Benim kafa kâğıdım tam uygun olmayabilir ama belki okurlar arasında belleği daha geriye gidenler vardır, Vietnam savaşı boyunca örneğin Moskova’da milyonlarca işçinin meydana çıkıp ‘Kahrolsun ABD emperyalizmi, yaşasın Vietnam’ diye haykırdığını hatırlayan var mı? Yok, ABD’de o büyük 1969 gösterilerini sormuyorum; Moskova’da ne olmuştu, onu soruyorum. Ya da mesela, 1967’de Che’nin katledilmesi Washington dâhil dünyanın birçok yerinde protesto edilirken, Moskova’da durum neydi?
Kötü sorular mı bunlar? Belki evet ama enternasyonalizm üzerine gerçek bir tartışma için iyi bir başlangıç olabilir bence. Sahi, nedir şu enternasyonalizm? Herkesi, insanı, insanlığı, doğayı sevmek midir mesela? Sosyal medyada Afrikalı çocukları paylaşınca mı enternasyonalist oluyoruz ya da Suriyelilere kötü davrananlara kızdığımızda?
Ya da başa dönelim yine. Endişelenmeyin, oturup reel sosyalizmin çöküşünün sebepleri üzerine tahliller döktürecek değilim ama sırf not olarak düşülebilir, bence bu sebeplerden en önemlisi, milyonlarca insanın pasifleştirilmesi, dünyadaki devrimlerden, onlarla ilgili devrimci reflekslerden koparılarak apolitik bir toplum haline getirilmesi, politikanın da devlet işi olarak yürütülmesidir.
Enternasyonalizm için de böyledir. SSCB’nin -çoğunlukla kankalarını tercih ederek- devrimci hareketlere yardım ettiği doğrudur ama bir devlet fonksiyonu olarak ve çoğu kez de konjonktürel çıkarlara bağlı olarak… ‘Enternasyonalizm lazımsa, onu da biz yaparız!’ Bu arada Urallarda ya da Kiev’deki işçi kardeşler, işten eve evden işe gidip gelirken basmakalıp ‘dünya barışı’ laflarını mırıldanabilirler! Bu bakımdan, bütün ağır yanlışlarına rağmen, Komintern’in ‘seyyar militan’larla sağda solda koşuşturması yine de bir şeydir. Sonrasında o kadarı bile yoktur.
Bir nokta koyup devam edelim. Enternasyonalizm, insanlığı sevmek filan değil, dünyanın her köşesinde devrimleri desteklemek ve hatta onlara fiilen katılmaktır. Başka türlü davranışlara başka isimler verilebilir ama devrimci olmayan bir enternasyonalizm yoktur. Yakın tarihte kavramı bu anlamıyla yaşama geçiren son örnek, 1960’lı yıllarda Küba’da olan şeydir. Yalnızca ‘Üç Kıta Konferansı’ gibi muazzam girişimleri değil, daha derinden işleyen süreçleri de kastediyorum. Küba’nın dışarıya sadece doktor gönderdiğini zannedenler için şaşırtıcı olabilir, Borje’nin ‘Dizginsiz Bir Sabırla’, Estrada’nın ‘Tanya’, Belli’nin ‘Tenimdeki Ülke’ kitaplarını şöyle bir karıştırsanız, Che’nin başkanlığında deneyimli Kübalılardan oluşan bir komitenin dünyanın dört yanında ne işler çevirdiğini, Küba ordu kışlalarının nasıl Bekaa Vadisi’ne döndüğünü ve birçok ülkeden yüzlerce insanın oralarda nasıl eğitildiğini görürsünüz. Bu bağlamda ne Kongo boş iştir, ne de Bolivya bir ‘macera’dır. Hepsi (ki bunlar sadece bildiklerimizdir) eğrisiyle doğrusuyla devrimci enternasyonalizmin dışa vurum noktalarıdır.
Söylemeye çalıştığım şey, ezcümle şu: Savaş karşıtlığının çeşitli biçimleri vardır ve hepsine hürmetimiz sonsuzdur. Pasifizm, anti-militarizm, vicdani retçilik ile sosyalistlerin polemik yürütmesi gereksiz ve saçmadır. Sosyalistlerin 7 milyar insanı hizaya sokmak gibi bir vazifesi de yoktur. Savaş karşıtı mücadeleye katkı yapan herkes çok kıymetlidir. Ancak, sosyalistler için enternasyonalizmin anlamı daha açık olmak zorundadır. Örneğin, emperyalistler arası bir kapışmada, bir tarafı desteklemek gibi saçmalıklara kapılmadan savaş karşıtlığı ve krizden devrim yaratma gibi bir perspektifle yürürsün. Ama mesela geçen yüzyılda Belçika, Kongo’ya saldırmışsa ya da daha somut olsun, şu Allah’ın manyağı yarın tutup Küba’ya saldırırsa, aynı şey olmaz. Bütün varlığınla Küba’nın yanında olursun, onu tam olarak benimsemesen de orada olursun. Bunun için o saldırılan ülkenin senin mükemmel ölçütlerine uyuyor olması da gerekmez.
Sonuç olarak, savaş karşıtlığı iyidir, doğrudur. Savaşın saldırgan ülkenin emekçilerine yüklediği zorluklar, bölgeye getireceği felaketler de açıktır, tartışmasızdır. Ancak, sosyalist enternasyonalizmden söz ediyorsak, bu, savaşa karşı olmaktan öte, saldırılanla dayanışmak anlamına gelir. Verili durumda sosyalist güçlerden çok yüksek bir beklentimiz olmayabilir ama kendisine sosyalist diyen birinin de sadece ‘savaşa hayır’ deyip kenara çekilmesi anlaşılabilir mi?