PKK lideri Abdullah Öcalan, 21 yıl önce bugün Suriye’den çıkarılarak, devletlerarası operasyonla 15 Şubat’ta Türkiye’ye teslim edildi. Öcalan o gün öldürülmek ve sonu gelmeyen bir Kürt-Türk savaşı çıkarılmak istendi. Times’ın dünyanın en etkili 100 ismi arasında gösterdiği Öcalan, kendi deyimiyle ‘Hades’in Mezarlığı’ dediği İmralı hapishanesinde geliştirdiği projelerle dünya çapında tartışılıyor.
Ortadoğu’nun haritası, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde batılı kolonyalist devletler tarafından imzalanan Sykes-Picot Antlaşması ile nüfuz ve manda bölgelerine göre kâğıt üzerinde değiştirildi. Cetvelle çizilen suni sınırlar, bölgede etnik ve mezhepsel krizlere, kanlı çatışmalara yol açarak bu sınırları sarstı. Bu durumun çıkarlarını bozduğu ve bölge zenginliklerinden pay alma amacındaki küresel güçler, 21. yüzyılın başında Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye girişti. Bu hedefle yola çıkan küresel güçler, ilk olarak politikaları önünde engel olarak gördükleri PKK Lideri Abdullah Öcalan şahsında Kürtlerin tasfiyesine girişti. Bu yönlü atılan ilk adım ise Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de startı verilen devletler arası komplo sonucu Türkiye teslim edilişi oldu.
Devletler arası komplo ile fitili yakılan ateş çemberi, El Kaide’nin 11 Eylül 2001’deki saldırıları ile harlanıp, devamında Irak’ın işgali, ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreç ve yine bu dönemde IŞİD’in ortaya çıkışıyla tüm Ortadoğu’yu sardı. Peki, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in “Apo’yu bize niye verdiler, anlamadım” sözüyle hakikate dönük örtünün bir nebze aralandığı bu süreç nasıl başladı ve aradan geçen 21 yılda hem Türkiye hem de Ortadoğu’da hangi sonuçlara yol açtı? Takvim yaprakları 1 Eylül 1998’i gösterdiğinde PKK, Kürt sorununun barışçıl çözümü için tek taraflı ateşkes ilan etti. 17 Eylül’de Washington’da KDP, YNK ve ABD arasında bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantının ardından ise Federe Kürdistan Bölgesi Yönetimi ile Türkiye arasında PKK karşıtı bir anlaşma sağlandığı sonraki yıllarda ortaya çıktı. Aynı günlerde Türkiye devlet yetkililerinden Suriye’ye müdahaleye dönük tehdit içerikli açıklamalar gelirken, 19 Ekim’de Adana’da gerçekleşen Türkiye-Suriye görüşmelerinde ise “Öcalan şu andan itibaren Suriye’de değildir ve kesinlikle Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir” hükmünü de içeren mutabakat metni imzalandı ve bu metin 20 Ekim’de açıklandı.
Avrupa’ya gitme kararı
Bu günlere dair Öcalan, sonraki yıllarda yaptığı değerlendirmelerinde önünde iki seçenek olduğunu; bunlardan birinin dağa çıkıp savaşı yaymak, ikincisinin ise Avrupa’ya giderek Kürt sorununun siyasi çözümü için bir diyalog yolu açmak olduğunu söyleyecekti. “Rolümü siyasi kanallarda oynamak istiyorum” diyerek ikinci yolu tercih eden Öcalan, 9 Ekim 1998’de Atina’ya hareket ederek, Suriye’den ayrıldı. Atina Havaalanı’na inen Öcalan, dost ilişkisiyle yaklaştığı Yunan Parlamentosu’ndan bir grup milletvekilinin davetiyle Yunanistan’a gitse de ülkeye giriş izni verilmedi. Verilen sözlerin tutulmaması üzerine Öcalan, buradan Moskova’ya hareket etti. 33 gün Rusya’da kalan Öcalan, bu süreç içerisinde Rusya’dan siyasi sığınma talebinde bulundu.
