Her ne kadar köprülerin altından çok sular geçse de başrol oyuncuları değişse de filmin kurgusu, yapımcısı, senaryosu militarist, dinci, ırkçı, cinsiyetçidir. Gülten, Nurhayat, Sebahat, Selma, Figen, Aysel… ne tesadüftür ki hepsi eş genel başkan ve belediye eş başkanlarıdır. Bu da yetmiyor hepsi 12 Mart, 12 eylül, OHAL’e tanıklık etmiş zulüm ve işkencelerden geçmiş dünün genç kadınları.
Ve bu günün, adları sayamayacak kadar çocuk, Nisébinli, Roboskli ve Rojavalı çocuklar. Her biri küçücük bedenlerinin bin katı kadar bombalar, işkence ve tutsaklık cezası alan çocuklar. Toplumu esir kampına kapatan tecrite dayanamayan Aytenler, Medyalar… faşist zihniyet çocuklara saldıracak kadar küçülmüşse o sistemin esemesi çoktan okunmuş demektir.
Dünün genç kadınları bu günün çocukları aynı esir kampı zindanlarda ret, inkar ve imha senaryosunun savcısı, hakimi, mahkemesi olan tek adam rejimine direnenler. Eğer vicdanlı tanıklar varsa en fazladan bir buçuk kuşak farkla siyasetin popüler erkek ittifakı isimleriyle asla yarışmayacaklarını bu ülkenin tarihine çoktan dünün genç kadınları bu günün çocukları olarak aynı senaryonun yazıcıları tarafından asla yargılanamayacaklarını kayıtlara geçirmişlerdir.
Zaten direniş tarihi de bunu çoktan bir hafıza olarak Ortadoğu’da halkların inançların, canlıların, doğanın geleceği olarak yazdı.
Kuzey-Doğu Suriye’ye meydan okuyanlar 3 yıl önce yerle bir edilen Nisébîn, Súr, Gewer, Cîzir… bu gün ayakta ise dünün genç kadınları bu günün çocukları çoktan kazanmış demektir. Mahkeme kararları da sorumluların anlında bir kara leke olarak ibreti âlem oldu bile.
Bu gün tüm hegemonlar pılını pırtını toplayıp Rojava’nın küçücük Serêkanî, Girê Sipî de üçüncü dünya savaşını yürütüyorsa insanlığa karşı işledikleri suçları da bir kez daha kendi elleriyle belgelediklerini unutmasınlar. Dünya savaş karşıtları bu saldırıya karşı ayağa kalkmadan tarih karşısında sorumluluklarını yerine getirmiş olmayacak. Savaş başlamadan durdurmak insanlığın görevidir.