HDP Kadın Meclisi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla bir ay boyunca gerçekleştirilecek eylem ve etkinliklerin startını verdi. Kadınlar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon ve kayyumlara karşı meydanlarda olacaklarını söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında düzenlediği basın toplantılarıyla, eylem ve etkinliklerin startını verdi. İstanbul, Diyarbakır, Ankara, İzmir ve Dersim Kadın Meclisleri, yaptıkları açıklamayla Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon ve kayyum atamalarına karşı 25 Kasım’da meydanlarda olacaklarını kaydetti.
HDP Kadın Meclisi’nin “Erkek-devlet şiddetine karşı isyandayız” başlıklı açıklaması şöyle:
“Kadınlar olarak erkek-devlet şiddetine karşı “Yaşamak İstiyoruz” isyanımızı büyüttüğümüz bir dönemde, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olan 25 Kasım için çalışmalarımızın startını veriyoruz. HDP Kadın Meclisi olarak; kadın katliamlarının erkek devlet tarafından özendirildiği, savaş politikaları ile kadına yönelik suçların arttığı bu dönemde; isyanımızı birlikte büyüttüğümüz kadınlarla, 25 Kasım günü evde, okulda, işyerinde, meydanlarda, yaşamın her alanında yan yana omuz omuza olacağız.
Rojava kadın devrimi
Kadının iradesi, bedeni ve emeği; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda çok boyutlu şiddet, sömürü ve ayrımcılıkla kuşatılmıştır. Biz kadınlar, bir yandan erkek egemen sistemin kadınlara açtığı savaşla, diğer yandan da Kuzey ve Doğu Suriye halklarına yani Rojava kadın devrimine yönelik savaşın yarattığı katliamlar ve yoksullukla, kayyımlar eliyle irademizin gasp edilmesine karşı mücadele ediyoruz.
300 kadın katledildi
2019 yılının ilk 9 ayında yaklaşık 300 kadın erkekler tarafından katledildi. Bunlar sadece kadın örgütlerinin ulaşabildiği veriler, maalesef daha çok kadının katledildiğini, kadınların katledilerek intihar süsü verildiğini biliyoruz. Kadınlar, milyonların gözü önünde, adı baba, erkek kardeş, koca, eski koca, sevgili olan erkekler tarafından katlediliyor. Fiziksel, ekonomik, sosyal, psikolojik şiddete sessiz kalmayan kadınlar, boşanmak istedikleri, kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalıştıkları için IŞİD’vari yöntemlerle katlediliyor. Son örneğini Emine Bulut da yaşadık. Emine’nin “Ölmek İstemiyorum” çığlığı, “Yaşamak İstiyoruz” çığlığımızı büyüttü. Bu çığlığı sönümlendirmek isteyenler, Emine Bulut’un katilinin yargılandığı davayı alelacele sonuçlandırarak, alt sınırdan ceza vererek dosyayı kapatmaya çalıştı. Bu tür erkek yargı kararlarını kabul etmiyoruz.
Nadira Kadirova ölümü
Yine AKP Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Nadira Kadirova şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Nadira’nın intihar ettiği iddia ediledursun, öldürüldüğüne yönelik şüpheler gittikçe artıyor. Biz kadınlar biliyoruz ki, genç, yoksul ve göçmen bir kadın olduğu için kimsesiz görülen Nadira’nın ölümünde, tıpkı Şule Çet davasında olduğu gibi, polis ve yargı eliyle deliler karartılarak fail erkekler korunuyor.
Kadına yönelik şiddet, taciz, istismar ve katliamlar sistematik bir şekilde devam ediyor. Erkekler, birbirinden ve erkek egemen sistemden aldıkları güçle bunları yapıyor. Kadınlara, ‘Nafaka düzenlemesine itiraz etmeyin, şiddete karşı sessiz kalın, evde oturun çocuk doğurun’ diyenler, erkeklere de, ‘Siz kadınları katledin, biz arkanızda dururuz’ mesajı vererek, kadına yönelik şiddete suç ortaklığı yapıyor. Binlerce kadın, erkek egemen sistemin özündeki kadın düşmanlığının en çıplak halinin cisimleştiği bu iktidarın politikaları sonucunda yaşamını yitiriyor.
