‘Vatanımda mutlu olamayacaksam,
Çeşmelerinden hiç su içemeyeceksem,
Gurbette padişah da olsam,
Neyleyim bu dünyayı’
Keremê Anqosi, miras devraldığı yüzyıllık vatan hasretini, yıllar önce yaptığı ‘Welato’ şarkısında, bu sözlerle dile getiriyordu. Köklerinden koparılan 81 yaşındaki çınarın yüreği, sürgünde aramızdan ayrıldığı 1 Ekim gününe değin, bir ömür boyu, hep bu hasretle yandı. Halbuki Ezidi Anqosi ve Müslüman Şemski aşiretleri asırlar boyunca, sırtını Pepo’ya, yüzünü Pêreşit dağına veren Van’ın Seydibeg köyünde kardeşçe yaşamışlar. Yüz yıl önceki fermanın ayak sesleri gelince, ‘yine geliriz’, ‘yine gelirsiniz’ umuduyla, evlerini, varlıklarını, gözlerindeki son ferlerini, komşularına emanet bırakıp, can havli ile sürgün yollarına düşmüşler.
Kan çanağı bakışlarla, Tamara adası ve ötesindeki Sipan dağıyla vedalaşıp, Artos ve Erek dağlarına yüz süre süre ve Tendürek’e çıkmadan önce, Van gölünün kutsal suyundan tavaflanarak, Gılidağın eteğinden Ermenistan’a, oradan da Gürcistan’a geçmişler. Araya sınırlar çekilip, geliş gidişler kesilince, ellerinin ulaşamadığı vatan, ameli temiz olanın, gece rüyasında mükâfatı olmuş. Ve köyden haberci gelmişçesine, dilden dile dillendirilip, can kulağı ile dinlenilirmiş rüya.
Dilleri ve dinlerine yabancı oldukları diyardan, bir gün mutlaka emanet bıraktıkları diyarlarına döneceklermiş umuduyla, misafir gibi yaşarlar on yıllarca. Fakat köylerinin, dağlarının, yaylalarının, sularının ve denizimiz dedikleri Van gölünün hasreti hiç bitmez. Geldikleri emanet diyarda, bedenlerini teslim ettiklerinde kara toprağa, ruhlarını salmışlar emanetlerini bıraktıkları kendi topraklarına.
Acı kol gezer, ne yurtlarından, ne de yakalarından el çeker. Dersimde süngülerin bedenleri, çığlıkların yeri göğü yardığı acılı günlerde, Stalin Sovyet halklarına gazabı yaşatır. Ermenistan’da yayın yapan Kürtçe ‘Riya Teze’ gazetesinin yayını durdurulur, yazarlar Heciyê Cindi, Cerdoyê Gênco ve Ahmedê Mirazî tutuklanır. Erebê Şemo Sibirya’ya sürgün edilir ve Keremê Anqosi 1937 yılında, bu ölüm cenderesinde, yaşama gözlerini açar.
Ezidi Kürtler, Gürcistan’da kayboluruz korkusu ile yıllarca kapalı bir toplum olarak yaşarlar. İnançlarına göre, eğitim günah olduğundan, çocuklarını, atalarının mirası stran, destan, masal ve vatanlarına dair anılarla yetiştirirler. Kerem ailede inanca rağmen ilk okuyandır. Okulda aileden öğrendiklerine yabancı, başka bir dilin ve kültürün eğitimini alır. Bu eğitimlerde kendilerine dair bir şey bulamayınca, sorgular ve bir gaye edinir; görülmeyeni, yok sayılanı var kılmaya yemin eder. Sonrasında, ayakları üzerinde durmaya başlayınca, hiç abartısız, Gürcistan’da Kürtlük adına yaratılan her ne varsa, ön ayak olur, emek verir.
Astronomiye olan ilgisinden, Gürcistan Devlet Üniversitenin Fizik Bölümüne yerleşir. Bir yıllık eğitiminin sonunda, yakaladığı başarı ile Moskova’daki Lomonosov Üniversitesine burslu geçiş hakkı kazanır. Lakin Ezidi din önderlerinin müsaade etmemesi üzerine, ailesi Kerem’i Moskova’ya göndermeye yanaşmaz. Kerem’de Gürcistan’da doğu bilimleri fakültesinin, Fars dili ve tarihi bölümüne geçiş yapar. Bu yıllarda ‘Gürcistan Kürt Öğrenciler Birliğini’ kurar. Okulu bitirdiğinde iyi bir sosyal bilimcidir. Kendi çabası ile Kürtçe okuma yazmayı öğrenir ve bunu bir adım daha ileriye götürüp, kendi maddi imkânları ile Kürtçe-Gürcüce ve Kürtçe-Rusça alfabe ve eğitim materyalleri hazırlar ve de gönüllü Kürtçe eğitim verir. Bu beraberinde yeni bir kurumlaşmayı getirir,
‘Gürcistan Kürt Öğretmenler Birliğini’ kurar.
Dilin yanı sıra, Gürcistan’da Kürt kültürü üzerine saha çalışması yapar. Stranları, destanları, örf ve adetleri; Ezidi dininin prensip, esas ve beyitlerini kayıt altına alır; bu konularda kitaplar ve bilimsel makaleler yayımlar. Bu çabalarından sonra artık bilinen ve aranan bir Kürdolog tur Keremê Anqosi. Yirmi iki kitap yayınlar ve onlarca yayınlanmaya hazır dosyayı da, miras bırakır.
Yürekli ve çalışkan bir devrimcidir Anqosi. Bu çabası Gürcistan Komünist partisince hayranlıkla izlenmektedir. Bu ilgilerini fark ettiği 1978 yılında, yürüttüğü diplomasi çalışmaları sonucunda, Gürcistan devlet radyosunun çatısı altında, Kürtçe Radyo Bölümünü açar. Hali hazır da ‘Radyo Ronkayi’ ismi ile yayın yapan bu radyo, 3 yıllık ara dışında 38 yıl boyunca yayın yapmaya devam eder. Radyonun hem sorumlusu hem de emektarı olan Anqosi’nin ilginç bir yeteneği de söz yazarı, besteci ve icracı yanıdır. 1980’li yılların en popüler ‘Lêxin Birano’, 1990’lı yılların ‘Sîpanê Xelatê’ ve 2000’li yıllarda kendisinin seslendirdiği ‘Welato’ isimli eserler Keremê Anqosi’ye aittir.
1979 yılında, Gürcistan Komünist Partisinin daveti ile parti içinde aktif olarak çalışmaya başlar ve bu görevi Sovyetler birliğinin dağıldığı 1991 yılına değin başarı ile sürdürür. Bu süreçte başka bir kurum daha yaratır,
‘Gürcistan Kürt Parlamenterler Birliğini’ kurar.
Komünist parti üyesi ve yöneticisi Keremê Anqosi, Ezidilik dini konusunda hassastır. Ezidilik üzerine yazdığı eserlerinde, temel gayesi değerlerin korunmasıdır. Bazı görüşleri Ezidi din insanlarını kızdırsa da Angosi bu alanda emek ve eser vermekten geri durmaz. ‘Gürcistan Êzidiler Birliğini’ kurar ve bir dönem başkanlığını da yürütür. Daha sonraları bu kurumun ismi Êzidi İnanç Merkezi olarak değiştirilir.
Yetişkinlere, gençlere ve çocuklara ayrı ayrı müzik ve folklor gurupları kurar, geceler tertipler ve kardeş halkları da davet ederek, halkının kültür ve meziyetlerini onlarla da paylaşır. Rusya ve Gürcistan’daki tiyatro gösterimlerinden feyiz alarak, Gürcistan’da ilk Kürt tiyatro gurubunun kurulmasına ön ayak olur ve gösterim için tiyatro oyunları yazar. İki dilde, Kürtçe-Gürcüce şiirler yazar, divanlar basar. Yine 1999 yılında kendi emeği ve imkânları ile Gürcistan’da “Gelawêj” isimli ilk Kürtçe gazeteyi çıkarır. Bu çalışmalarıyla, Gürcistan Yazarlar Birliği ve Gürcistan Gazeteciler birliği üyesi olur. Peşinden Kürt aydın ve ressamlarla birlikte ‘Gürcistan Kürt Aydınlar Birliğini’ ve
‘Gürcistan Kürt Ressamlar Birliğini’ kurarlar.
Anadili Kürtçe dışında Farsça, Rusça, Ermenice, Gürcüce ve Asuri’ce bilen ve Gürcistan’da halklar arasında kardeşlik köprüleri inşa eden Anqosi, son yıllarda çalışmalarını UNESCO çatısı altında yürütüyordu. Hedefi artık tüm dünya halklarına, Kürtleri ve kültürlerini anlatmaktı, lakin felek bahtsızlık etti. 1 Ekim günü o umut ve hayallerle aramızdan ayrıldı. Şimdi sesi, sedası, sevdası ve hasreti ‘Welato’ stranı ile odamda yankılanıyor.
‘Yurdum çok uzaksın,
Sesim ulaşmaz sana,
Gurbette kaldım mecalsizim,
Derdimi kim söyler sana.
Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum,
Uzağındayım Ülkemin’