Sûsika Simo, eski Sovyet dünyasında sesi ve cesaretiyle çığır açan Kürt bir sanatçıydı. Sûsik, 1925 yılında Elegez’de Êzidî bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Ailesi 1914 kırımı esnasında kuzeyden Ermenistan’a göç eden yüzlerce Ezîdî kafileden sadece biriydi. Erivan ve çevresinde yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümü gibi 1914-1918 yılları arası eski Kars vilayeti, Ağrı ve Van çevresinden göç etmek zorunda bırakılmış Ezîdî aşiretiydiler. Hem annesi hem de babası diğer akrabaları gibi öksüz ve yetimler kuşağındandı. Büyük felaket esnasında ebeveynlerini yitiren çocukların çocuğu olarak dünya gelmişti Sûsik. Sûsik doğduktan kısa bir süre sonra ailesi ekonomik sıkıntılar yüzünde başka bir komşu köye göç etti ve oraya akrabalarının yanına yerleşti. Sûsik, saf Ezîdî olan bu köyde liseye kadar okudu ve daha sonra Erivan Üniversitesi’nde tıp eğitimini tamamladı. Üniversite yıllarında sosyalist düşünceyle tanıştı ve sosyalizm üzerine kesintisiz okumalar yaptı. Daha o yıllarda keskin inançlı bir sosyalist olarak kadın aydınlanmasına yöneldi. Birkaç yıl bir hastanede doktor olarak çalıştıktan sonra aydınlanma hareketine girmek üzere hastaneden ayrıldı ve halkın arasına katıldı. İçindeki asiliğin hastanenin duvarlarına sığmayacağını çok erken yaşta anladığı için Ekim Devrim’in rüzgârına kanat açtı özgürleşen ruhuyla.
Geldiği kültürün ahlak yasasının sadece kültürel halini kanıksayan ve onun kısıtlayıcı sınırlarına karşı çıkan Sûsik yaşam alanını genişletmek üzere aile ve aşiret otoritesine karşı alenen başkaldırdı. O yüreğindeki boşluğu nefes nefese hissederek bağlı olduğu kültürün derinliklerinden gelen kelamların sırlarıyla kanatlanıp uzaklara uçtu. Yüreğinin onu götüreceği yer beliydi. Asırlardır susmuş kavminin ve cinsinin dudaklarına bir neşter atarak sessizliği bozdu. Kalbinizdeki gamı ve hicranı avazı çıktığı kadar ezgiyle haykırmak için daha büyük meydanlara doğru yola koyuldu. Ona aktarılan her şeyi tarihin yüzüne haykırmak üzere o koca meydana çıktı ve muzaffer olmak için yüreğini kavgaya adadı. Kavimlerin bütün dertlerini, kadınların acısını, köylülerin dertlerini, sürgünlerin yurtsuzluğunu, katliamların büyüklüğünü, yarım kalmış aşkların hicranını, ana toprakların yitimini tarihin sağır olan kulağına haykırmak için sesine daha fazla nefes verdi. O nefes onu sadece Ermenistan’da değil, aynı zamanda Gürcistan ve Sovyet ülkelerinin birçoğunda yıldızı parlayan bir sanatçı haline getirdi ve diğer halklarla yakınlaştırdı.
Sûsik, faşizmin nihai yenilgi kutlamalarına katılacak kadar ünlendi ve Kızıl Meydan’daki halkların zafer şenliğine davet edilerek halkı adına Lenin’e adanmış Kürtçe Leninê Mezin (Büyük Lenin) parçasını söyledi. O gün meydan inim inim iniliyordu bir Kürt kadının sesiyle. İçindeki gam Kürdiyken kalbindeki rüzgâr Ermeniydi. Lakin o aşkta da katı bir tabuyu yıkmıştı, bir Ezîdî olarak bir Ermeniye gönlünü kaptırmıştı. O yıllarda sıradan bir şey değildi bu tür aşk meseleleri. 1940’lı yıllarda Kürdi geleneğiyle ilk kez sahneye çıktığı zaman da Ermenice ve Kürtçe şarkılar icra etmişti. Lakin o zamana kadar hiçbir Kürt sanatçı devlet sahnesine çıkmamış ve bu kadar da kabul görmemişti. Sûsik, Ermenistan Devlet Opera Sahnesi’ne çıkarak tarihin şahitliğinde bir ilke daha imza atmıştı. Her şeyden önce Ezîdî Kürt kadınlar için yeni dünyaya açılan bir ışık kapısı aralamıştı. Daha sonra diğer halkların sanatçılarıyla birlikte yeteneklerini ve ses performansını Ermenistan Devlet Flarmoni Sahnesi’nde yürüttü. Sûsik konser verirken Kürt ulusal elbiselerini giymeden ve hatta başına da geleneksel Ezîdî başörtüsü “kofî”yi bağlamadan asla sahneye çıkmazdı. Örnek kişiliğiyle halk arasında çalışmalar yaptı ve iki sanat dalında imkânlar yaratarak gruplar kurdu ve halk çocukları için opera ve bale sanatlarını icra etti. Aynı şekilde Elegezi tiyatro gruplarıyla oyun oynadı, şan dersleri verdi ve şarkılar seslendirdi.
1950 öncesi bütün Sovyetlerde resmî olarak tanınan ilk Kürt sanatçı o oldu. Sesiyle yeni umutların kapısını açan bu kadın tarihe, Kürt kültür ve sanat tarihinde tabuları yıkan devrimci olarak geçti. Kavalın miri Egîdê Cimo ve Ermeni yurdunun emsalsız bülbülü Karapetê Xaço’nun sesi çoğu zaman onun ezgili avazına eşlik etti Erivan Radyosu’nda. Wezîrê Eşo’nun dediği gibi Sûsika Simo Erivan Radyosu’ndan önce vardı ama radyo onun sesini Amed surlarından, Şengal dağına, Munzur’dan Fırat’a, Zagroslar’dan Çiyayê Kurmênce kadar yaydı. Her Kürt merakla Erivan Radyosu’nun açılış sanatını beklerken aslında Sûsik’in Evdalê Zeynikê ve Memê Alan klamlarını da bekliyordu. Kürt müziğine, kültürüne, diline, edebiyatına hatırı sayılır katkılar sunan Sûsik’in cesur çıkışı Kürt dengbejlik geleneğinde Aslîka Qadir, Fatma Îsa, Zadina Şakir, Belga Qado,Tûkasa Xemo, Gülcera Çerkez, Kezizera Xelo, Gozela Xato gibi Kürt kadınların tarih sahnesine çıkmasına olanak sağladı. O hem kadındı, hem Kürttü hem de sosyalist bir özgürlük arayışçısıydı. Sahip olduğu bu üç kimliğin hakkını vermek üzere tarihin önüne çıktı ve cesurca kesintisiz bir varlık mücadelesi verdi. Kadın olarak yeni bir kimliğin oluşmasını sağladı ve yüzlerce cesur kadının tarih aydınlanmasına öncülük etti. Sûsik’in en önemli yanlarından biri, ataerkil bir topluluğun kızı olarak doğup geleneklere başkaldırarak kadınların ayağındaki prangaları koparmasıydı. Bir sürgün çocuğu olarak dünyaya gelen, Ekim Devrimi’nin rüzgârı ile büyüyen, sosyalist bir kadın olarak dünyada unutulmaya yüz tutmuş kavminin dilinde müzik icra eden asi yürekli Sûsik’in yüreği daha fazla dayanamadı ve 52 yaşındayken dünyaya veda etti. Giderken de arkasında koca bir ilkler mirası bıraktı.