Siyaset giderek daha karmaşık bir hal alıyor. Bunun en önemli nedenlerinin başında Suriye’deki savaşın yeni bir düzleme evrimleşmesiyle ilgilidir. Bu da savaşın sonuna doğru yaklaşılmasıyla bağlantılı oluşudur. Savaşın sonlanmaya gidişi diplomasinin öne geçmesini getiriyor. Dolaysıyla her güç yeni duruma geçişte ataklar yaparak, mevzilerini güçlendirmek ve mümkün olabilirse yeni mevziler katarak yeni Suriye’de daha fazla güç sahibi olmayı amaçlamaktır.
En hareketli olanı da Türkiye görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan neredeyse her gün açıklamalar yapıyor, Rusya ve ABD arası mekik dokuyor. Günü birlik Rusya’ya uçup gidip geliyor, sık sık telefon görüşmeleri yapıyor. Trump’la o yoğunlukta olmasa da benzeri bir mesai yapıyor. En son BM dönem toplantısı için ABD’ye gitti. Bütün uğraşlara rağmen Trump ile yüz yüze görüşme ayarlanmasa da telefon görüşmesi ve fotoğrafla durum kurtarılmaya çalışıldı.
Bilindiği gibi Ağustos ayının başında ABD ile varılan “güvenlik mekanizması” anlaşması yürürlüğe girdi. Rojava sınır hattında ortak devriyede başladı. Ancak anlaşma olmasına ve altına Türkiye’nin imza koymasına karşın memnuniyeti yoktur. Erdoğan ABD’ye gitmeden haftalar önce “isteklerimiz yerine getirilmez ise kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” dedi. Sınıra son teknoloji ile donatılmış daha fazla asker yığınağı yapıldı. Yine Mardin ve Urfa’daki sağlık personelinin izinleri kaldırıldı ve sınıra kaydırıldılar.
Bütün bu telaş, savaş tehditleri neden? Söylemde Türkiye’nin “beka” meselesidir deniyor. Özünde ise Yeni Enver Paşa tezahürüdür. Otuz-kırk kilometre derinliğinde ve tüm sınır boyunca uzanan bir alan işgal edilecek ve buraya Türkiye’deki birkaç milyon mülteci yerleştirilecek.
Bilmeyen de sanır ki, orası insansız ve sahipsiz bir bölge, gidip yerleşilecek. Bu bölgenin nüfusunun çok ağırlıklı bir bölümü Kürtlerden oluşuyor. Yine Arap, Süryani, Keldani gibi farklı etnik toplulukların yaşadığı yerdir. Bu topluluklar arasında da asıl etnik arındırmaya tabi tutulmak istenenler Kürtlerdir. Bu yolla bölgenin demografik yapısı tümden değiştirilerek, yeni bir nüfus yapısı oluşturulacak. Kürt karşıtlığı; nerede küçük de olsa bir Kürt kazanımı ortaya çıkmışsa, onu “beka” sorunu olarak görme ve kaldırmaya yönelmektir. Bu yol yol değil, halkları karşıtlaştırır ve ortak yaşam zemin heba edilir.
Kürtler ve diğer halk toplulukları DAİŞ vahşetine karşı savaşarak; bünyelerine uygun yeni bir toplumsal model inşa ediyorlar. Model, dünya tarafından da ilgiyle takip ediliyor; yeni Suriye’nin demokratik oluşumunu açığa çıkarıyor. O tasfiye edilmek isteniyor.
Suriye meselesi sadece Suriye meselesi değil, ondan çok daha fazla anlam içermektedir. Yeni Ortadoğu’nun yapılanma çerçevesini ortaya koyacak potansiyeli barındırmaktadır. Güçler bu gerçeğe göre davranıyor ve pay kapma yarışındadırlar. Suriye’de kaybeden zamanla bölgeden de çekilmek durumunda kalacaktır. Küresel güçlerin bölgeyi terk etmeleri en hayırlı iş olacaktır. Ancak bunun gerçekleşmesi için halkların ortak bir zeminde buluşması gerekiyor. Bu da her toplumsal varlığın doğuştan gelen doğal haklarının kabulü, kendisini yönetecek yönetim modeline sahip olmasıyla olanaklıdır. Onun da gerçekleşme hali; yerele dayalı, radikal demokratik yönetim modelleriyle mümkündür. Özgür yaşam bu temelde anlam bulabilir. Halklarımız düşmanlaşmadan kurtulabilir; ortak vatanlarda yaşamını kurup geliştirebilir ve dayanışma içinde özgürce yaşayabilir. Bu koşulların oluşması halinde emperyalist güçlerin Ortadoğu’da varlık koşullarının ortadan kalkması kaçınılmazdır. Aksi halde hep olacaklar ve daha çok ‘kahrolsun emperyalizm’ sloganları atılacaktır!
Türkiye’nin bir Trump, bir Putin’e gitmesi sorunları çözmez, daha da derinleştirir. ABD Başkanı çıkarına olmadığı için görüşme bile yapmadı; adeta bir telefon görüşmesi ve fotoğraf vermekle savuşturdu. Mevcut şartlar içinde ABD’nin Suriye’de güç ve olanak sahibi olması, Kuzey ve Doğu Suriye yönetimiyle mümkündür. Türkiye’nin istemlerinin yerine getirilmesine onay vermek; “dayanağı” olabilecek Suriye zeminini yitirmek anlamına geleceğinden, pek mümkün olmaz. Türkiye’yi yönetenlerin bunun farkında olmadıkları anlaşılıyor.
Çözüm emperyalist metropollerde değil, halkları demokratik ve özgür zeminde buluşturacak seçenekler ortaya koymak; diyalog ve müzakereler yoluyla Türkiye’nin yeniden yapılandırılması ile olanaklıdır.