4 Kasım günü Rusya’nın Duma Meclisi, 298 milletvekilinin Öcalan’a siyasi sığınma hakkı tanınması için hazırlanan karar tasarısını onayladı. Ancak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright adına sözcüsü James Rubin, hiçbir ülkenin sığınma hakkı tanımasını kabul etmeyecekleri açıklamasını yaptı. Bu dönemde Rusya’ya IMF aracılığıyla 8 milyar dolar kredi verilirken, Türkiye ise “Mavi Akım” projesini Ruslara verdi. Öcalan, tarihler 12 Kasım 1998’i gösterdiğinde uçakla bu kez İtalya’ya geçti. İktidarda bulunan Massimo D’Alema Hükümeti, her ne kadar bu konuda güvence verse de Öcalan’ın İtalya’ya gelmesinin ardından hakkında tutuklama kararı alındı.
D’Alema, Öcalan’ı ölüm cezası olan Türkiye gibi bir ülkeye iade etmeyeceklerini ve kendi kanunlarına göre, bir yargılama yapacaklarını açıkladı. Türkiye, bunun üzerine İtalya’ya dönük ambargo ve ürünlerine dönük boykotlara başvurdu. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Kürtler, “Güneşimizi karartamazsınız” diyerek ayağa kalktı. Türkiye ve Avrupa’da Öcalan’ı sahiplenme eylemleri yapıldı. Yine on binlerce Kürt ve dostları Roma’ya akarak, Öcalan etrafında adeta ateşten bir çember oluşturuldu.
Hukuk tanımaz rota
Öcalan’ın İtalya’da kaldığı süre içerisinde Kürt sorunu ve PKK, Avrupa’nın temel gündemi oldu ve çözüm amaçlı birçok girişim gündeme geldi. Ancak İtalya devleti, içeride sağ muhalefetin, dışarıda ise ABD ve Türkiye’nin yoğun baskılarına daha fazla direnç gösteremedi. Bunun üzerine yeniden alternatif ülke arayışlarına başlandı. Öcalan’ın “Varlığımız Avrupa’ya ağır gelmiştir” sözleri, rotanın başka bir Avrupa ülkesi olamayacağını gösteriyordu. Bunun ardından Öcalan sırasıyla bir kez daha Rusya, Tacikistan, Yunanistan, Beyaz Rusya, Yunanistan’ın Korfu adasına geçti. Buralarda çözüm bulunamayınca rota Afrika’ya çevrildi. Öcalan plana göre önce Afrika ülkelerine geçecek, buradan da Güney Afrika Cumhuriyeti’ne götürülecekti. Ancak uçağın rotası 2 Şubat günü Kenya’ya çevrildi.
Türkiye’ye kaçırıldı
Öcalan, Kenya’da kaldığı Yunan Büyükelçiliği konutundan sürekli ayrılmaya zorlandı. Öyle ki Yunanlı yetkililer bu konuda zora başvurma tutumuna bile girişti. Öcalan, yanında bulunanlara maruz kaldığı bu yaklaşımlara dair “Türkiye’nin halkımıza dayattığı soykırım girişimi, şahsıma yönelik komployla en vahim bir biçimde sonuçlandırılmak isteniyor” diyecekti. Bu arada Ankara’daki görüşmenin ardından oluşturulan bir ekip, Amerikalı uzmanların gözetiminde Antalya’ya götürüldü. Antalya’da üç kişilik MİT uçuş personeli ile Cavit Çağlar’ın uçağının üç kişilik pilot ekibi de bulunuyordu. Kenya, 15 Şubat’ta Öcalan’ın sınır dışı edilmesini talep etti. Öcalan da Hollanda’ya gitmek koşuluyla binayı terk etmeyi kabul etti. Ancak Öcalan’ı havalimanına götüren araç, aniden konvoydan ayrılarak kayboldu. Öcalan, 15 Şubat saat 03.00’te Türkiye’ye kaçırıldı.
‘Tüm hesap ölmem üzerineydi’
Bu şekilde başlayan komplo süreci, 21 yıldır Öcalan’a uygulanan tecritle sürdürülmeye çalışılırken, bu durum gerek Türkiye’de gerekse de Ortadoğu’da ağır sonuçlara neden oldu. Öcalan, İmralı’daki savunmalarında kendisine yönelik bu uluslararası komplonun nedenlerini ve bu komploya katılan devletlerin amaçlarına dair “Bütün hesaplar benim kör bir direniş içine girerek, öleceğim üzerine yapıldı” diyecekti.
