Ne pişkinlik, bölgenin yerli halklarını yerinden et, orada kendine bağlı kukla bir bölge oluştur. Üstelik bunun için de başka ülkelerden para iste. Başkasının aklıyla alay eden bir akıl tutulması
Akıl tutulması, akıl karışıklığı, halk deyimiyle “anvele olmak” ya da kafa karışıklığı. Hepsi aynı kapıya çıkar ve kişinin ya da bir topluluğun, toplumun aklı ile duygularının birbiri ile çelişmesi, aklını kullanmasında adeta “çuvallaması” gibi durumlar için kullanılır. Son üç dört aydır sıklıkla Maraş ve çevresinde bulunduğum için sivil toplum kuruluşları, politikacılar ve aydın çevrelerinden çok halkla iç içeyim. Köylüsü, kentlisi, daha çok küçük esnaf, işçi ve çiftçi kesimiyle haşir neşir oldum. Kentte yaşayan bir kızımızın söylediği gibi epey de köylüleştim.
Haberleri daha çok televizyon ve sosyal medyadan izliyorum, gazeteler düzenli gelmiyor ama bir eksiklik de hissetmiyorum.
İki gündür çok hareketli ve endişeli günler yaşıyoruz ülkece. Amerika’nın yeşil ışık (!) yakması ve Türkiye’nin Suriye topraklarına “ansızın bir gece” girme hevesleri herkesin dilinde.
Öncelikle ilişki içinde olduğum işçi ve esnaf kesiminin büyük bölümü iktidar kanadının potansiyel tabanı ama çok büyük bir ekseriyetiyle böyle bir savaşa karşılar ve hükümeti eleştiriyorlar. Tabii pahalılık herkesin belini büktüğü için savaşa yapılacak masrafın kendi ekmeklerini daha da küçülteceğinin endişesini yaşıyorlar. Enflasyonun % 9.26, pahalılığın % 50’leri aştığı bir yerde mızrağı çuvala sığdırmanın zor olduğu malum.
İşte yazının başlığı olan akıl tutulması bu noktada başlıyor. Halk, işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla bu akıl tutulmasına düçar olmadığı gibi baştakilerin tavrına da şaşıyor haklı olarak.
ABD Başkanı Donald Trump, sayın Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinde Fıratın doğusuna giriş için yeşil ışık yaktı dendi. İlk ağızda, “tasvip etmiyoruz, engellemeyiz, dahil olmayız” dediler ve bu yandaş medyada büyük zafer olarak ilan edildi. Ancak işin rengi kısa süre sonra değişti.
Yapılacak bir harekatın çok dar bir alanda olacağı sanılıyor.
Suriye hava sahasının açılmayacağı ve istihbarat verilmeyeceği bilirildi.
Türkiye istenmeyen davranışlarda bulunursa ekonomisinin yok edileceği söylendi.
En önemlisi de PYD/YPG ile IŞİD’e karşı işbirliğinin devam edeceği tüm IŞİD’lilerin sorumluluğunun Türkiyeye verileceği açıklandı.
Tabii iktidar, bu hususların tümünü halktan saklıyor ve yandaş basında tek satır yok bu konularda.
Türkiye’nin niyeti, Suriye sınırı boyunca 30-40 kilometrelik bir koridoru ele geçirip buradaki üç buçuk milyon mülteciyi o bölgeye yerleştirerek Kürtleri, Alevileri, Süryanileri, Ermenileri, oradan kovmak, kurdukları demokratik düzeni yok etmek. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin derdi değil.
İkinci olarak sorumluluğunu aldığı IŞİD militanlarını da belki oraya yerleştirmek
. Peki bu durum bizi nereye götürür
? İlk bakışta akla Pakistan geliyor. Afganistan’dan giden Taliban militanları Pakistan’ı cehenneme çevirdiler. Sayılarının 70-80 bin olduğu söylenen bu kan içen, adam yakan, insan ciğeri yiyen canavarlarla ne yapacak?
Bunları kimlere karşı kullanacak?
O sözde güvenli bölgede kurulacak IŞİD düzeni mi Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak?
Bunları Türkiye’ye getirirse devletin temeline bomba konmuş olmaz mı, Türkiye’de istikrardan eser kalır mı?
İşin bir de ekonomik yanı var. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’de açıkladığına göre Türkiye’deki üç buçuk milyon Suriyelinin ilk etapta bir milyonu bu güvenli bölgeye yerleştirilecek, zamanla bu sayı iki milyona çıkarılacak. TOKİ aracılığıyla birkaç yüz metrekarelik bahçesi olan iki katlı evlerden oluşan beş bin nüfuslu köyler ve büyük ilçeler kurulacak. Vahap Munyar’ın Hürriyet’te yazdığına göre bu ilk bir milyonun yerleştirilmesi, 26 küsur milyar dolara mal olacakmış. İkinci bir milyon için de o kadar gideceği düşünülürse toplamda 53 milyar dolardan fazla paraya ihtiyaç var. Bunun için fon kurulup dış yardım alınacakmış.
Ne pişkinlik, bölgenin yerli halklarını yerinden et, orada kendine bağlı kukla bir bölge oluştur. Üstelik bunun için de başka ülkelerden para iste. Başkasının aklıyla alay eden bir akıl tutulması.
Peki olası bir depremde yüzbinlerce konutun yıkılacağı, yüzbinlerce insanın öleceği varsayılan ve korkusu insanları saran bir İstanbul depreminin yaratacağı yıkımı önlemek için harcanacak para bundan fazla mı olacak? Üniversite mezunları başta olmak üzere yüzde 25’ten fazlası işsiz olan gençlere iş bulmak için harcanamaz mı?
Bütün bunların üzerine Suriye ve Irak’a girmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen tezkere, iktidar blokunun yanında HDP hariç muhalefetin de oyu ile geçti. Hele ana muhalefet liderinin “analar ağlamasın, bebeler yetim kalmasın diye yüreğimiz kan ağlasa da evet diyeceğiz” sözleriyle destek vermesi tirajikomik bir durum. Analar, Suriye’ye giden çocuklarının dönüşünü yürekleri ağzında bekleyecek. Orada ölecek olan asker de sivil de bu bölgenin, bu toprakların insanı.