Bu yılın ikinci çeyreğine (Nisan-Haziran) ait ekonomik büyüme verileri bu sabah açıklandı.
TÜİK’in açıklamasına göre (1) Türkiye ekonomisi küçülmesini (daha düşük oranda olsa da sürdürüyor. 2018 yılının son çeyreğinde yüzde -2,8 olan küçülme; 2019 yılının ilk çeyreğinde yüzde – 2,14 ve ikinci çeyreğinde yüzde -1,5 oldu.
Bu konuda söylenecek ilk şey, resmi tanımı anlamıyla Türkiye ekonomisinin resesyonda olduğu (bu tanıma göre iki çeyrek üst üste küçülen bir ekonomi resesyonda demek).
İkincisi küçülmenin giderek yavaşladığı. Zira yüzde -2,8 ile başlayan küçülme yüzde -1,5’e gerilemiş. Bunun (hala küçülme olmasına rağmen) iyi bir gelişme olduğu düşünülebilir, ama şeytan ayrıntıda gizli.
Şeytan ayrıntıda gizli
Bu küçülme yavaşlamasını yatırım harcamalarındaki gelişmelerle birlikte yorumlamak gerekiyor. Çünkü kapitalist bir ekonomide sürdürülebilir bir büyüme (niteliğini, doğa ve emekle uyumlu olup olmadığını tartışmaksızın) ancak yatırım harcamalarındaki düzenli artışlarla mümkün (sermaye birikimi).
Bu açıdan bakıldığında sabit sermaye yatırımlarının geçen yılın üçüncü çeyreğinden itibaren eksiye döndüğü ve bu küçülmenin giderek arttığı görülüyor. Öyle ki 2018’in son çeyreğinde yüzde -11,6; bu yılın ilk çeyreğinde yüzde – 12,4 ve ikinci çeyreğinde -yüzde 22,4 oldu.
Yatırımlardaki sert düşüş kaygı verici
İşte asıl kaygı veren nokta bu olmalı. Çünkü ülkede artık yatırım yok gibi bir şey. Hatırlanacağı gibi, 2016 yılında GSYH hesaplaması konusunda yapılan değişiklikle artık inşaat –emlak yatırımları da yatırım harcaması olarak kabul ediliyor.
İşte böyle geniş anlamda tanımlanan yatırımlar da ikinci çeyrekte yüzde – 12,7 azaldı. Bu aslında bir süredir bilinen bir durum: 15 yıl boyunca ekonomide sanal bir büyüme yaratan sektör artık krizde. Böylece inşaattan başlayan ve sanayiye (yüzde -2,7 azalma var) bir yatırım azalması var. Bu çeyrekte ilk kez hizmetler sektöründe az da olsa (binde 3) oranında bir küçülmenin olması da, en fazla istihdam yaratan bu sektörün emekçileri açısından can sıkıcı bir durum olsa gerek.
Yani zurnanın zırt dediği yer yatırımlardaki sert düşüş. Yatırımlardaki bu sert düşüş sürdüğü sürece ekonomik küçülme sürecek, ancak daha önemlisi işsizlik ve yoksullaşma artacak.
Fatura yine hane halkına
Yatırımlardaki bu denli büyük düşüşe rağmen ekonominin, önceki çeyreğe nazaran daha az küçülmesinin nedeni ise hane halkının tüketim harcamalarındaki azalmanın yavaşlaması.
Yani halk borçlandırılarak, kredilere yüklenerek tüketimini artırmış ve böylece küçülme yavaşlamış görünüyor. Bu yılın ilk çeyreğinde hane halkı harcamaları yüzde -4,8 azalmışken, ikinci çeyrekte bu azalma sadece yüzde -1,1 ‘de kalmış. Kısaca insanlar harcamaya başlamışlar.
Gerçekte, emekçilerin düşük ücret zamları ve yüksek enflasyon nedeniyle reel gelirleri artmadığına göre, bu nasıl olabilir? Bunun tek açıklaması krediler ya da yeni borçlanma. Yani halk bankalardan sağladığı ihtiyaç kredileriyle tüketimini ilk çeyreğe göre artırmış. Bu da iktidar tarafından faiz oranlarının düşürülmesinde neden bu denli ısrar edildiğini kısmen açıklıyor.
İhracat artışı ise ikinci çeyrekte yüzde 1 puandan fazla yavaşlayarak yüzde 8,1’de kalmış. Yani ileri sürüldüğü gibi ihracatımız TL’nin değerindeki bunca düşüşe rağmen beklenen biçimde artmamış (böylece ekonomik büyümeye yeterince katkı vermemiş. Üstelik TÜİK’in geçen ay yayımlanan dış ticaret hadleri verisinden de görüldüğü üzere, dış ticaret hadlerindeki kötüleşmenin sürmesi halkın ihracat yoluyla da yoksullaştığını ortaya koyuyor.
Tüm paradigmaların değişmesi gerekiyor
Bir önceki yazımızda (2) dünya ekonomisine ait verilerin yeni bir küresel resesyonun gelmekte olduğunu gösterdiğini yazmıştık. Normalde, resmin büyüğünde bir resesyonun yer aldığı bir anda bir ülkenin ekonomisinin canlanma dönemine girmesi beklenmemeli.
Krizler kapitalizme içkinler, dışsal değiller. Kapitalizm var oldukça ne ekonomik krizlerin, ne savaşların, ne de doğa tahribatının sonu olmayacak ve insanlık huzur bulamayacak. Kaldı ki Türkiye’de ekonomik krizin sadece ekonomik değil, ilave olarak politik nedenleri ve savaşla ilgili nedenleri var.
Dünyanın Merkez Ekonomilerinde ortaya çıkan bir kriz tüm dünyaya yayılabiliyor. 2008 ABD finansal krizinin sadece 3 haftada dünyaya yayıldığı unutulmamalı.
Yeni bir kriz ise artık sadece zaman meselesi. Ama bu kriz emekçiler, kadınlar ve doğa üzerinde önceki krizlerden çok daha tahrip edici etkilere sahip olacak. Son yıllarda HES ve maden projelerinde görüldüğü gibi, sanayi vs. üretimi ile yeterince kârlı büyümesini sağlamakta zorlanan sistem artık ortak varlıklarımıza yönelmeye, hak ve özgürlüklerimizi ortadan kaldırmaya başladı.
Bu yüzden de ekonomik, politik ve jeopolitik alandaki tüm paradigmaların değiştirilmesi ve yenilerinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sistemi aynen koruyarak bu yapılabilir mi, bu da yanıtlanması gereken ayrı bir soru.
Dip Notlar:
- TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla, II. Çeyrek: Nisan – Haziran, 2019, www. tüik. gov.tr (2 Eylül 2019).
- Mustafa Durmuş, “Dünya ekonomisi yeni bir resesyona giriyor”, http://sendika63.org (28 Ağustos 2019).