Türklük Tezi (Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi) Türklerin dünyada ilk kadim halk olduğu ve neredeyse dünya halklarının hepsinin ya Türk ya da Türk ile alakalı olduğu üzerinedir.
Üşenmeden, gerinmeden; Gutiler, Huriler, Medler, Urartular, Kızılderililer, Sümerliler, Hititler, Kürtler ve daha nicesi… Türk’tür.
Rüya görüyorlar diyeceksiniz, kim inanır bu fantezilere diyeceksiniz, fakat Türk halkının çoğu inanıyor bunlara…
Kast’tan Monu’ya, Çan’dan Kale’ye, Afyon’dan Karahisar’a, Gümüşten Hane’ye, Zon’dan Guldak’a, Koca’dan Eli’ye…
Terane olsa da bu, Türkiye’de kendilerince bilimsel ve resmi bir tez olarak kabul ediliyor, Türkiye’nin bilim kuruluşları, resmi kuruluşları ve devlet tarafından resmi olarak savunuluyor.
‘Azteklerin, Kızılderililerin, Mayaların, Türk olduğu ve bunların Orta Asya’dan Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtasına geçtikleri’ üzerine olan ‘Berin Boğazı Geçişi’ garabeti de bir başka fantezi…
Rivayet değil, bilimsel olarak Bering Boğazı bir buçuk milyon yıl önce Asya ile Amerika kıtalarını birbirine bağlıyordu. Ve o zaman Dünya’da buzul çağı yaşandığı için haliyle orası buzlarla kaplıydı. Yani buzlar üzerinden geçiş mümkündü fakat ne var ki o zaman, değil Türkler; maymunlara benzer varlıklar (Homo Erectus) hariç, insanlar dahi yoktu.
İyi bir fantezi olmasa da bu garabetin bir devamı olarak, Kürtlerin bir halk olmadıkları, Kürtçe diye bir dil, kültür olmadığı (ama hâlihazırda Türkçedeki şarkı, türkü, müziklerin çoğu; folklor, Edebiyat, Kürtçeden çalıntıdır), Kürtlerin değişik milletlerden devşirme kabileler olduğu; Kürtçenin ise bir dilden çok; Farsça, Arapça, Türkçeden alınan kelimelerle oluşan çok dar ve lokal bir lehçe olduğu üzerine kurulmuş iddialar, obsesyonlar, haybeden gelmiş düşünceler…
Hatta bu yetmezmiş gibi, Osmanlı zamanından beridir Kürde, Kürt diline, kültürüne, varlığına yasaklar konulmuş ve bu yasaklar bugün de kadar sürdürülmüştür.
İstanbul’dan Yozgat’a, Edirne’den Trabzon’a, Gever’den Mardin’e Amed’den Cizre’ye… İran’dan Irak’a, Suriye’den Çin’e, Çin’den Maçin’e…
Yeter ki Kürt kendi dilini konuşmasın, geliştirmesin, tarihini öğrenmesin diye yüz yıldan fazla bir süredir onlarca savaş yapılmış, Kürtlere kıyımlar uygulanmış, Kürtler etnik, siyasi, kültürel soykırımdan geçirilmiştir. Bu durum hala sürdürülmektedir.
Aile parçalamaktan, sürgüne, ev/ocak yakmaktan, insan yakmaya, binlerce köy yakıp yıkmaktan şehirleri yakıp yıkmaya, ülke sınırları içindekileri yok etme gayreti yetmezmiş gibi diğer devletlerdeki (Ermenistan/Kızıl Kürdistan, Irak, Suriye) Kürtleri imha etmeye kadar uzanan akıl almaz bir hezeyan, bir savaş…
Laylaylom bunlar diyebilirsiniz, tırıvırı diyeceksiniz fakat Kürdün dili, tarihi, türküsü, kültürü sözde ilk kadim, en güçlü, adil, yüce olan Türklüğün sonu olarak algılanmakta, her nerede olursa olsun bir Kürt kazanımı, varlığı varsa mutlaka yok edilmeli kâbusuyla yaşanmaktadır.
Atina’da (1986) düzenlenecek bir konferansa meşhur Hintli filozof Osho’da davetlidir. Ve bu konferansın baş konuğu olan Osho bunun için turist vizesiyle Yunanistan’a gider…
Ne var ki, Osho’nun Yunanistan’a ayak basmasıyla beraber Yunan Protestan kilisesi tedirgin olur ve ‘Osho Dünya’daki hiçbir dini tanımıyor, bizim dinle ve diğer dinlerle de dalga geçiyor’ diyerek; hükümet yetkililerinden, Osho’nun sınır dışı edilmesini talep eder. Aksi halde ülkede kargaşa çıkacağını söyler.
Bu istek hükümet tarafından kabul edilir ve Osho gözaltına alınıp ona beş bin dolar para cezası kesilerek sınır dışı etme kararı alınır. Sınır dışına çıkarılmak üzere hava alanına götürülen Osho, havalimanında, konu hakkında görüşlerini soran Yunanlı gazetecilere şu açıklamayı yapar:
“İyi de ben tek başına olan 1 adamım, eğer geçici bir süre için turist olarak ülkenize gelip, sizin iki bin yıllık dininizi yıkıp, darmadağın etme ihtimalim varsa, O dini, o dinleri korumanıza değmez! Yıkılma, yok olma tehlikesi taşıyan, din, ya da dinler, zaten hiç olmamalıydı! Çünkü tanrı’nın yazdırdığı kitapların bozulma ihtimali olur mu, indirdiği dinler yıkılabilir mi hiç? Böyle bir şeye ihtimal vermeniz, onun indirdiğine inandığınız, dinlere olan güvensizliğinizin, inanç zayıflığınızın, iman yetersizliğinin büyük bir delili olmaz mı? Neden kuşku duyuyor ve neden panik yaşıyorsunuz?”
Şimdi sormak gerekir: Mademki Türk kültürü o kadar zengin, tarihi o kadar kadim, kudreti o kadar tahkim, vs. Kürdün bir türküsü, şarkısı mı sizi, kültürünüzü, tarihinizi altüst edip yok edecek, Kürdün kendi dilinde eğitim görmesi mi, Kürdün varoluşu mu…?
Eğer Kürdün şarkısı, türküsü, o kadim kültürünüzü, binlerce yıllık tarihinizi, yüce devletinizi yok edecekse, Kürdün varlığı varlığınız için bu kadar büyük tehdit ise, o zaman o tarihiniz, kültürünüz bu kadar korunmaya değmez ya da yalan, talan, korku üzerine kurulmuştur. Ve elbette yıkılacaktır.