“Aynı maklubeye kaşık sallayanlar” diyerek FETÖ ile ilişkili olup da şimdi kendisinin bakanlıktan alınmasını konuşanlara Adalet Bakanı Gül’ün cevabı siyasette önemli bir dalgalanmaya neden oldu. Kimi muhafazakar yazarlar bile bu konunun kapatılmasını önerirken Ertuğrul Özkök de bu konuda şu tavsiyede bulundu “…Aklınız varsa bir an önce kapatın şu maklube muhabbetini…Yoksa hepinizin kaşığı kırılır vallahi…”.
İşte tüm gerçek de bu: Bugün FETÖ’ye karşı en keskin eleştirileri yapanlar, 15 Temmuz darbe girişiminde rolü olduğu açık olan (henüz tam netliğe kavuşmamış olsa da) bu örgütle şu ya da bu biçimde aynı “maklubeye” kaşık sallamış olanlardır. Peki ama kimdir bunlar?
Her ne kadar kendilerine göre 17/25 Aralık gibi bir milad koymuş olsalar da, FETÖ’cülerin daha önceden devlet içinde yükselişlerinde katkıları olan ve bu nedenle de 251 insanımızın ölümünden şu ya da bu ölçüde sorumlu olanlar kimlerdir?
Özkök’ün dediği gibi “kaşığı kırılacak” olanlar kimlerdir?
Doğrusu ülkemiz daha hala OHAL kanunlarıyla yönetildiği için bu sorunun cevabını da tam olarak bilmiyoruz. Ama başta iktidar partisi ve onun yöneticileri olduğu ortada. Ne kadar kendilerine kendilerinin biçtiği miladlar koyarlarsa koysunlar, ne kadar “Aldatıldık!” derse desinler, aldatılma sonucunda eğer 251 insan ölmüşse bu kadrolar sorumluluktan kaçamazlar. Bu nedenle de bu dava kolay kolay kapanabilecek bir dava değildir. Bu dönemde mahkemeler karar verse de başka dönemlerde bu dava yeniden yeniden açılacak ve umalım ki gerçek bir gün tam olarak gün ışığına çıkacak.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu “maklube” meselesinde kendisini nerede konumlandırıyor bilmiyoruz. “Aldatıldık” dediğinden gidersek bu maklubeye kaşık sallayanlardan birisi de kendisi olmalı. Her ne kadar 17/25 öncesi ve sonrası diye bir ayırımı yapıp da kendini ve kadrolarını rahatlatmış olsa da, işte görüldüğü gibi konu kapanmış değil. Bakıyorsunuz bir gün bir bakanı konuyu böyle bir özlü sözle ortaya koyuyor. Diyor ki “Etrafınızda hala FETÖ’cü teröristler var”.
Bu gerçekle yüzleşemeyen Sayın Cumhurbaşkanı ise televizyonlarda Selahattin Demirtaş’ın terörist olduğuna dair sözler söylüyor. Hele hele mevcut yasalarca kurulmuş ve Türkiye’nin 3. Büyük partisi (yazıyla “üçüncü” büyük partisi) HDP’yi ve seçilmiş milletvekillerini de “terörist” sıfatıyla ilişkilendiriyor. Ne demeli bilmem ki?
Uzatmayalım! Türkiye’de İslami-muhafazakâr proje içindeki kadroların, henüz daha bilmediğimiz nedenlerle birbirlerine girmeleri ve sonuçta ortaya çıkan darbe girişimini ve arkasından yaygınlaşan şiddet kullanımını, HDP’den değil, olsa olsa “maklube”yi birlikte yedikleri kadrolardan sormalı. Selahaddin Demirtaş ve HDP suçlamalarının hedef şaşırtmaktan başka bir amacı yok.