Tabloya bakınca ortada hâlihazırda bir pejmürdelik olduğu görülüyor. O ki AKP iktidarına mahsus, muhalefetin ne haddine.
Ağustos ayı için müjdelenen zafer nerede? Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos’ta yayımlanan bayram mesajında, “Ağustos ayı, bizim tarihimizde zaferler ayı olarak geçer. İnşallah bu ağustosta da tarihimizin zaferler halkasına bir yenisini ekleyeceğiz” dememiş miydi?
Türk askeri, “Başkomutan” Erdoğan’ın “Suriye’de ilk hedefiniz Fırat’ın doğusu, ileri!” komutunu duymadı mı? Ağustos geçti gitti ama ay içinde Fırat’ın doğusuna tek adım atılmadı.
Ama hareketsiz geçmedi ağustos. Fırat’ın doğusunda fethe niyetlenirken batısında rehin düşmek varmış kısmette.
Rusya destekli Suriye ordusu, TSK gözlem noktalarını kendine kalkan yapan El-Kaide’cileri süpürüp ilerlemeye başlayınca Morek’te bulunan 9 nolu nokta, içindeki askerlerle birlikte artık Suriye ordusunun kontrolüne giren toprakların ortasında, Rus askeri polisinin “koruması” altında kaldı. AKP, “Çekilmeyin, kalın” demişti onlara çünkü. Bu gözlem noktasının şu anda neyi gözlediği, Rus ve Suriye kanallarına “Etrafı çevrilen Türk askerleri” başlıklı haberleri için görsel malzeme sunmanın ötesinde neye yaradığı meçhul.
Askerler kuşatma altında, derken İdlip’ten sorumlu paşa… “Kılıcını vurdu taşa” diye devam edemiyoruz çünkü maalesef zafer olmadığı gibi bir kahramanlık öyküsü de yok. 9 nolu gözlem noktasındaki askerlerin İdlip’te Rusya’nın eline fiilen “rehin” olarak düşmesinin ardından, YAŞ’ta Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan İdlip’ten sorumlu 6. Mekanize Piyade Tümeni ve Müşterek Özel Görev Kuvvet Komutanlığı’na atanan Tümgeneral Ahmet Ercan Çorbacı ile yardımcısı Tuğgeneral Ertuğrul Sağlam istifalarını verdi.
Ya “başkomutan”? O da Moskova’nın yolunu tuttu ve Putin’e dert anlatmak isterken kendisini silah pazarında dondurma yiyip, savaş uçağı beğenirken buldu.
Ne “zafer” ama!
Putin sözüm ona Erdoğan’ın kaygılarını anladığını söylüyordu ama bu nasıl bir anlayışsa ziyaretin ertesi günü Rus ve Suriye savaş uçakları birlikte havalanıp bir başka TSK gözlem noktasının etrafını bombalıyordu. Bitti mi? Bitmedi. Bir sonraki gün Erdoğan bu kez Trump’la görüşüyor; İdlip’te, yani Türkiye’nin aslında Rusya ve İran’la yaptığı anlaşmaya dayanarak bulunduğu bölgede, ABD ile işbirliğini sürdürmekten söz ediyordu. Tabii fonda ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un sesi: “Ya S-400 ya F-35. Birini garaja park edelim, diğerini çıkaralım gibi bir durum olamaz.”
Fırat’ın doğusuna girilemedi, Fırat’ın batısında bataktan çıkılamadı, Rusya’dan da ABD’den de eskisi gibi yüz bulunamadı…
Bitti mi? Bitmedi.
Ayın son iki günü de hareketliydi. 30 Ağustos’ta İdlip’teki operasyonlara karşı Türkiye’nin harekete geçmesini isteyen cihatçılar ve harekete geçirdikleri siviller Türkiye sınırına yöneldi, askerle karşı karşıya geldi, TOMA’lar, gaz bombaları, ateşlenen silahlar ve Erdoğan’ın yakılıp çiğnenen resmi, hem de Erdoğan’ın besleyip büyüttüğü cihatçıların ayaklarının altında… Nasıl “zafer bayramı” ama!