En etkili 100 isim oldu
Öcalan, İmralı’da maruz kaldığı ağır tecrit koşulları ve baskılara rağmen sergilediği duruşla komployu boşa çıkardı. Geliştirdiği Demokratik Ulus Paradigması Kuzey Suriye’de vücuda büründü. Dünya genelinde felsefik kuramcılar, siyasetçiler ve akademi çevrelerince görüşlerine önem verilen Öcalan, 2013 yılında Time dergisinin ‘yılın en etkili 100 ismi’ listesine girdi.
‘İhanetin ortadan kaldırılması gerekir’
İçerisine alındığı tecrit koşullarına rağmen komployu analiz eden Öcalan, Türkiye’ye jandarmalık rolünün düştüğü bu oyun kurgusunu deşifre etti. Bölgede yaratılmak istenen Türk-Kürt çatışmasını ilk fark eden olup, bu amaca karşı stratejiler gerçekleştiren ve uyarılarda bulunan Öcalan’ın referansı ise hep tarihi yaşanmışlıklar oldu. Tarihçi-yazar Mehmet Bayrak, Öcalan’a dönük yönelimi bu tarihsel pencereden yorumladı. Öcalan’ın 1998 yılından Suriye’de çıkarılmasının doğru anlamak için Kürt tarihini okumak gerektiğini söyleyen Bayrak, ‘Neden Kürt silahlı hareketi başladı?’ ya da ‘Neden Kürt özgürleşmesini isteyen bir hareket, daha sonra silahlı mücadeleye evirildi?’ sorularına yanıt bulmak için biraz geçmişe uzanmak gerektiğini kaydetti.
1910 ve 1920 arasında Osmanlı rejimi yönetimi elinde bulundururken, 20’ye yakın Kürt demokratik örgütünün kurulduğuna değinen Bayrak, yeni Cumhuriyet’le birlikte 1920’li yılların başında ise yasaklandığını ekledi. Bu yasaklamaların ardından bu hareketlerin aktif unsurlarının, Kürdistan Teali Cemiyeti gibi büyük örgütlenmelerin önlerine illegal mücadeleyi aldıklarını ve Kürdistan Azadi Cemiyeti’ni kurduklarını anlatan Bayrak, “Yani Kürt ulusal hareketlerinin silahı eline almaları legal siyaset zemininin kendilerine kapatılması, yasaklanması sonucu oldu. Bu günümüzde de PKK’nin şahsında vücut buldu” dedi.
Demokratik halk mücadelesinin Türkiye şartlarında verilmesi mümkün olmadığı için Öcalan’ın dışarıda örgütlendiğine dikkat çeken Bayrak, “Bunun en önemli ayağı da Suriye’dir. Hiç unutmayalım orası 910 kilometrelik sınırıyla en geniş coğrafyaya sahip bir yerdir. Şunu da biliyoruz ki, Cumhuriyet döneminde legal Kürt mücadelesi yasaklandığı için dışarıdaki ilk Kürt Özgürlük Örgütü Hoybun (Xoybûn), Lübnan’da kuruldu ama tez zamanda Şam’a geçti. Çünkü Kürt toplumuna en yakın coğrafya orasıdır. Bundan dolayı Öcalan’ın Suriye’ye gidişini yadırgamamak gerekiyor. Yani Suriye hem geçmişte hem de günümüzde sürgündeki Kürtlerin adresi oldu ve Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerle hep bir şekilde dirsek teması halinde oldu” ifadelerini kullandı.