Kadın cinayetleri
Bizler kadın cinayetlerinin politik olduğunu ve ancak politik bir mücadele ile önlenebileceğini biliyoruz. Bu yüzden “kadın katliamları ve kadına yönelik şiddetle mücadele, temel mücadele alanımızdır” diyoruz. Gerek şiddeti teşvik eden gerekse cezasızlığı doğuran yasa ve uygulamaları değiştirecek, bugüne kadar yaptığımız gibi bugünden sonra da kadın örgütleriyle birlikte sokakları, adliyelerin önünü terk etmeyeceğiz. Ne kadın katillerinin, ne de azmettirenlerin yakasını bırakmayacağız. Kadınları katledenlere haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulayan, özsavunmasını uygulayan kadınları ise ömür boyu hapishanelerde tutan erkek yargı kararlarınıza karşı mücadele edeceğiz. Özsavunma bir haktır ve özsavunmasını uygulayan kadınlarla yan yana olmaya, özsavunmamızı örgütlemeye devam edeceğiz.
Milli Eğitim Bakanlığından ve YÖK’ün Tutum Belgesinden Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yönetmeliği’ni kaldıranlar, akademide kadınlara yönelik her türlü saldırının da zeminini oluşturuyor. Üniversitelerde artan cinsel saldırganlığın son örneği Ege Üniversitesi’nde yaşandı. Genç bir kadın öğrenciyi taciz eden kişi, erkek yargı tarafından serbest bırakıldı. Bir kez daha görmüş olduk ki, YÖK’ün üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak gibi bir derdi yok. Üniversitelerde kadınlara yönelik cinsel saldırıları, güvenlikçi sayısını arttırarak çözeceğini iddia ediyorlar. Güvenlik tedbirleri ile kadınlar korunsaydı, koruma kararı verilen kadınlar katledilmezdi. Bu erkek akıl değişmediği sürece kadınların güvenliğinden söz etmek mümkün değildir.
İstanbul Sözleşmesine tahammül edemiyorlar
Giyiminden hoşlanmadığı kadını taciz etme, şiddet uygulama hakkını kendinde gören erkekler, ‘Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı’ söylemlerinde somutlaşan politikalardan, kısacası erkek egemenliğinden güç almaktadır. AKP, çok defa bu ve benzer söylemler ve pratiklerle, kadına yönelik şiddet ve kadın katliamlarını açık veya örtük biçimde onaylamış, haksız tahrik, iyi hal indirimi gibi yöntemlerle kadın cinayetlerine azmettirmiş, bu örgütlü suça ortak olmuştur. Bugün de imzaladıkları İstanbul Sözleşmesi’ne ve kendi çıkardıkları 6284 Sayılı kanuna dahi tahammül edemiyorlar. Uygulamadıkları İstanbul Sözleşmesini ve 6284 Sayılı kanunu tümüyle kaldırmak için kampanya yürütenler, kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin asıl sorumlusudur.
Mardin’de kayyım döneminde belediye bünyesinde bir şirkete müdür olarak atanan E.U’nun iş başvurusunda bulunan kadınlara yönelik taciz ve cinsel istismar saldırısı, Dersim’de bulunan Munzur Üniversitesi’nde Bilgi İşlem Dairesi Başkanı Cem Tekinoğlu’nun bazı kadın öğrencilere cinsel saldırıda bulunması karşısında devlet yetkilileri bu kişileri korumak için seferberlik ilan etti. Bingöl’de ise yıllardır biliniyor olmasına rağmen göz yumulan şantaj ve kadınlara yönelik cinsel istismar saldırısında bulunan bir çeteye yönelik operasyonda, aralarında uzman çavuş, korucular, Hizbullah davası sanığı, bir dönem AKP’li Bingöl Belediyesi’nde Başkan Yardımcılığı görevi yapan M.B. ve çok sayıda AKP üyesinin bulunması şaşırtıcı olmamıştır.
