Ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
Sana uzun heceli bir kent vereceğim
Girilince kapıları yitecek ve boş!
Azizim, güzel atlar güzel şiirler gibidirler
Öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam!
Her fırsatta şiirden söz etti Ece Ayhan. Başka neyden söz edebilirdi ki “dünyada aşktan ve şiirden başka bir şey yoktur” diyen biri.
Ece Ayhan uzun süre görmezden gelindi. Bir nevi sansür uygulandı. Sadece devletin değil, onun uzlaşmaz tutumundan tedirgin olan edebiyat çevrelerinin, eleştirmenlerin, antoloji hazırlayanların görünmez sansürüydü bu. Kemalizmi sosyalizm olarak yutturmaya çalışan aydınların kendi korkularının sansürü.
Bu sansür nedeni ile uzun süre Ayhan’ın şiiri saklı kaldı. Çeşitli konulardaki görüşleri bilinmedi. Ta ki 90’lı yıllara gelene kadar. Bu yıllar sınırlı da olsa kafalardaki karakolların yıkıldığı, tabulara dokunulduğu yıllardı.
Bu yıllarda Ece Ayhan’ın ismi dergilerde, gazetelerde görülmeye başlandı. Kendisi ile sıkı sıkı röportajlar yapıldı. Şiir ve edebiyat dergileri kapak konusunu Ece Ayhan’a ayırmaya başladılar.
Ayhan yaşamının hiçbir döneminde popüler olmak uğruna, kimseye taviz vermedi. Ne devlete, ne de daha alttaki küçük devletlere.
Aksine hep iktidarın (iktidarların) amansız bir eleştirmeni olarak kaldı.
Ece Ayhan, iktidarın her türüne karşıydı. O’nu farklı kılan da budur.
Örneğin, “Öğretmenleri sevmem. Çocukları sınıfta bırakırlar. Düzenle şu ya da bu şekilde uyuşmadır bu” der.
Babaları da sevmez. Bir söyleşisinde şöyle der: “Gerçeklikte, ‘baba’lar, ‘baba’ kavramı sonunda öldürülmek içindir de… Ben bugün 1985’de kursaydım şöyle kurardım o dizeyi: “Babalar babalıktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler”.
Ece Ayhan kendi şiirinin fazla övülmesini de istemez, sevmez. Çünkü bu da bir anlamda iktidar olmaktır. “Bilmem meramımı anlatabiliyor muyum? Şiirimin hiçbir zaman iktidara geçmesini istemiyorum, istemem ben.” (Ece Ayhan, Sivil Denemeler Kara s. 68 YKY)
Ayhan’a göre Osmanlı’dan bu güne bütün tarih sarışınlarca ve ters yazılmıştır. Her fırsatta bu terslikleri gösterir. Kendi deyimi ile “çomak sokar.” Resmi tarihin sınırlarını zorlayan bilim insanlarını sever.
Ece Ayhan Özgür Gündem’e de yazdı. Özgür Gündem’e en yakışan köşe yazarıydı, Çok önemli yazıları yazdı. Tarihe ve sosyolojiye dair. Daha sonra yayınlanan kitaplara bu yazıları alındı ancak, bu yazıların Gündem’e yazıldığı nedense unutuldu. Ama biz Ece Ayhan’ı unutmadık.
Şiir fukaralıkta doğar
Şimdilerde İkinci Yeni denince, akla onun ismi geliyor. Ama o kendisi ile yapılan bütün görüşmelerde başka isimler gösteriyordu. Özellikle de Cemal Süreya’nın, Sezai Karakoç’un ismini. Ece Ayhan, “Anadolu denilen bozkırın” bütün sorunlarna kafa yordu. Tarih, sosyoloji, resim, müzik ve sinema. Bu konuları uzmanlarına taş çıkartacak kadar kurcaladı. Kafa yorduğu konuların başında doğal olarak şiir gelir. Özellikle de İkinci Yeni.
Ayhan, İkinci Yeni’yi Türkiye’nin ilk ve tek sivil şiir akımı olarak niteler.
Bu akımlarla birlikte şair vizesi almak için, Cumhuriyet ve Atatürk şiiri yazma kuralı sona ermiştir. İkinci Yeni ile birlikte şiire aşk, erotizm, kadın, birey, eşcinsellik ve azınlıklar girmiştir. Bir ortak özellik daha, Ece Ayhan döne döne vurgular. İkinci Yeni’nin en önemli isimleri parasız yatılı olarak okumuşlardır. Yani ortak payda fukaralıktır. Ece Ayhan’a göre her iyi şey fukaralıkta doğdu. Özellikle şiir.
Parasız yatılıların en parasızı da Ece Ayhan’dır. Ece Ayhan’ın dönüp dönüp anlattığı çocukluk anısı, Cankurtaran ilkokulunda okurken, Ayasofya önünde halka açık yapılan idamlara sınıfça seyretmeye götürülmelerdirler. Dersin adı ‘Yurttaşlık Bilgisi’dir. Öğretmen sık tembihler; “İyi bakın yarın okulda gördüklerinizi yazacaksınız ve çizeceksiniz.” Çağlar ailesi, 1940 yılında geçim zorluğu nedeni ile Çanakkale’den İstanbul’a göçmüştür. Küçük Ece dışında bütün aile çalışmaktadır. “Köydeyken Güzel Ayşe adına bir türkü çıkarılan annem Ayşe Deniz, Tepebaşı’ndaki Lala Birahanesi’ne ya da az ilerdeki beşinci dairedeki Novotni çalgılı gazinosuna Nezahat takma adı ile çıkmaya hazırlanıyordu, tam.” (Şiirin Bir Altın Çağı, .18)
‘Onlar vurdu’
Fukaralık ve zulüm şiirinde çokça vardır Ece Ayhan’ın. Yalınayak Şiirdir’in şu dizeleri bunlara dairdir: “Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim / Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede / Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği / Dudullu’dan ta Salacak’a koşarak alkışlayalım / Fazla babaları ile dondurma yiyen çocukları / Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak / Şiirdir? “(Bütün Yort Savul’lar! s.119)
Bütün ömrünce hastalıklarla uğraştı. Evsiz yaşadı. Ama o her fırsata şiirden söz etti. Başka neden söz edebilirdi ki “dünyada aşktan ve şiirden başka bir şey yoktur” diyen biri.