Bursa ovası ve dağları tarumar edilip, tarım arazileri imar ve sanayi uygulamaları ile işgal edilirken, Uludağ’ın su varlığının tamamı şirketlere verildi. Tüm bunlara dur demek amacıyla odalar ve çevre örgütleri platform oluşturdu
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Bir zamanlar suları ve Uludağ’ı ile anılan Bursa’da geçmişten eser kalmamış durumda. Kentin ruhu ve doğası adeta katliama uğrayan Bursa’da, bu gidişe dur diyebilmek amacıyla, Bursa Çevre Platformu (BUÇEP) kuruldu. Bursa Tabip Odası’nın çağrıcılığını yaptığı platform toplantısına, Ziraat Mühendisleri, Kimya Mühendisleri gibi akademik odaların yanı sıra DOĞADER, Koza Dağcılık gibi çevre örgütleri de katıldı. BUÇEP’in hangi ihtiyaçtan ortaya çıktığını ve Bursa’nın çevre ve ekoloji sorunlarını DOĞADER üyesi Murat Demir ile konuştuk.
Bursa’da Tabip Odası’nın çağrısı ile akademik odalar ve derneğiniz DOĞADER bir araya gelerek Bursa Çevre Platformu’nu kurdunuz. BURÇEP hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı?
Bursa Çevre Platformu’nun (BUÇEP) kuruluş amacı öncelikle yaşadığımız şehir Bursa’nın çevre sorunlarına karşı herkesin ve çeşitli kurumsal yapıların katılabilmesini sağlayıp, doğal yaşamı koruma mücadelesine katkı koymalarını sağlayıp yaşadığımız şehrin ekoloji ve çevre sorunlarına karşı birlikte çözümler üretmek amacıyla kuruldu. Son yıllarda Türkiye coğrafyasının genelinde olduğu gibi Bursa’da da çok ciddi çevre sorunları var ve büyüyerek çoğalıyor. İşte tüm bu sorunlara karşı kentin tüm dinamikleriyle karşı durup Bursa’da yaşamı savunmak amacıyla BUÇEP kuruldu diyebiliriz.
Bursa’da doğal alanlar, ormanlar ve tarım arazileri uzun yıllardır ciddi bir sermaye saldırısı altında. Bugün Bursa’nın durumunu özetleyebilir misiniz?
Uludağ’da milli park kanunları yok sayılarak yıllarca yağmalandı. Tuvalet ruhsatları ile koca koca oteller inşa edildi. Şimdi de milli parkları devre dışı bırakacak yeni bir düzenleme geliyor. Bu da demektir ki Uludağ artık tamamen bir talan merkezi olacak ve doğal yaşam yok edilerek Uludağ’da yaşayan endemik bitki ve canlı varlığı ile ormanlar katliama uğrayacak.
Ovaya yapılan organize sanayi bölgeleri ve imarlarla ova adeta yok edildi. Buna rağmen kalan alanlarda da sanayi bölgeleri ve imar alanları açılıyor. Bu konuda düşünceniz nedir?
Bugün Bursa’nın tarım alanları, doğal alanları sizin de dediğiniz gibi ciddi bir saldırı altında ve bu her geçen gün katlanarak daha da büyüyor. Bu alanlarıın üzerinde madencilik, sanayi, konut gibi amacının dışında faaliyetler ve planlar hayata geçiriliyor. Son çıkan imar affıyla başta Bursa ovası olmak üzere Bursamızın tüm doğal alanlarındaki kaçak ruhsatsız fabrika ve konutlar kalıcı ruhsat almak için başvurdular. Bu da demektir ki sorunların kalıcı hale gelmesi ve yeni yeni sorunların da nasılsa ileride bir af daha çıkar diyerek artması neden olmaktadır.
Dağ ilçelerinin maden ve enerji şirketlerince işgal edildiği görülüyor. Yeni gelişmeler var mı? Orhaneli Termik Santrali’nin yaydığı kirlilik ne boyutta?
Bursa’dan uzak olan dağ ilçelerimiz tamamıyla taş ocakları, krom, mermer madenleri vb. işgali altında. Böyle giderse bölge tamamıyla maden sahası haline getirilecek. Orhaneli Termik Santrali özelleştiğinden beri baca filtresi kullanmıyor. Geçtiğimiz günlerde çıkan torba yasayla kirletme özgürlüğü 3 yıl daha uzatıldı. Bu durum zaten kirli olan Bursa’yı ve Uludağ’ın ormanlarını asit yağmurları ile kirletmeye devam edecek ve halk kirli havayı solumayı sürdürecek.
İznik’te bir maden sahasından söz edildi. Gelişmeler ne aşamada?
İznik’in şehir merkezinden daha büyük ve yaklaşık 700 bin ağacın yaşadığı doğal alan maden sahası olarak ruhsatlandırılmış. Şirket ÇED süreci için başvuru yaptı ve bizler de süreci yakından takip ediyoruz. Bu süreci durdurmak amacıyla İznik’te bir platform kuruldu. ‘İznik Çevre ve Yaşam Platformu’ adında süreçle ilgili birçok etkinlik yapıldı. Doğa yağmasını hem Bursalılara hem de tüm Türkiye’ye duyurmaya çalıştık ve bu çabalar kesintisiz sürecek.
Uludağ önce otellerle işgal edildi, sonra tüm sular şişeleme tesislerine satıldı ve bugün cazibe merkezleri adı altında yeniden yoğun bir biçimde yağmalanıyor. Bu durumun bugünkü sonuçları ve gelecekte neler olabileceğinden söz eder misiniz?
Bugün yaz aylarında Uludağ’ın beslediği hiçbir derede su akmamaktadır. Tüm su kaynakları su şirketlerine satıldı. Uludağ’ın ayısı, kuşu, kurdu yazları artık suya erişemiyor. Uludağ’ın neredeyse tamamı şirketlerin emrine sunulmuş durumda. Oteller, Bungalov motellerle doldu taştı. Evliye Çelebi’nin seyahatnamesinde belirttiği ‘Bursa sudan ibaret’ betimlemesinden eser kalmamış durumda. Dünyanın en değerli ovalarından biri olan Bursa ovası yok edildi. Bu ovayı Uludağ’dan ovaya akan derelerin taşıdığı alüvyonlar yaratmıştı. Bursa ovasında geçmişte 1-2 metreden yeraltı suyu çıkarken bugün 400-500 metrelere gerilemiş durumda olması yaşanan sürecin özetidir. Tüm bu yaşananlara seyirci kaldığımız şartlarda Bursa’da yaşam tükenecek. Bursa’da Nilüfer Nehri dahil derelerde akan şey su değil fabrikaların atıklarıdır. Bu yok oluş sürecini durdurmak ve tersine çevirmek yaşamsal önemdedir. Bu nedenle 2006 yılında DOĞADER kurulmuştu. BUÇEP de bu nedenle oluştu ve artık daha güçlü bir biçimde yaşama yönelen saldırılara dur diyebilmek adına daha güçlüyüz.