Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiren gazeteci Hediye Levent, Türkiye’nin elinde bir ‘Milli Ordu’ ve 5 milyona yakın mülteci kaldı. Korkunç bir şekilde yalnızlaşan bir Türkiye var” dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik askeri operasyon gündemiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 22 Ekim’de Soçi’de bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası 10 maddelik bir mutabakat yayınlandı. Bölgeyi yakından takip eden gazeteci Hediye Levent, Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendirdi.
Mutabakatta yer alan “Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü” maddesinin çok klasik bir cümle olduğunu dile getiren Levent, görüşmede Adana Mutabakatı’na atıf yapılmasaydı, bu maddenin hiçbir anlamının olmayacağını vurguladı. Ancak görüşmede Adana Mutabakatı’na vurgu yapıldığı için bu gündemin birkaç tane anlamının ortaya çıktığını belirten Levent, “Önümüzdeki günlerde sahadaki pratikler açısından bazı uygulamalar beklenebilir. Yani Türkiye’nin artık Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırları koruma konusunda daha hassas davranmaya zorlanılabilir” dedi.
Türkiye neden ÖSO’yu destekliyor
Türkiye’nin Suriye politikasının çok belirsiz olduğuna dikkat çeken Levent, “Türkiye Cenevre süreçlerinde de birçok noktada Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını deklere etti. Ama aynı zamanda Afrin’de ve Suriye’nin birçok yerinde bir takım eylemlere de girişti. Türkiye niye Suriye Milli Ordusu’nu destekliyor? Suriye’de rejim değiştirmeyi mi hedefliyor? Türkiye’nin Suriye’deki manevra alanı artık daralmıştır. Özellikle son dönemlerde ABD ve Rusya’yı birbirlerine karşı koz olarak kullanarak, varlığını bugüne kadar getirdi. Ama artık hat çevirecek alan kalmadı. Türkiye, Şam ile görüşmek zorundaydı. Soçi’de yapılan anlaşma çerçevesinde bu süreç başladı. Başlamasaydı sahadaki gelişmeler belki çok daha ağır şartlarda Şam’la görüşmeye mecbur edebilirdi” diye konuştu.
Mutabakatın “terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle mücadele etme” maddesine ilişkin Levent, bu maddenin detaylarının uygulama aşamasında ortaya çıkacağını söyledi. Soçi mutabakatının birçok maddesinde muğlaklıkların olduğunu dile getiren Levent, “Mesela ‘Milli Ordu’ denilen ordunun 30 tane bileşeni var. Onların 17 tanesini Rusya terörist sayıyor. Diğer taraftan Türkiye’nin terörist saydığı YPG’yi Rusya ve Şam rejimi terörist saymıyor. Yani kimin terörist olup kimin terörist olmadığı gibi bir durumu var. Bu durum önümüzdeki günlerde sahadaki siyasi pazarlıkla devam edecek” diye belirtti.
Farklı görüşmelere yaşana bilir
Hediye Levent, “QSD güçleri ve silahlarının sınırdan 30 km aşağı çekilmesi, Tel Abyad ve Ras Al Ayn’ı içine alan 32 km derinliğindeki yerleşik statükonun muhafaza edilmesi” maddesine dair şunları söyledi: “SDG’nin ya da YPG’nin çoluk çocuk toplanıp 30 kilometre geri çekileceğini zannetmiyorum. Çünkü bunlar en nihayetinde o bölgenin insanları. Bu anlaşma daha önce ABD ve Türkiye arasında yapılan anlaşmaya benzer bir nokta var. Bu nedenle üniformalarını çıkarıp devam edeceklerdir. Ya da üniformalarını değiştirebilirler. Yani Suriye ordusunun üniformasını giyebilirler. Zaten Mazlum Kobanê’nin Rusya Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede de arkasında Rus bayrağı da vardı. Bu açıdan bakıldığı zaman önümüzdeki günlerde farklı görüşmeler de meydana gelebilir.”
Ortak devriye
“Türkiye’nin mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacaktır” şeklindeki maddeyi de değerlendiren Levent, şunları ifade etti: “Burada Qamişlo’yu hariç tutmalarının nedeni orada Suriye’nin ordusunun olmasından dolayıdır. Birde orada havaalanı var. Suriye ordusu bunu istemeyecekti. Böyle bir durumda Türkiye orada Kürtlerle, onlar olmasa bile Suriye ordusuyla karşı karşıya gelme riski vardı. Ama diğer tarafta devriye meselesini gözden kaçırmamak lazım. Birincisi, sınır boyunca Suriye ordusu 15 tane gözlem noktası kuracak. İkincisi de Türkiye Rusya’yla ortak devriye gezecek. Ama Rusya’nın partneri orada Suriye ordusu. Yani bu açıdan Türkiye’nin Suriye ordusuyla dolaylı da olsa ortak devriye gezdiğini söyleyebiliriz. Bu Türkiye Suriye gelişmeleri açısından önemlidir.”
Güvenli bölge
Levent, mutabakatta yer alan “Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır” maddesinin de oldukça komplike bir durum olduğunu söyledi. Türkiye’nin bu şartlar altında sıklıkla ifade ettiği “güvenli bölgenin” oluşturmasının çok güç olduğunu dile getiren Levent, “Özellikle sınıra Suriye ordusunun girdiğini düşünürsek bu oldukça zor olur. Diğer taraftan Tel Abyad (Girê Spî) ve Resulayn (Serêkaniyê) küçücük bir yer. Oraya bir kere 1 milyon mülteci sığmaz. Türkiye’nin ilerleyen zamanlarda Rusya ile ilişkileri geliştirip Suriye ordusunu sınırdan daha içeriye itme gibi bir olası mı var? Bu da bu saatten sonra mümkün değil. O yüzden Türkiye’nin bu söylemi çok da sahadaki gerçeklerle örtüşmediğini söyleyebiliriz. Bir diğer nokta ‘güvenli ve gönüllü’ meselesidir. Şimdi Türkiye’de hepimizin anlaması gereken bir şey var. Mültecilerin, göçmenlerin en az yarısı dönmeyecekler. Zaten dönmek isteyenlerin de ne kadarı gönüllü dönüyor, ne kadarı zorla gidiyor onu da tartışmak lazım” ifadelerini kullandı.
Mültecilerin akıbeti
Türkiye’nin savaşın başından bu yana Suriye’de izlediği politikalardan hiçbir kazanç elde edemediğini kaydeden Hediye Levent, şunları vurguladı: “Türkiye’nin elinde binlerce mensubu olan bir ‘Milli Ordu’ ve 5 milyona yakın mülteci kaldı. Korkunç bir şekilde yalnızlaşan bir Türkiye var. Artık günümüzde Trump’ın bir Tweet ile bir gecede bilmem kaç milyon dolar borcumuzun arttığı kırılgan bir ekonomisi olan bir ülke kaldı. Suriye sahasına dönecek olursak bu süreç, ‘Rejim değiştirmek birkaç hafta sürer. Ondan sonra her şey yoluna girecek’ şeklinde başladı. Ancak en nihayetinde Türkiye Suriye’de atacağı adımlar konusunda Rusya’ya bağımlı hale geldi. İşin daha da trajiği Türkiye 900 kilometre sınırı olan Suriye ile artık Rusya’nın çerçevesini, içeriğini belirlediği bir formatta ilişkilerini başlatacak. Bunlar göz önüne alınınca bir kazanım elde etti demek doğru olmaz.”