Cezaevlerinde yaşananları mektup okuma komisyonunda yer alan bir gardiyanın gözünden anlatan ‘Görülmüştür’ filminin yönetmeni Karaaslan, korku ikliminden kaynaklı izleyici kitlesinin bile azaldığını belirterek, ‘Türkiye bir cezaevine dönüştürüldü’ dedi
Bisqilet, Xwin (Kan), Dondurma ve Musa filmleriyle Altınportakal ve Yılmaz Güney Kürt Kısa Film Festivali başta olmak üzere birçok festivalde ödül alan Yönetmen Serhat Karaaslan’ın ilk uzun metrajlı filmi “Görülmüştür” vizyonlarda seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Cezaevlerinde yaşananları mektup okuma komisyonunda yer alan ve yeni memur olan bir gardiyanın gözünden beyaz perdeye aktaran Karaaslan, film ile birlikte Türkiye’nin nasıl bir cezaevine dönüştüğünü tek bir insanın iç dünyası üzerinden aktarıyor. Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan yönetmen Karaaslan, filmde bir cezaevini değil, Türkiye’nin dört bir yanının cezaevine döndüğünü anlattıklarını söyledi.
‘Bağımsız salonlara ihtiyaç var’
Filmin Batman’da izleyicisiyle buluşmasında önemli bulduğunu ifade eden Karaaslan, kentte Yılmaz Güney Sineması’nın olmamasından kaynaklı bağımsız sinemacıların filmlerinin izleyiciyle buluşamadığını kaydetti. Belediyenin etkinlikleri sayesinde filmin izleyiciyle buluştuğunu söyleyen Karaaslan, “Sinema belediyelerin üzerine de bırakılamayacak bir yüktür. Daha bağımsız salonların Batman’da artması sinemaya ve izleyiciye katkı sağlayacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Sanatın iktidarın tekelinden çıkması gerektiğini ifade eden Karaaslan, “Batman’ı örnek gösterelim; burada bugün filmimizi gösterebildik ama kayyum olsa gösteremezdik. Diyelim ki buradaki sinema salonu belediyenin ama yarın kayyum atandığında orada izleyiciye sunulacak filmlere de onlar karar verecek” dedi.
‘Tüm ülke cezaevine döndü’
Türkiye’nin ekonomik ve politik krizlerden kaynaklı film yapmanın daha da zorlaştığını dile getiren Karaaslan, “Görülmüştür” filmini çekmeye başlamadan önce anlaştığı bazı oyuncuların Türkiye’de yaşananlardan kaynaklı ülkeyi terk etmek zorunda kaldığına dikkat çekerek, filmin OHAL döneminde çekildiği için de birçok zorluk yaşadıklarını dile getirdi. Filmi gerçek bir cezaevinde çekmek istediğini vurgulayan Karaaslan, şunları söyledi: “Başvuruda bulunduğumuz her yerden olumsuz yanıt aldık. Hatta cezaevi koşullarını yaratabileceğini düşündüğümüz kimi yerlerden de olumsuz yanıtlar aldık. Filmde anlatmaya çalıştığımız bir cezaevi değildi, tüm ülkenin bir cezaevine dönüştüğüydü ve biz de onu bir şekilde yaşadık.” Türkiye’nin dört bir yanının cezaevine döndüğünü vurgulayan Karaaslan, sinemanın sanat gücüyle yaşananlara direndiğini vurguladı.
Korku iklimini kırmak
Karaaslan, ülkenin nasıl bir cezaevine dönüştüğünü şu sözlerle anlattı: “OHAL bitti diyoruz ama pek bir şey değişmedi. Daha dün yaşadığım bir olayı anlatayım. Batman gösteriminde bir arkadaşım bana ‘Gösterime daha çok insan gelebilirdi, fakat böyle bir filme gelmeye dahi insanlar korkuyor’ dedi. İnsanlar bugün belediyenin etkinliğine dahi korkudan gelemiyor. Yanı başımızda olan bir savaş nedeniyle insanlar sinemayı lüks olarak görüyor. Gösterimi iptal etmeyi de düşündük, fakat arkadaşlar etkinlikleri devam ettirmenin yaratılan korku iklimini kırmak için de önemli olduğunu söyledi. İşte burada olan budur.”
Kürt sineması gelişiyor
Kürt sinemasının son dönemlerde gelişerek yoluna devam ettiğini belirten Karaaslan, “Kürt sineması ağırlıklı olarak belgesel ve kısa filmler üzerinden gidiyor. Bunun nedenleri var. Sinema lüks olmamalı ama bugün yaşanan onca acı varken lüks olarak görülebiliyor. Mücadele edenler, ‘Biz ne yapıyoruz, siz ne yapıyorsunuz?’ diyebilir. Ama sanatla da direnebilirsiniz. Bizim halletmemiz gereken daha büyük dertlerimiz var. Cizre ve Rojava’da bugün yaşananların belgelenmesi gerekiyor. Onun dışında yapılacak çok iş var” diye konuştu.
MA / Metin Yoksu