Elbette başka ülkeler de var, yazarları ile sorunlu olan. Mesela Fransa bir zamanlar… Victor Hugo mesela… O zamanki popülizmin cumhurbaşkanı seçtiği Louis Bonaparte’ın kendini imparator ilan etmesi ile ikinci cumhuriyetin çökmesi sonucu Victor Hugo, Fransa ile İngiltere arasındaki Guersnay adasında sürgüne gidecekti. Uzun yıllar süren bir sürgünlük…
RTE öyküsü yeni değil, bayatlamış bir öykü aslında. Julius Sezar’dan beri. Çar adı da ondan gelir değil mi? Demokrasi otobüsüne binip, ara durakta inme mevzuu. RTE’nin bir trajedi komiğe dönen öyküsünü, bir de Karl Marx’tan okuyun, çok aşina gelecek size, sermayenin, politikacının, askerin rolleri açısından. Evet, “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i”ni okumanın tam da zamanı. Kimi Osmanlıyı özler, kimi Napolyon’u!
Ya da Dureyfüs davası sırasında vicdanın sesi olan ve Fransız milliyetçiliğini “J’accuse” diye suçlayan Emile Zola’nın öldürülmesini hatırlayalım.
Ama, Fransa aynı zamanda, Cezayir savaşı sırasında vicdanın sesi olan Sartre’a saldırılar yöneldiğinde, “Sartre, Fransa’dır” diyen, Cezayir halkına , sorun kilitlendiğinde “ne istiyorsun?” diye soran De Gaulle’ün ülkesidir. Demek ki, tarihten ders çıkmış, ilerleme kaydedilmiş.
2005’te aydınların çağrısına uyan RTE, Diyarbakır’a gitmişti. Ama 2015 yılında barış masasını tepip deviren de kendisi oldu.
Neyse, artık yazarlarını öldürme safhasından yazarlarını sadece hapseden ülke katagorisine geçtik sonunda, Hrant Dink’in cenazesini yüzbini aşkın insanın kaldırması sonrası. Peki, yazarlarımız artık öldürülmüyor, sadece hapsediliyor diye mutlu mu olmalıyız!
Yaşar Kemal, bir yazısından dolayı ANT dergisi yazı işleri müdürü Alpay Kabacalı ile birlikte yargılanırken.
90’lı yıllarda Sartre’in misyonunu Yaşar Kemal, 2000’li yıllarda Orhan Pamuk üstlendi, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımına ilişkin olarak. Onları hedef tahtası yaparak aşağıladıklarını sanırlarken, aslında Türkiye’yi küçük düşürüp aşağıladıklarının farkında bile değillerdi.
Türkiye edebiyat tarihi adeta, cezaevinde yazarlar antolojisi Halikarnas Balıkçısı’ndan başlayıp. Nazım malum da, Kemal Tahir’inden Orhan Kemal’ine, A. Kadir’inden Rıfat Ilgaz’ına, Çetin Altan’ından Sevgi Soysal’ına, Can Yücel’inden Suat Derviş’ine, Hasan İzzettin Dinamo’sundan Kerim Korcan’ına ve daha nicelerine…
Belki de asıl onların, yazarları hapsedenlerin TCK 301. Maddeden, yani ülkeyi küçük düşürmekten dolayı yargılanmaları gerekir!
Ahmet Altan nasıl hâlâ hapiste tutulabiliyor?
Ya da Osman Kavala? Salt onlardan Muktedir olan gıcık kapıyor diye?
TC Başkanığı adayı Demirtaş, hapiste yazarlığa başarılı bir sıçrayış yaptı.
Türkiye hapishaneleri olmuş size bir akademi!
Bir de Sabahattin Ali’sinden Uğur Mumcu’suna, öldürülen yazar ve gazeteciler listesi var ki, oldukça uzun.
Hele 1915’in toplu yazar/şair/gazeteci kıyımına hiç girmeyelim! Ermeni olmaları, herhalde onların yazar, şair, gazeteci, akademisyen olma özelliklerini ortadan kaldırmıyor!
Bütün bunları bana Doğan Akhanlı’nın Goethe Madalyası alması hatırlattı. Orhan Pamuk’un ya da Doğan Akhanlı’nın bu ödülleri, salt yargılandıkları için aldığını sanmayın.
Taciz edilmeleri, akılları sıra mahkemeye verilerek hadlerinin bildirilmesi, sadece ne kadar başarılı yazar olduklarının dünya kamuoyu tarafından fark edilmelerini sağlıyor. Vicdanlı olduklarının kanıtı oluyor.
Ne güzel, Ahmet Altan’ın kitapları şimdi daha çok dile çevriliyor. Nice ödüllere aday. Ve hakkı. Doğan Akhanlı’nın “Madonna’nın Hayali” Almanca okunabiliyor artık. Keşke onun adı “Kürk Mantosuz Madonna” olabilseydi. Keşke izin verseydi Filiz Ali.
Bir şeyler Sabahattin Ali’nin kaderi ile Doğan Akhanlı’ninkini birleştiriyor. Bu da acının ortaklaşması.
Sene 2010 Doğan uzun yıllar sonra 80 küsür yaşındaki babasını son kez görmek üzere ülkeye geliyor. Havaalanında tutuklanıyor. Baba ve oğul son kez buluşamıyor. Hepimiz koşturuyoruz mahkemeye. Savcının kapısına. İnanılmaz suçlama: soygun ve adam öldürme!
Uzun yasal mücadele, kampanyalar sonucu beraat. Hatta 2012 yılında hapiste bu kez o benim ziyaretime geliyor. Ardından Yargıtay’ın devlet kin ve önyargısını temsil eden meşhur 9. Dairesinin bozma kararı. Ardından mahkumiyet. Ardından İnterpol. Ardından İspanya’da bir gün gözaltına aldırma büyük zaferi!
Sonuç: Kim küçük düştü? Türkiye mi? Yazar mı?
Türkiye kaçıncı ligde? Madalya alan diğer yazar ve yayıncının ülkesi: İran ve Moğolistan! Beğen beğen al! Doğan Akhanlı daha ne madalyalar hak ediyor.
Doğan Akhanlı’nın kitaplarını Belge Uluslararası Yayıncılığın yayınlamış olmasından dolayı onur duyuyorum. (*)
***
(*) Doğan Akhanlı, Kayıp Denizler, triloji, birinci kitap: Deniz’i Beklerken, ikinci kitap: Gelincik Tarlası, üçüncü kitap: Kıyamet Günü Yargıçları (1915 soykırımına ilişkin), Belge Yayınları 1998-99; Doğan Akhanlı (hzl.), Talat Paşa Davası, 2 cilt, Belge Yayınları, 2003. Diğer kitaları: Madonna’nın Son Hayali, Kanat Yayınları; Babasız Günler, Turkuvaz Y.; 2009; Fasıl, Aternatif Y. ; Ona Sevdiğimi Söyle, Kidega Y.; Hatıralar Caddesi (Belge Yayınlarından çıkacak).