Babam veresiye defterine yazdığı alacaklarını toplayamadığı için yoksul mahallesindeki bakkalını kapamış ve çarşının ortasında yeni bir bakkal dükkanı açmıştı. Çarşıda biraz peşin parayla alış-veriş vardı çünkü.
Yoksul müşteriler babamın yerini bulmakta güçlük çekmeyince, orası da birkaç yıl içinde battı. Bu arada, köydeki son mülk (20-25 dönüm bağ) elden gitme tehlikesi gösterince Salihli’den köyümüze geri göçtük ve aile olarak her şeye sıfırdan başladık.
Önce iki yıl tütüncülük yaptık ortağına. Bahçe yapıp, köy pazarında sebze sattık. Şeftali ağaçları dikip, meyvelerini şehir halinde satmayı beceremedik. Babam, 40 yaşında, ilk kez çift sürerken ailenin tümü bağ-bahçe işleri için sabahın köründe kalkıp, akşam karanlığına dek -yorulmak bilmeden- çalışıyordu.
Bu işlerimiz biraz ‘büyüyünce’ taşıma sorunu ortaya çıktı. Bunun üzerine, babam yaşlı bir eşek satın aldı. Eşek o kadar yaşlıydı ki, 3-4 yıl sonra ona ihtiyacımız kalmadığında da (çünkü bir atımız ve arabamız vardı artık) onu kimseye satamadık, nitekim elimizde öldü.
Aile ekonomimiz biraz daha iyileşince eşek ve atın ardından bir traktör alabildik. Ancak o da üretimi on yıllar önce durdurulmuş bir modeldi. Mazotla değil, gaz yağıyla çalışıyordu. Salihli ve belki biraz Manisa’da, bizden başkasında yoktu, bu model traktör.
Bir de annemin elle çalışan kollu dikiş makinasını hatırlıyorum; bakkal dükkanından gelen şeker çuvallarından iç çamaşırı dikilen. Çalışmıyordu; ancak kırık iğnesi belki bir dükkandan bulunur diye atılamıyordu.
Yükü biraz ağır olduğunda ağlayan yaşlı bir eşek, dört nala koşmayı sevdiği halde kaderine arabaya koşulmak düşen bir at, çalıştırmak için yeterince gaz yağı bulmakta zorlandığımız bir traktör: işte bizim evin emektarları bunlardı.
“Emektar” kelimesinin sözlükteki tariflerinden biri “bir yerde uzun süre çalışmış bir kişi”olsa da asıl anlamı yukarıdaki örneklerde olduğu gibidir.
Yani “emektar” öyle bir hayvan ya da eşyadır ki, satsan alan olmaz; atsan gönlün razı gelmez!…
İşte bu yüzden birileri -herhalde iltifat etmek niyetiyle- benden “emektar” diye söz ettiğinde, gözler; traktör ya da otomobil farlarına yakalanmış bir tavşan gibi yerime mıhlanıyor ve kara kara düşünüyorum: Beni acaba hangisine benzetiyorlar?
Sincan 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi
Sincan/Ankara