Eylül yine yine Eylül, hayır hayır öyle değildi. “Akşam yine akşam” diyordu şiir. Bir tekrar mı şiir? Hiç sanmam. Ama herkes aşık olurken, üzülürken, sevinirken ortalama aynı duyguları yaşıyorsa şiir neden bir tekrar olmasın ki? Bunu düşünmeliyim bir ara. Amannn şair düşünsün aynı duyguyu farklı şekilde yansıtmanın yolunu, ben ne düşüneceğim…
Bir adam bir şaire “Siz hiç güzel yazmaz mısınız? Hep acı, hep keder var şiirlerinizde” demiş. Şair ise adama: “Üstadım siz hangi diyardansınız?” diye sormuş. Ve şiir orada bitmiş. Ne hüzünlü ama değil mi?
Bazı şiirler, yazılar ve nedense en çok da fotoğraflar bir çırpıda anlatıyor ne varsa. 4 yıl önce Çağdaş’ı (Aydın) yazmıştım. Hani Cumartesi Anneleri’nde kayıpların fotoğrafını tutan sonra kendisi Suruç’ta bir kayıp(!) olan. Onun fotoğrafının tutulduğu bir cumartesiyi, günlerden Eylül’ü yazmıştım. Sonra fotoğraflar çoğaldı, yazılar birikti, şiir ise sustu. Karanlık koyu bir karanlık çöktü. Hiç unutmam ben kendi fotoğrafım yerine siyah bir zemin koymuştum ve bir daha kaldıracak vaktim olmamıştı! Zira ölüm çoğalmıştı.
Sesler de en az fotoğraflar kadar çarpıcıdır. “Açtı oğlum” sıradan, günlük kullanılan ve yine ilk duyduğunuzda etki gücü çok da yüksek olmayan bir cümle. Ancak bunu söyleyen az önce oğlu kurşunlara hedef olmuş Medeni’nin annesi olunca bu cümle bir kedere dönüşür… Sesler, fotoğraflar, konuşmayan şiirler ve kör yazılar. Kör, zira kimse görmez HAKİKAT olanı ve böylece ne çok birikti di’li geçmiş zamanda her şey.
Nereye mi varacağım? Basit bir düzleme. Düz mantıkla hem de. Bir coğrafyada çocuklar aç ölüyor, anneleri fotoğraflarını taşıyorsa ve yaşında ölmek şanssa o coğrafyada zulüm vardır. Ve her kim ki bunu görüyor, duyuyor ve susuyorsa… Yok orasını yazmayacağım, ben inançsız ve umutsuz değilim…
Nereden geldim biliyor musun buraya? Gazeteci ölür ayakkabısı delik, akademisyen atılır iş bulamaz, işçi desen yoksul, belediye başkanı desen alır 3-5 maaş ama yandaş olanı ha ve kayyum atanın odası altından, çocuk ölür aç, yandaş alır aslan payı… Kafiyesiz mi oldu, biraz. Amannn, maksadım şiir yazmak değil zaten! Onu sanat özgür olunca şair düşünsün.
Buraya işte oradan geldim. Her şey o kadar net ve ortadayken, fotoğrafı, sesi, sözü ile biz neden görmeyiz/göremeyiz’den geldim… Evet, aynı acılar, aynı sorunlar yaşanıyor zira karşıdaki mantık aynı lakin bizim artık farklı bir dil ve yol bulmamız gerekmez mi?
Misal yolunu kaybeden HDP’ye varmış. Varmış da ne olmuş. Vardığı yerde kendi acısını Kaf Dağı sanmış, karşıdaki ölümler olmasın diye canını ortaya koyanı hırpalamış. Hayır, acıyı küçümsediğim yok, lakin yol bilen herkes neyi kimden isteyeceğini bilmeli. Yoksa fırında size/bize 2 kilo elma, 3 kilo domates verilmez. Kimsenin oturmasınlar demeye hakkı yok lakin biri de desin: bu yer o yer değil dayikamın. Burası bir parti. Ahan devlet kapısı orada. Ki bu insanlar bir çocuk daha ölmesin diye ölüme yatmadı mi? Madem gitmiyorlar, o zaman biz de alalım tüm fotoğraflarımızı onlarla oturalım. Belki bizim kelam ile diyemediğimizi elimizdeki can’ların son bakışları anlatır: “Yol bir, dilek bir ve niyet madem bir ise, yer burası değil: bizi sorgu odalarında, panzer altlarında, dört duvar arasında, sahipsiz mezarlarda, kör kuyularda ara ve bunu yapanlardan hesap sor anne”…
Bir kadın oturmuş ortada, sarmış etrafını insanlar. Bir o başı okşuyor, bir diğer başı. Baksan fotoğrafa devletin şefkatli(!) eli sanırsın. Hayır, ötekileştirmenin, ayrıştırmanın ve kışkırtmanın ta kendisi… İnsan yarasına derman olmayanı, azdıranı, uzak tutmalı kendinden ve insan yarası yarasına denk geleni bulmalı. Bize BİZ’den öte derman yok bilesin annem. İradeni yok sayan, çocuğunu bulsa ilk o vuracak olan, seni açlıkla terbiye eden değil senin dostun. Madem vardın bir kapıya, bil ki o kapıdan sana zarar gelmez… Aradığın ise kendi gücünde. Yeter ki görmesini bil ve acından kendine gerekçe yaratanlara izin verme.
Şaire biri söylesin, eğer bugünü yazmazsa yarın şiiri ölmüş olur, biri dosta söylesin, eğer bugün yapılanı görmezden gelirse yarın kör olur ve biri bir şeylerden rahatsız olan herkese söylesin, yerinde durup izlemekle olmuyor o iş hocam. Değiştirmek mümkün, başarmak ise hiç olmadığı kadar yakın.