Kürtlerde meleklerin isimleri, biri hariç, diğer halklar ve inançlarla ortaklaştıkları teolojiye uygundur; Cebrail, Mikail, İsrafil, lakin Azrail’in ismi farklıdır. Atfedilen görev, çok can yakıcı da olsa, Kürtçe ismi bana çok melodik ve romantik geliyor. Fonetiktir de, yazıldığı gibi okunuyor; “Rıhıstan.” Hiç de kulağa ruhu almaya gelen bir çağrışım yapmıyor, dahası ruhu büyülü bir dünyaya davet etmeye gelmiş bir elçi gibi duruyor, “Rıhıstan.” Bu anlam vermeyi, küçükken dinlediğim öykü ve masallara yoruyorum. Ruhun göç zamanı geldiğinde, Rıhıstan onu incitmemek için, ona en sevdiği insanın suretiyle görünüp, vuslatı yaşatırmış. Birkaç yıl önce böyle bir vuslat anına şahitlik ettim.
Aile büyüklerimizden Kalo dede sekerattaydı ve ailece başında bekliyorduk. Dedenin birkaç defa “Şao, Şao” diye sayıkladığını fark ettim. Ailede “Şao” isminde kimse yoktu. Ben o merakla büyük teyzeye “Şao kim?” diye sordum. O da bana öyle bir cevap verdi ki, koptum. Meğersem Şao, Kalo dedenin on yedi yaşındaykenki sevgilisiymiş. Vay be! Yetmiş yıl sonra Rıhıstan, Kalo dedeye on yedi yaşındaykenki sevgilisinin sureti ile görünüyordu ve dede Rıhıstanı “Şao, Şao” diye, onun ismi ile çağırıyordu. Bu defa Şao’yu merak edip, onu sordum. “Şao’ya ne oldu?” diye. Yaşadığı trajediyi anlattıklarında, içim ürperdi, tüm ömrü mutsuzluk ve umutsuzlukla örülmüştü. Kalo dede ile kavuşsaydılar, acaba kaderi değişir miydi? Bilmem ama olmamıştı.
Annesi Şao’yu doğururken ölüyor. Babası yeniden evleniyor. Üvey anne zorla babasıyla evlendirildiğinden, acısını çocuklardan çıkarıyor, en çok da Şao’dan.
Kalo ile Şao birbirlerini çok seviyorlarmış. Evlenme çağları gelince, Kalo Şao’ya görücü göndertiyor. Aile vermeyince, kız evi naz evidir hesabı, birkaç defa göndertiyor. Lakin vermemeleri nazdan değil, üvey annenin hasedindenmiş. Hiç çekinmeden bunu Şao’nun yüzüne karşı da söylüyormuş. “Babam ve baban hayatımı yaktı, öksüzlere mahkûm oldum, seni sevdiğine mi vereceğim? Seni de kendim gibi, bir dula vereceğim” diyormuş.
Kalo Şao’yu kaçırmayı denemiş, hem de birkaç defa ama bir türlü muvaffak olamamış. Derken ailenin bundan haberi olmuş ve belaya bulaşmamak için Kalo’yu, çarçabuk başka bir köyden evlendirmişler. Kalo Şao’yu unutamıyormuş, düğününden sonra dahi, kaçırmayı planlıyormuş. Bu defa da eşinin haberi olmuş; hiç öyle, yeni gelinim, aile ne der kaygısı yapmadan, tüm ailenin huzuruna çıkmış. “Eğer ki oğlunuz Şao’yu kaçırır ve bana kuma getirirse, ne kendi genç yaşıma, ne de Şao’nun babasının geçmiş yaşına bakarım, gider evinde otururum” demiş. Aile Kalo’yu sıkıştırmış, babası evlatlıktan reddedeceğini, annesi sütünü haram edeceğini söylemiş; büyük abisi saldırınca, araya girip zor ayırmışlar ve Kalo ailenin huzurunda Şao’yu unutacağına dair yemin etmiş.
Kalo’dan umudu kesilen Şao’ya baba evi zindan, yaşam zehir olmuş. Yemeden, içmeden kesilmiş; üstünü başını değiştirmez, dışarı çıkmaz olmuş. Birkaç defa intiharı düşündüyse de, korkup uzak durmuş. Canından bezdiğinden ve de evden kurtulmak istediğinden, görücüye kim gelirse, varmayı aklına koymuş. Üvey anne, yaşamı zehir ettiği Şao’nun bu kararını sezince, köyden, Kalo’nun da arkadaşı olan, dul birine gidip, görücü gönderirse, Şao’yu kendisine vereceğini söylemiş. Kalo’nun arkadaşı, Şao ile ilişkilerini bildiğinden, ilkin kabul etmemiş. Ama öksüzlerinin kahrı ve onlara bakacak başka da bir eş adayı bulamadığından, mecburiyetten, gidip konuyu Kalo’ya açmış. “Eğer ki halen kaçırma niyetin varsa yahut geçmişte aranızda bir şeyler yaşanmışsa, ben Şao’yu istetmeyeyim ama değilse, evim ve çocuklarım perişan, onlara bakacak ne kimsem var, ne de kimseyi bulabildim. Ne diyorsun Şao’yu isteteyim mi?” demiş.
Kalo’nun, Şao’dan haberi varmış, yaşama küsüp, baba evini kendine nasıl zindan ettiğini biliyormuş. Evlenip mutlu olmasını istediğinden, her ne kadar dul ve çocuklu da olsa, arkadaşı mert ve iyi bir insan olduğundan, “Şao benim anam bacımdır, git evlen, Allah sizi mesut, bahtiyar etsin” demiş.
Şao evlenmiş ama bir ömür boyu çocuğu olmamış. Köyden bazıları diyorlar ki Şao evlendiğinde, yalvarıp yakarmış Yaradana “Ya Rab, mademki sevdiğimden olmadı, bu haliyle çocuğum olmasın” demiş. Bazıları da diyorlar ki evlenmeden önce eşine şart koşmuş demiş ki “Seninle evleneceğim, evinin hizmetkârı, çocuklarının dadısı olacağım ama senin eşin olmayacağım.”