İzmir’deki “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminde 12 Eylül 1994 sabahı Ankara Dikmen’de bir otobüs durağından sivil polislerce gözaltına alınıp kaybedilen Kenan Bilgin’in akıbetini sordu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi yöneticileri ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla gerçekleştirdikleri eylemde Başbakanlık binası önünde bir araya geldi. Bu haftaki eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri, EGE Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUHAYDER) ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi destek verdi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının taşındığı eylemde, açıklamayı İHD Şube yöneticisi Ali Aydın ve Ahmet Çiçek yaptı.
‘Türkiye sözleşmeyi imzalamalı’
“İnsan kaçırma ve kaybetme en ağır insan hakkı ihlalidir” diyen Aydın, Birleşmiş Milletler (BM) Kayıplar Sözleşmesini hatırlatarak, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Sözleşmenin ilk adımlarını 18 Aralık 1992 yılında ‘Bütün Kişilerin Zorla Kaybetmekten Korunmasına İlişkin Bildirgeyi’ kabul ederek atmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Aralık 2006 yılında ise Kayıplar Sözleşmesini kabul etmiştir. Bu sözleşme, 23 Aralık 2010 yılında yürürlüğe girmiştir. 2014 yılı itibarıyla Sözleşmeyi 93 Devlet imzaladı ve 42 devlet taraftır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti halen sözleşmeyi imzalamamıştır Türkiye, sözleşmeyi hiçbir çekince koymadan hemen imzalamalı ve taraf olmalıdır” şeklinde konuştu.
‘Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti’
Çiçek, bu hafta 12 Eylül 1994 sabahı Ankara Dikmen’de bir otobüs durağından sivil polislerce gözaltına alınıp kaybettirilen Kenan Bilgin’in akıbetini sordu. Bilgin’in ailesine gözaltıyla ilgili bilgilendirilmediğini hatırlatan Çiçek, şunları söyledi: “Ancak kardeşi İrfan Bilgin kimliğini açıklamayan bir kişi tarafından üç defa arandı ve kendisine ağabeyinin üç diğer kişiyle beraber Gölbaşı’nda tutulduğu, gördüğü işkenceler sonrasında durumunun ciddi olduğu söylendi. 15 Kasım 1994’te gelen son telefonda ağabeyinin başka bir yere götürüldüğü bilgisi verildi. 3 Ekim 1994’te ailenin avukatı Meclis İnsan Hakları Komisyonuyla bağlantıya geçti ve olayla ilgili basına yazılı bir metin gönderildi. Aile hem kendisi hem de avukatları aracılığıyla Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Başsavcılığa dilekçe ile de başvurdu. Başsavcılıktan 10 Ekim’de gelen cevapta Kenan Bilgin adında birinin gözaltı kayıtlarında görünmediği söylendi. Aynı gün aile yine bir basın açıklamasıyla olayı kamuoyuyla paylaştı ve İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesine başvuru yaptı. Mahkeme, 30 Haziran 1997’de davayı kabul ederek Eylül 1999’da Kenan Bilgin’i gözaltında gören 11 tanığı, olayı araştıran iki savcıyı, Ankara Emniyet Müdürlüğünde görevli bir komiser yardımcısı ile Terörle Mücadele Şubesinden bir polis memurunu dinledi. 17 Ekim 2001’de verdiği kararda Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin esastan ve usulden, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesinin ve etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye Cumhuriyeti devletini tazminat ödemeye mahkûm etti.”