Erkek-devlet işbirliğiyle kadınlara yönelik bu saldırganlık karşısında biz kadınlar, dayanışma içinde olacağız. Bir kadın daha eksilmemek için, yaşamak için kadın isyanımızı büyüteceğiz. Kadınların yaşamak ve yaşatmak için isyanını büyüttüğü bu dönemde, sistematik hale gelen erkek katliamlarına bir de erkek egemen devletlerin başlattığı işgalci savaşla yeni katliamlar eklendi.
Kadınlara karşı başlatılan savaş
Kadınların özsavunma gücüne dayanarak ördükleri birlikte, özgürce yaşam iradesine yani Rojava kadın devrimine yönelik, kadın düşmanı çeteler kullanılarak saldırı başlatıldı. Bu devrim sadece Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında yaşayan kadınların değil, başta Türkiye ve Kürdistan olmak üzere eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten tüm dünya kadınlarının devrimidir. IŞİD barbarlığına karşı büyük bedeller ödenerek kurulan bu devrime karşı, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, IŞİD’in üniforma giymiş hali olan ÖSO çetelerini de yanına alarak devrimi boğmaya kalkışmaktadır. ÖSO’nun girdiği Grê Spî’de yağma ve talanın yanı sıra kadınlara çarşaf zorunluluğu getirerek, kadınların dışarı çıkmasını yasaklaması miras aldıkları IŞİD uygulamalarıdır. Bu açıdan bir kez daha ifade ediyoruz: Bu savaş, Kürtlere, halkların ortak yaşam iradesine, kadınlara ve kadın özgürlükçü yaşama karşı başlatılan bir savaştır.
İnsanlığa karşı suç işlendi
İç politikada sıkışan, ekonomik krizin yıkıma yol açtığı bir ortamda AKP iktidarı, kendini yeniden tahkim etmek için bu savaşa ihtiyaç duyuyor. AKP iktidarının, çözüme yönelik gerçek bir niyetinin olmadığını biliyoruz. Gerçek çözüm isteniyorsa bunun adresi; Rojava halklarıdır, Kürt halkıdır, kadınlardır. Çatışma süresince, çeteler eliyle yüzlerce sivil katledildi. Yaşam alanları yok edildi. 10 günde 300 bine yakın insan evini terk etmek zorunda kaldı. İnsanlığa karşı suçlar işlendi. Dünyanın gözü önünde bir kadın siyasetçi, kadın mücadelesinin öncülerinden Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef işkence yapılarak katledildi. Bu katliamları alkışlayanlar, insanlığa karşı işlenen suça ortak olmuştur. Biz kadınlar olarak, bu suça ortak olmayacağız. Kadın düşmanı, kadın katillerinden hesap sormaya devam edeceğiz.
Bütün bu ortamda Diyarbakır, Van, Mardin’in ardından çok sayıda il ve ilçe belediye eşbaşkanımız gözaltına alındı, tutuklandı, belediyelerimize eşbaşkanlık sistemimiz gerekçe yapılarak kayyım atandı, halkın iradesi, kadınların iradesi gasp edildi. Biz kadınların siyasette irade olmasına, sözünü söylemesine, kadın özgürlük mücadelesini büyütmesine dönük bu saldırganlığı kabul etmedik, etmeyeceğiz. İlk iş olarak kadın kazanımlarını yok etmeye kalkışan kayyımların, kadınlar ve kadın özgürlük mücadelesi için ne anlama geldiğini hep birlikte yaşadık. Bu darbeye kadın ittifakını güçlendirerek, kadın mücadelesini yükselterek yanıt vereceğiz.
25 Kasım günü, kadın katliamları başta olmak üzere kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi;
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı kanun gibi, kadını şiddetten korumayı hedefleyen yasaların uygulanması;
Halkların yaşam iradesini hedefleyen ve aynı zamanda kadına yönelik her türlü şiddeti körükleyen savaş ve işgal politikalarına son verilmesi;
Kadın iradesini yok sayan kayyım siyasetine, yoksulluğa, nafaka hakkımızın gasp edilmesine karşı;
Varlığımızın, irademizin ve emeğimizin görünür kılınması için; kadın örgütleri ve feministlerle birlikte alanlarda olacağız.”
MA