Birleşmiş Milletler toplantısı yine bir sürü ikiyüzlülüğe sahne oldu. Türkiye, İsrail, Çin, el altından ticari anlaşmalar kotarırlarken, kürsüden, kendi iç kamuoylarını etkilemeye dönük olarak, birbirlerine parmak salladılar. “Eyy İsrail, eyy Türkiye” söylemleri eksik olmadı. Gazeteci süsü verilmiş, saray kâtipleri “tarihi artık bir komedi sanmayan, ama kendi öz komedilerini tarih sanan bu ağırbaşlı soytarılar” yalana itiraz edecek etkili bir muhalif basın olmadığı için kendi yalanlarını bir süre sonra doğru zanneder oldular. “Mazlumların sesi olmayı” hamasi birkaç söz etmek zanneden muktedirler ve onların katipleri, kürsüden yeni ‘vanminütler’ kovaladılar ama kısmetlerine “I speak kürsü” düştü. “Soydaşlarımız” dedikleri Uygurların maruz kaldıkları uygulamalarla ilgili Çin’e karşı ticari anlaşmalar gereği iki kelime bile edemediler. Diğer yandan dünyanın kangrene dönüşen sorunlarını çözmesi beklenen Birleşmiş Milletler adı verilen leşleşmiş yapının, güçlü devletlerin oyun hamuru olması bir yana; ulusal sorunlar, ülkeler arasında gelir dağılımının dengesizliği, küresel yoksulluk, küresel ısınma, ekoloji gibi küresel sorunlara, çözüm aramak gibi bir derdi de yoktur. Güya, BM’yi eleştiriyormuş gibi yapan hamaset meraklısı AKP, çürüyen dünya siyasetinde kendine habis karakteriyle müstesna yerini korumaya devam ediyor.
BM toplantısında Türk ve İsrail sağının birbirlerine el ense çekerek seçmen silkeleme operasyonuna girişmesi tarafları açık konuşmaya zorladı. “Eyyy İsrail” sözünü duyan B. Netanyahu “Kürtleri katledenler bizlere akıl veremez” deyiverdi. Dünyanın her yerinde inkâr ve imhayı milliyetçiliğin temel eylem planı olarak gören sağcılar, düşman kardeşler gibi aynı yol ve yöntemlerle davranır, konuşurlar, yani sağcı sağcının kurdudur. Netanyahu gibi aşırı sağcı İsrail milliyetçisine sorarsanız; Filistin sorunu diye bir sorun yoktur. Sivilleri katleden Filistinli teröristler vardır, teröristlerle anlaşma yapılmaz, onların bulundukları topraklar İsrail askerleri tarafından denetim altına alınmalı ve bütün Filistinliler İsrail devletine tam olarak boyun eğene kadar askeri yöntemler geri çekilmemelidir. İsrail hapishanelerini dolduran Filistinliler terör suçlusudur. İsrail yasalarına uyum gösteren “makbul” Filistinliler örneğinde olduğu gibi teröre bulaşmayanlar paşa paşa yaşayabilmektedir. Filistinlilerin ülke ve özgürlük talebini gölgelemek için Hamas’ın yaptığı şiddet eylemlerinin fotoğrafları gösterilir ve “işte sizin savunduğunuz teröristler” denilerek konu kapatılır. İsrail devletinin öldürdüğü siviller kesinlikle “güvenlik amaçlı” öldürülmüştür. İsrail’i eleştiren herkes terör sevici, antisemitik kötü niyetli kişilerdir ve mutlaka arkalarında terörü finanse eden başka devletler vardır. Şiddete kaynaklık eden sorunu konuşmak, ya da egemen olanın şiddetini konuşmanın, “terörden bile daha tehlikeli” sayılacağına emin olabilirsiniz. Filistinli öldürmek zevk için avcılığa dönüşmüşken, bir çocuğun sapanından çıkan taşın, terörizmin en büyük kanıtı olarak manşetlere çıkması kaçınılmazdır.
Yukarda anlattıklarım çok tanıdık değil mi? Ülke ismini ve parti adlarını değiştirirsek “bizden” bir hikâye ortaya çıkıyor. Güney Afrika yakın tarihini okuduğumuzda ırkçı Apartheid rejiminin benzer argümanlara başvurduğunu şaşırarak görürüz. “Bin yıllık siyahi kardeşlerimizle aramızı açmaya çalışan teröristler” sözünü bile duymanız mümkün. Irkçılık saplantılı kişilik hastalığıdır. Hangi ulus kimliğine bürünürse bürünsün semptomları benzer özellikler gösterir. Şiddeti ortadan kaldırmak için meselenin özünü tartışmaya çalışanları ortadan kaldırmayı çok severler. Şiddet sarmalı içinde kendi büyük rollerini merceğin ters tarafıyla küçültürken, ezilenlerin en küçük savunmasını dev aynasında terörizm olarak gösterirler. Diyarbakır ve Ulucanlar cezaevlerinde elleri, kolları bağlı insanları kafalarına vura vura katledenler görevlerine devam ederken, özgürlük ve barış için mücadele edenler için gördükleri rüyalar bile tutuklanma gerekçesi sayılıyor. Şiddet tekelini sımsıkı elinde tutanlar çok güçlü olmalarına rağmen korkuyla uyanıyorlar her sabah. Çünkü biliyorlar; sabahın bir sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar…