Kızıltepe JİTEM Davası’nın gerekçeli kararı açıklandı. Sanıklar hakkında verilen tanık ve müşteki ifadeleri soyut sayılırken, resmi devlet evraklarında yer alan JİTEM yapılanması ise reddedildi.
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 sivilin asker ve korucular tarafından öldürülmesine ilişkin açılan ve kamuoyunda “Kızıltepe JİTEM Davası” olarak bilinen davanın gerekçeli kararı açıklandı. 20 Temmuz 2014 tarihinde iddianame düzenlendi. İddianamedeki 9 şüphelinin başında yer alan Hasan Atilla Uğur, “silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve işkence yapmaktan” suçlandı. Diğer şüpheliler Ahmet Boncuk, Ünal Alkan, Abdurrahman Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Emin Kurğa, İsmet Kandemir, Eşref Hatipoğlu ve Mehmet Salih Kılınçaslan’a ise ayrı ayrı “silahlı örgüte üye olma, kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence yapma” suçlamaları yöneltildi.
Davada zaman aşımı
28 Mayıs’ta görülen duruşmada iddia makamı mütalaasında, “silahlı örgüt kurmak veya yönetmek, silahlı örgüte üye olmak ve tasarlayarak öldürmek” suçlarından yargılanan sanıklar, dönemin Jandarma Komutanı emekli Albay Hasan Atilla Uğur, Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ve köy korucuları Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir hakkında zaman aşımından dolayı davanın düşmesine ve beraatlarını karar verilmesini talep etmişti. 9 Eylül tarihinde görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti, zaman aşımından davanın düştüğünü belirterek, tüm sanıklar hakkında beraat kararı vermişti.
233 sayfalık gerekçeli karar
233 sayfalık gerekçeli kararda, soruşturma aşamasından kovuşturmaya, müşteki beyanlarından tanık beyanlarına kadar hepsine yer verildi. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, tüm müşteki ve tanık beyanları soyut olarak değerlendirilirken, mahkeme heyeti JİTEM’i de tanımadı. Gerekçeli kararda, ilk olarak Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının 20/07/2014 tarih ve 2014/1591 esas sayılı iddianamesiyle davanın güvenlik gerekçesiyle başka kent mahkemesine sevk edildiği belirtildi.
Gerekçeli kararda, “Sanıklar yönünden tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu raporları, keşif tutanakları, sanıkların inkara dayalı savunması, müşteki beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların maktullere yönelik öldürme fiilini işlediğine ilişkin soyut tanık beyanları dışında mahkumiyete yeter derecede her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmıştır” ifadeleri yer verildi.
Tanık beyanlarının görgüye dayalı olduğunun vurgulandığı karar da “sadece yörede kulaktan kulağa dolaşan söylemlerin aktarılması niteliğinde olduğu, kalan tanık beyanlarının ise, sanıkları teşhis eder netlikte olmadığı, öldürülen maktullerden bir kısmının başka şahıslarla aralarında husumet (kan davası) bulunduğu anlaşılmış, ayrıca sanıklar ile meydana gelen ölüm olayı arasında somut bir ilişki kurulamadığı hususu da dikkate alındığında, maktullerin sanıklar tarafından öldürüldüğüne ilişkin şüpheden uzak herhangi bir delil elde edilememiştir” denildi. Ceza Muhakemesinde yer alan şüpheden sanığın yararlandığı ilkesine atıf yapılan gerekçeli kararda, sanık Hasan Atilla Uğur’un maktuller Yusuf Tunç, Necat Yalçınkaya, Kemal Birlik, Zeki Alabalık, Abdulbaki Birlik, Zübeyir Birlik, Mahmut Abak, Mehmet Emin Abak, Hıdır Öztürk ve Süleyman Ünal’a karşı kasten öldürme fiilini işlediği iddiasının da soyut tanık beyanları dışında, mahkumiyete yeter derecede her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği öne sürüldü.
Korucu beyanı soyut olarak değerlendirildi
Gizli tanık ifadeleri ardından Eşref Hatipoğlu tarafından helikopterden atıldıkları iddianame davasına giren ve yargılama süreçlerinde ortaya çıkan maktuller Şehymus Kaban ve Memduh Demir hakkında o tarihte alınan Adli Tıp Kurumu raporunda yer alan “bomba/mayın veya benzeri patlayıcı madde kaynaklı genel beden travması sonucu öldüklerinin belirtildiği anlaşılmıştır” ifadelerine yer verilen gerekçeli kararda, sanık Eşref Hatipoğlu’na soyut iddialar yöneltildiği vurgulandı. Oysaki tanık beyanlarında o tarihte koruculuk yapan Bahri Okra verdiği ifadede, olayı teyit ederek, o tarihte olay yerinde bulunduğunu söylemişti.
Yalçınkaya’nın yaşadığı iddia edildi
Nurettin Yalçınkaya’nın öldürülmesine ilişkin beraat kararı veren mahkeme heyeti gerekçeli kararında, Yalçınkaya’nın yaşadığını kabul ederek, beraat kararı verdi. 9 Eylül’de görülen davada ise mahkeme heyeti avukatların Yalçınkaya’nın mezarının açılarak, DNA testine yeniden yapılması talebini reddetmişti. Nurettin Yalçınkaya’nın kemikleri, yapılan ihbarlar sonucu 2008 yılında Kızıltepe’ye bağlı Katarlı (Buqetêr) köyünde açtırılan su kuyusunda bulundu. Kardeşi Necat Yalçınkaya’nın kemikleri de aynı kuyudan çıkarıldı. İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilen kemiklerle ilgili 2013 yılında aileden alınan DNA örneklerinin tutması sonrası cenazeler Yalçınkaya ailesine teslim edilmiş, İstanbul’da defnedilmişti.
JİTEM reddedildi
Sanıklar hakkında maktuller Abdulvahap Yiğit, Mehmet Nuri Yiğit, Tacettin Yiğit, İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit ve Abdulbaki Yiğit’i öldürme olayına ilişkin ise zamanaşımı olduğu vurgulanan gerekçeli kararda, şu tespitlere yer verildi: “Sanıklar Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ünal Alkan, İsmet Kandemir, Mehmet Salih Kılınçarslan, Ramazan Çetin hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmış, yine sanıklar Ahmet Boncuk, Eşref Hatipoğlu, Hasan Atilla Uğur hakkında silahlı örgüt kurma ve yönetme suçundan kamu davası açılmış ise de, sanık savunmaları müşteki beyanları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından iddianamede belirtilen bazı maktullerin öldürülmesine ilişkin eylemlerin örgüt faaliyeti kapsamında gerçekleştiğine ilişkin somut bir delilin mevcut olmadığı, iddia edilen örgütün varlığına ilişkin delillerin gizli tanıkların anlatımından ibaret olduğu, beyanların somut verilere dayanmadığı, sırf tanık anlatımıyla sözü edilen örgütün varlığının kabul edilemeyeceği, bu durum karşısında iddia edilen örgütün varlığı dahi tespit edilemediğinden, sanıkların söz konusu örgütün kurucusu yöneticisi ve üyesi olmalarından bahsedilemeyeceği kanaatine varılmakla, sanıklar hakkında ayrı ayrı beraatlarına karar vermek gerekmiş.”
Gerekçeli kararın açıklanması üzerine mağdur yakını avukatlarının bir üst mahkemeye itirazda bulunması bekleniyor. Avukatlar itirazları kabul edilmediği takdirde İstinaf Mahkemesi’ne başvuracak.
HABER MERKEZİ