Berlin’de “Yeni Toplumsal Sözleşme Arayışı” başlıklı toplantı siyasi hayatımızda çok ciddi bir “gelecek beklentisine” daha şimdiden yol açmış bulunuyor. Faşizm koşullarında sürgündeki parlamenterlerin, belediye eşbaşkanlarının, siyasi aktivistlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, sanatçı ve edebiyatçıların yanında, Türkiye’den üç partinin, CHP, Saadet ve HDP temsilcilerinin katılması, gerçekte faşist rejime cesur bir meydan okumadır.
Bu toplantı “ittifak” yolunda büyük ama ancak “bir adımdır”. Anti-faşist ittifak, hele “legal alanda” kuruluyor olduğu için, tahmin edilemez engellerle karşılaşacaktır. Berlin toplantısına “son anda” katılan İyi Parti’nin Berlin’deki temsilcisi, katılımcıların karşısında muhtemelen kendi partisinin bir yöneticisi tarafından CHP’ye HDP’yle kurduğu “düşük düzeyli” ilişki yüzünden yaptığı saldırının mahcubiyeti ile konuşmuş olmalıdır.
Rejim “demokratik ittifaktan” öcü görmüş gibi korkuyor. Çünkü bu ittifak büyük olasılıkla az sonra yeni katılımlarla öylesine genişleyecektir ki, bu da AKP içindeki krizi yıkıcı hale getirecek. AKP için “beka” bu ittifakı önlemekten geçiyor.
Bu amaçla rejim HDP’yi, yani seçmenin yüzde on iki/onbeşini temsil eden partiyi tasfiye etmek için harekete geçmiş bulunuyor. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile ilgili Erdoğan’ın “onları bırakamayız” demesiyle ve HDP’li parlamenterleri “TBMM’ye sızmış katiller” diye suçlamasıyla yeni bir aşamaya yükselen saldırı ve provokasyonlar, yalnız HDP’yi kapatma amacıyla yapılmıyor, aynı zamanda en zayıf halka olan İyi Parti’yi Millet İttifakı’ndan uzaklaştırma amacını da güdüyor.
HDP’yi tasfiye operasyonu aynı zamanda Ergenekonla iltisaklı CHP içindeki kanadı yanına çekme ve CHP içinde hızla güçlenen sol kanadı, Canan Kaftancıoğlu’na yönelik yargı kararının da gösterdiği gibi, tasfiye etme amacıyla da yapılıyor.
Bu da, geçtiğimiz gün yapılan HDP PM toplantısında “HDP ile kenetlenme” çağrısının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. HDP’yi tasfiye operasyonu demokratik ittifak imkanını paramparça eder.
Bu kadar değil. AKP-MHP rejimi, Babacan ve Davutoğlu tarafından kurulacak olan partilerin kurulmasını, kurulduğunda “demokratik ittifakla” şu ya da bu şekilde işbirliği yapmasını önlemek için de harekete geçmiş bulunuyor. Sözcü Gazetesi rejimin şu sıralarda tam 150 bin sözde “FETÖ”cü hakkında soruşturma başlattığını açıkladı. Bilinmeli ki bu yüzbini aşkın “şüpheli” yeni kurulacak olan partinin çekirdek tabanıdır. Rejim, bu taban yeni partilere henüz giremeden onları “FETÖ’cü” ilan ederek tasfiye etmeye hazırlanıyor. Eğer Babacan ve Davutoğlu ellerini çabuk tutmazlarsa ağır bir darbeyle sarsılırlar. Rejim bu yüzelli bin insan bir an önce yeni partinin kurucu örgütü olduğu zaman onlara saldırmakta zorlanacaktır.
Demek oluyor ki, rejim kendisine karşı geniş bir cephenin kurulmasını engellemek için “HDP’yi” PKK ile “iltisaklı” göstermek, yeni kurulacak olan partileri de “Cemaatle” iltisaklı göstermek yolunu seçmiştir.
Bu durumda, HDP dışındaki “millet ittifakının” “PKK terörü” teranesine ve yeni kurulacak partilerin de “Cemaat terörü” teranesine aldırmadan yollarına devam etmeleri şarttır.
Bana kalırsa demokratik ittifak kurmaya çalışan güçler, sözlüklerinden bir an önce “PKK terörü” ve “Cemaat terörü” laflarını çıkarıp çöplüğe atmalı,
Erdoğan’ın bu laflarla yaptığı her saldırıyı, “bunlar artık çürük sakıza döndü, çürük sakız dişleri de çürütür, tek dişi kalmış canavara dönersin” diyerek hafife almalı.
Ve bir de “PKK terörü” ve “Cemaat terörü” korkutmacası ve şantajıyla yolunu şaşıracak olanlara, sırf bu korkuyla partilerinden uzaklaşacak olanlara da aldırmamalı. Çünkü önümüz bir seçim değil. “Oy kaybetme endişesi” anlamsız. “Çürük sakız” yüzünden partilerden ve hatta ittifaktan uzaklaşacak olanları değil, toplumsal alandaki mücadelelere katılacak olan “diri” güçleri esas almak bu aşamada biricik doğru yoldur.
Çünkü “pazara kadar değil, 2023 seçimlerine kadar” hesabı yapanlar, bu kafayla seçimi rüyalarında görürler. Seçim “sokakta” yapılacaktır.
Kaldı ki, artık toplumun çoğunluğu ekmek yerine “ciklet çiğnemekten” bıktı, usandı. Bilelim ki, bu “çürük sakızı” çiğnemekte ısrar edenler ister “Atatürkçü” olsun, ister “Demirel-Ağar-Çiller” geleneğinden gelsin, Ergenekoncularla “iltisaklı” olanlardır.
Erdoğan kimle iltisaklıdır? Kim onu “iltisakı” altına alırsa… Şu sıralar Bahçeli bunu yapıyor ama, adamcağız ayakta zor duruyor.
“Demokratik İttifak” “iltisak” korkutmacasını elinin tersiyle itsin, asıl Erdoğan “iltisaklı” olduklarından korksun…Zaman bunu söylüyor. Azzzz sonra!..