Bitti mi? Bitmedi, bir gün daha var.
Erdoğan’ın Trump’la “İdlip’te işbirliği” görüşmesinden üç gün sonra, 31 Ağustos’ta ABD savaş uçakları İdlip’te cihatçıların karargâhını vurdu. 30 Ağustos’ta prova edilen Erdoğan protestolarının daha şiddetlilerine hazır olun.
Elinden gelen…
Türkiye’nin kucağına yerleştirilen İdlip bombasının fitili ateşlenmiş, Fırat’ın doğusunda ABD “hop” diyor, Fırat’ın batısında Rusya itekliyor… AKP’nin elinden de sınırın bu tarafındaki Kürtlere saldırmak geliyor. 19 Ağustos günü TSK gözlem noktası kuşatılırken, paşalar istifa mektuplarını hazırlıyor, AKP polisi de Diyarbakır, Van ve Mardin’de HDP’li belediyelerinin etrafını sarıyordu.
İktidarın bu güç gösterisi girişimi muhalefeti etkisizleştirerek kendi pejmürde halini örtmeye yarayabilirdi. Şayet muhalefetin diğer aktörleri, Kürtleri, yani 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da AKP’yi alt etmelerini sağlayan müttefiklerini yalnız bıraksaydı. Ekrem İmamoğlu’nun 31 Ağustos günü Diyarbakır’a gidip yerine kayyum atanan Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanları ile buluşması, bütün eksiklerine rağmen, AKP’nin muhalefeti parçalayıp etkisizleştirme oyununu boşa düşürdü.
Nasıl pejmürde olunur?
AKP’nin artık bir çözüm odağı olmadığı gibi sonuç alıcı biçimde güç kullanma yeteneğinin de sınırlandığı yerde, muhalefet AKP’nin alternatifsizlik algısını kıracak bir çizgi izleyebiliyor. CHP’nin “Kürt sorununun çözümünde ben de muhatabım” anlamına gelen son dönem hamleleri ve HDP’yle birbirini gözeten bir ilişki izlemesi, AKP’nin saldırganlığını ve ebedi iktidar algısını zayıflatan bir sonuç üretiyor.
Soylu’yu küplere bindirip, “Buradan söylüyorum. İşini yap, başımızın üzerinde yerin var. Ama işinin dışında başka işlerle meşgul olursan pejmürde ederiz seni” diye İmamoğlu’na tehdit savurtan durum bu. Yargının talimat vericilerini, Demirtaş’ın tahliyesini gündeme getirtip, Kürt halkının mevcut sistem ve iktidardan beklentilerinin bütünüyle tükenmesini engellemeye zorlayan durum da bu.
Tabloyu AKP örgütündeki çözülme, ordudan yükselen homurtular, TÜSİAD’ın HDP ile fotoğraf vermekten çekinmemesi ile tamamlayın.
Şöyle bir bakınca ortada hâlihazırda bir pejmürdelik olduğu görülüyor. O ki AKP iktidarına mahsus, muhalefetin ne haddine. Muhalefet asıl Soylu’nun “işini yap” diye tarif ettiği sınırlarda kalırsa, yani Kürtleri hedef alan saldırılara sessiz kalarak tüm muhalefeti kuşatacak yeni bir baskı dalgasının önünü açarsa ya da olası bir savaş halinde devletçi-milliyetçi reflekslerle iktidarın yanında durursa pejmürde olur. AKP bunun için uğraşacaktır. Bunun karşısındaki güvence ise muhalefetin “üst akılı” ya da sistemin muhayyel “normalleşme” eğilimi değil, 1 Eylül mitinglerinde “Birlikte kazandık birlikte savunacağız” sloganında yansımasını bulan, halkların faşizme karşı mücadele içinde yakaladığı “kardeşleşme” eğilimidir.