Uzun zamandır toplumsal sorunları dile getiren şarkılar ve türküler duyamıyorduk. Bu hafta “Susamam” adıyla bilinen Türkçe rap sosyal izleyici rekoru kırdı. Şanışer’in 17 rapçiyle birlikte yaptığı kolektif şarkılar “Susamam” toplumsal sorunlara yönelik eleştirel içerikleri nedeniyle büyük beğeni topladı. Belli ki bu tür müziğe toplum da susamış. Duygu, düşünce ve imgeleri teksesli ya da çoksesli olarak anlatma sanatı olan müzik, aynı zamanda bir kişinin ve bir toplumun kendisini ifade ediyor. Özellikle de eleştirel ya da protest müzik, siyasal, toplumsal, etik ve inançsal sorunları dile getirdiği için toplumun ilgisini çekiyor.
Müzisyenlerin için müzisyenler en iyi Türkçe rap olarak değerlendirdiği “Susamam” şarkısı, “Doğa, kuraklık, hukuk, adalet, özgürlük, eğitim, kadın hakları, kadına yönelik şiddet, hayvana yönelik şiddet, hayvan hakları, kentleşme, gurbet, trafik, sorgulamak, faşizm, dünya, Türkiye” başlıklarıyla neredeyse tüm toplumsal sorunları ele alıyor. Şarkının girişinde, “günler koşuşturmakla geçerken, neden var olduğunu unuttun” eleştirisi yapılırken, devamında “müziğin bir şeyler değiştireceğine inanıyoruz” deniliyor. Şarkının nakaratında ise, “gel, gül olur hapsolur bu suçlu cümleler/yenilir hiç olurum fark etmezler/susma, susamam/korkma yanıma gel” diyor.
Rap müziği, Hip Hop alt kültürünün bir koludur. Hip Hop, bir kültür ve yaşam tarzıdır. Bu kültür Rap müziği, Graffiti sanatı, Break dansını ve Dj’liği içermektedir. Hip Hop kültürünün doğmasında Blues, Funk, Soul ve Jazz müziğinin etkisi bulunmaktadır. Ancak Rap bir müzik tarzı, Hip hop ise bu müzik tarzını da içerisinde bulunduran bir kültür ve yaşam biçimidir. Hip-Hop, kökeni 1970’lerde özellikle siyaların yaşadığı Amerika’nın kenar mahallelerine, bir diğer deyişle gettolara dayanıyor. İngilizcede “ağır eleştiri” anlamına gelen Rap, Türkiye’ye biraz gecikmiş olarak 1990’lı yılların başında girdi. Rap müziği çoğunlukla hızlı ritimle söyleniyor ve müziğin temposuna uygun olarak kafiyeli kelimelerden oluşuyor.
“Susamam” şarkısı, bir zamanlar Türkiye’de de sıkça yinelenen “Susma sustukça sıra sana gelecek!” sloganını hatırlatıyor. Bu slogan Susurluk Kazası’nı protesto eylemleri sırasında başlayan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” ışık söndürme eylemlerinde kullanılandı ve günümüze kadar güncelliğini korudu. Çünkü sloganlar hayatın içinde doğar, mücadelenin belirli bir aşamasında bir durumu en kısa ve en özlü anlatan kısa bir söz, tanım ve kavramlardır. Bu bakımdan “susma” sloganının tarihsel arka planında Nazi döneminin ağır baskı koşulları var. Bugün bir kez daha hatırlamamız gereken bu sloganın, İkinci Emperyalist Dünya Paylaşım Savaşı sırasında Almanya’da rahip rahip-şair Martin Niemöller’in çok bilinen şu sözlerini hatırlatır:
“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Benzer bir söyleme internette gezinirken “Antoloji.com” adresinde “Susma sustukça sıra sana gelecek” başlıklı bir şiirde rastladım. Şair Umut Pekin tarafından 2009’da yazılan rap tadındaki bu şiirin bir bölümü şöyle: “Özgür değiliz hiçbirimiz/Çünkü canı çekişen insanlığımız, güdülerimizin himayesinde nefes alıyor/Unutturulan bir şeyler oluyor, bize bildiğimiz gerçekler/Gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır mı? Yoksa/Düşündüğümüzle, yasadığımız arasındaki uçurumdan yuvarlanan hiçlikleriyiz, boşluklarında hayatın/İhanet ettiklerimiz acaba kendimiz değil miyiz?/Aynaya bakarken, hala kendinizi görmekten sıkılmıyor musunuz?”
Bu şiirin sonunda “Düzen böyle diye bizde böyle mi? Olmalıyız/Bu vurdumduymazlığın ve aymazlığın arkasında daha ne kadar duracaksınız/Yoksa sıranın size gelmesini mi? Bekliyorsunuz/Ya da sıranın size hiç gelmeyeceğine mi? İnanıyorsunuz” diye soran şaire katılmamak mümkün mü?