Tarih onun hakkında tam karar veremedi henüz. Başından beri kirli bir komplo içinde olduğu da iddia edildi, yaptığı şeyin sonuçta faşizme hizmet ettiği de. Reichstag Yangını’nın Nazilerin yükselişi için bir bahane olmasından hareketle birçok kesim bu iki fikirden birine kolayca eğilim gösterdi ama gerçek yine de tam olarak netleşmedi.
Komünist bir işçi
1909’da Hollanda’nın Leiden kentinde doğan Lubbe, 12 yaşındayken annesi ölünce, babasının akrabalarının yanında büyümüş, genç yaşlarda inşaat işçiliğine başlamıştı. İşçi hareketine de o yıllarda katıldı ve 1925 yılında Hollanda Komünist Partisi’nin üyesi oldu.
1926’da gözüne çimento kaçtığı için hastanede kaldı ve görme yeteneği azaldı.1931 yılına kadar işsiz işçiler hareketinde aktif olarak yer aldı. Ancak bu tarihte HKP ile anlaşmazlığa düşünce Enternasyonalist Komünist Grup’a katıldı. Bu arada bir dizi ülkeyi gezerken siyasi görüşleri de değişmekte, klasik komünist partilere daha eleştirel yaklaşmaya başlamıştı. Özellikle Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) yükselen faşizme karşı aktif mücadele etmediğini, oysa Almanya’da aslında bir devrim durumu yaşandığına inanıyor, “Belki de korkutulan kitleler, bu kapitalizmin güçlü kalelerinin alevler içinde yükseldiğini gördüklerinde uyanabilirler” diye düşünüyordu.
Yangın ve yakalanma
Lubbe, gerçekten de düşündüğünü yapmaya çalıştı. 25 Şubat 1933 gecesi, Berlin’de belediye binası ve İmparatorluk Sarayı’nda şansını denedi ama ciddi hasarlar yaratamadı. İki gün sonra ise parlamento binasını, Reichstag’ı hedef aldı. Ona göre bu, bir meydan okumaydı. Bu kez daha başarılıydı, ancak daha binanın içindeyken yakalandı. Ağır işkenceler gördü. Polis müdürü onu şöyle tanımlıyordu: “Gözlerinde vahşi ve muzaffer bir parıltı vardı.”
Lubbe, yangını itiraf etti ama KPD veya SPD ile hiçbir bağlantısı olmadığını, tek başına yaptığını ısrarla savundu. Eyleminin devrime öncülük edeceğini düşünüyor, “Bence bu sistemi protesto etmek için kesinlikle bir şeyler yapılması gerekiyordu, işçiler hiçbir şey yapmayacağı için, kendim bir şey yapmak zorunda kaldım. Özel kişilere zarar vermek istemediğim için de sistemin kendisine ait olan Reichstag’a karar verdim. İşçiler bunun devlet düzenine karşı ortak bir ayaklanmanın sembolü olduğunu düşünmeli” diyordu.
Yangından fırsat yaratmak
Hitler ve çetesi ise daha o gece harekete geçmiş, bu yangının büyük bir komünist ayaklanmanın işareti olduğunu iddia ederek devasa bir komplo teorisi yaratmışlardı. Hitler, “Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz” diye bas bas bağırıyordu. Gerçekten de daha ertesi gün “Halkı ve Devleti Koruma Kararnamesi” çıkarılırken bütün ülkede insan avı başlatılıyordu. Artık yasa filan yoktu! Bu arada, Naziler Reichstag Yangını’nı tam anlamıyla bir ‘Allah’ın lütfu’ olarak görerek bu olaydan sansasyonel bir dava yaratmaya karar vermişlerdi. Tutuklananlar arasında Georgi Dimitrov ve Bulgar komünistleri de vardı. Böylece ünlü Leipzig duruşmaları başladı. Bir yıl süren duruşmalar sırasında Dimitrov ve diğer sanıklar, bu olayın bir provokasyon olduğunu ve Lubbe’nin de Nazilerin elinde bir oyuncak olduğunu iddia ettiler. Lubbe, aylarca yangının sadece ve sadece kendisi tarafından planlanıp uygulandığını ısrarla açıkladı. Ancak duruşmaların sonuna doğru artık iyice çökmüş ve morali de bozulmuştu. Ayakta durmakta bile zorlanıyordu. Bir noktadan sonra da tamamen sustu. Savunması sırasında kendisine sorular soran ve suçlayan Dimitrov’u da yanıtlamadı.
Fiyaskonun faturası: İdam
Sonuçta, dava tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. ‘Komünist komplo’ üzerine tek bir kanıt bulunamadı ve Dimitrov ile yoldaşları bırakıldı. Ancak mahkeme, itirafçılık yaptıramadığı Lubbe’nin inadını cezalandırmakta kararlıydı. “Kundaklama ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmekten” suçlu bulundu. 9 Ocak 1934’te, ertesi sabah giyotinle başının kesileceği bildirildiğinde, Lubbe, soğukkanlı bir ses tonuyla, “Bana söylediğiniz için teşekkür ederim. Yarın görüşürüz” diye yanıt verdi. Ertesi gün idam edildi ve isimsiz bir mezara gömüldü.
Savaştan sonra kardeşi onu aklamak için çalıştı. Uzun uğraşlar sonucu 2008’de hakkında verilen idam cezası Nazi rejiminin zaten adaletsiz olması gerekçesiyle haksız bulundu. Ama uluslararası sosyalist harekette onunla ilgili oluşmuş lanetli algı yıllarca değişmedi. Oysa yaptığı işin Nazilere bahane üretmesi siyasal bakımdan tartışılsa da, kendisinin rejimle ve onun mahkemesiyle uzlaşmadığı bir gerçekti. Belki de, yıllar sonra, gerçeğe bir kez de bu noktadan bakmak mümkündür.