Öcalan’ın Suriye’den zorla çıkartılmasından sonra Avrupa’ya gitmeyi tercih etmesinin ise kendisi ve Kürt hareketi açısından doğru bir hamle olduğunu belirten Bayrak, geçmişte Kürt aydınlarının da mücadelelerini Avrupa’da devam ettirdiklerini hatırlattı. Öcalan’ın Avrupa’dan sonra Kenya’ya götürülmesinin de emperyalist devletlerin planının bir parçası olduğunu belirten Bayrak, bu planla yaratılmak istenen Kürt-Türk çatışmasının önüne geçmeye çalışan Öcalan’ın hemen her zaman dile getirdiği ‘Kürt ve Türkün kaderi birdir’ sözünü hatırlattı. Bugün Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan halklara acılı süreçler yaşatan asıl şeyin de, yine Kürt ve Türkler arasında yaşanan savaş hali olduğunu vurgulayan Bayrak, “Hak, her şeyin üstündedir. Haklılık her zaman kuvveti yener. Bundan dolayı doğru olan çözüm Kürtler ve Türklerin birlikte eşitçe yaşamasıdır. Onun için Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey’in 1923’te Meclis’te ayakta alkışlanan konuşmasında sarf ettiği ‘Türk’le Kürt teşriki mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için de âkıbet yoktur. Binaenaleyh, hangisi hangisine ihanet ederse, ikisi için de âkıbet yoktur’ sözü, ne yazık ki gerçekleşiyor. İşte bu ihanetin ortadan kaldırılması için acil barışçıl ve demokratik bir çözümün bulunması gerekir” dedi.
‘Oyunu bozan bir çıkış yaptı’
Öcalan’ın avukatlarından Emran Emekçi 9 Ekim’in tarihsel bir dönemeç olduğunu ve buradan çıkarılması gereken çokça ders olduğunu dile getirdi. Öcalan’ın Avrupa’ya geçtiğinde 7 maddelik bir çözüm paketi hazırladığını, ancak ‘istenmeyen adam’ ilan edilerek tüm çabasının boşa çıkarıldığını anlatan Emekçi, “Bu komployu temel özetleyen şey, Öcalan’ın imhası ve sonu gelmez bir Türk-Kürt savaşı yaratmaktı. Çünkü çözüm bu güçlerin işine gelmiyordu. Kürt stratejisi çözümsüzlük üzerine belirlenmişti. O yüzden çözüme destek vermek yerine Öcalan’ı idam cezasıyla arandığı Türkiye’ye teslim ettiler” dedi.
Emekçi, “Öcalan’ı teslim eden güçler şöyle düşünüyorlardı: ‘Öcalan kaba bir direnişte bulunacak ve idam edilecek.’ Ve sonu gelmez Türk-Kürt savaşı böylece başlatılmış olacaktı. Öcalan o dönem bunu çok iyi tespit etti. Bu oyunu bozan bir çıkış gerçekleştirdi” ifadelerini kullandı. Emekçi, uluslararası hukuku bypas eden ABD’nin 11 Eylül 2001’de ‘terörle mücadele’ adı altında ülkede yasaları rafa kaldırdığını ve “düşman hukuku” denilen yeni bir anlayışı hayata geçirdiğini de ifade etti. Emekçi, bunun ilk uygulamasının da Öcalan üzerinden yapıldığını söyledi ve ekledi: “Kürt statüsüzlüğü 20. yüzyılın başında belirlendi. O dönem işte Kahire Konferansı var. 1920’de orada alınan bir karar var. O kararda ‘Kürt sorununu çözümsüz bırak. İçerisinde yaşayan devletlere karşı bir koz olarak kullan. Sürekli onları bu tehditle kendine bağlı kıl’ belirlemeleri vardı. Bu sistemi 20. yüzyılın başlarında Avrupalılar belirlediği için Kürtlere statü verilmesi kabul edilmiyor.
Sayın Öcalan, buna ilişkin ‘Ben Türkiye’nin mahkumu değilim, uluslararası dünya sisteminin, kapitalist modernitenin tutsağıyım’ diyor. Çünkü özgürlükçü bir Kürt, demokratik bir Kürtlük istemiyorlar.” Öcalan’ın İmralı süreci boyunca temel duruşunun, Kürt sorununu demokrasi ve barış temelinde çözmek olduğuna işaret eden Emekçi, Öcalan’ın 7 Ağustos’ta avukatlarıyla yaptığı son görüşmeye değindi ve “Sayın Öcalan bu görüşmede ‘Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır’ dedi. Bir hafta içinde sorunu çözeceğini söylüyor. Ama bu yönde bir şey gelişmedi” dedi.
Erdoğan Alayumat-Barış Ceyhan/İstanbul-MA