımsız bir durum değil. Komşularla sıfır sorun diyerek yola çıkan iktidar sayesinde Türkiye’nin sorunu olmadığı komşusu kalmazken, iktidarın bu politikaları sınırları aşarak, adeta tüm dünyaya meydan okuyan bir pozisyona sürüklenmiş durumda. Suriye ve Irak sınırlarını aşıp Kürtleri düşman kılarak hayata geçirilmeye çalışılan politikada kazanan tek kesim savaş araç ve gereçlerini üreten şirketler olduğu izleniyor. Kanal İstanbul ile Montrö Anlaşmasını delecek bir girişim ortaya çıkarken, uluslararası boyutta yeni sorunları ortaya çıkarması muhtemel. Kanal istanbul’a böyle bir işlev mi yüklenmek isteniyor sorusunun ise önümüzdeki süreçte tartışmaların odağını teşkil edeceği bekleniyor.
Su havzaları yok olacak
Kanal İstanbul ile İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 30’unu karşılayan Durusu Gölü tehdit altına girerken, Sazlıdere Baraj Gölü yok olacak ve Büyükçekmece Gölü de bundan nasibini alacak. Karadeniz’den Marmara’ya, tuzlu su akıntısı oluşurken karasal tatlısu kaynakları ve karasal sistem tuzlanacak. Sadece İstanbul ve çevresi değil, Trakya’ya kadar tatlı suları besleyen yeraltı akışı tuzlanma sonucu kullanılamaz hale gelecek. Küçükçekmece Lagünü’nün derinlerinde ağır metallerle yüklü dip çamuru Marmara Denizi’ne taşınacak, hafriyatla taşınan topraklarda tutunan bakır, çinko vb. ağır metaller de Marmara Denizi’ne dolacak. Tarım ve orman alanlarının yok edilmesiyle sadece İstanbul’da değil, Trakya’da da iklim değişimi olumsuz anlamda gelişecek
Kanal acil gündem olmalı
Trakya’yı ikiye bölecek olan Kanal istanbul, Küçükçekmece’den başlayacak, Avcılar, Sazlıdere ve Durusu bölgeleri üzerinden Karadeniz’e açılacak. Kanal 45 km uzunluğa, 125 metre taban boyuna, 25 metre derinliğe ve 150-250 metre arasında genişliğe sahip olacağı bazı yerlerde bu genişliğin 400 metrelere ulaşacağı ifade ediliyor. Kanalın her iki yanında nüfusu 500 bine ulaşacak 2 yeni kenttin kurulması planlanırken, gemi geçişlerinden büyük bir gelir elde edileceği iddia ediliyor. Kanal İstanbul Projesi’nin getireceği risk ve tehlikeler ile doğaya verilecek olan zararlar halkın gündemine en kısa sürede girmek zorunda olduğu ise uzmanlarca belirtiliyor.
EKOLOJİ SERVİSİ