Kanadalı Şirket Alamos Gold’un Kaz Dağları’nda sürdürdüğü doğa katliamına karşı 26 Temmuz’da başlatılan Su ve Vicdan Nöbeti devam ediyor.
2007 yılından bu yana altın madencileri ile mücadele halinde olan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Deneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Ekoloji Birliği üyesi Süheyla Doğan, bölgedeki doğa katliamına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Doğan, hukuki süreç devam ederken firmanın ağaçları kesmeye başladığını ve tüm çabalarına rağmen ancak bu kadar büyük bir katliamın ardından kamuoyunun yaşananların farkına varabildiğini söyledi. Ağı Dağı’ndaki projelerin buranın üç katı olduğunu aktaran Doğan, “Newmont adlı başka bir firma üç ayrı ruhsatla girdi ve ‘ÇED gerekli değil’ raporu almaya çalışıyor. Bunlar dünyanın dev altın maden şirketleri. Onlarca alanda ruhsatları var ve hepsiyle mücadele etmemiz lazım. Türmab ile beraber Lapseki altın madeni başladı zaten. Tepeoba’da molibden madeni vardı, ne yazık ki rezerv bitti diye talan durdu, rehabilitasyon yapılmadan terk edildi. Kirazlı ile birlikte eş zamanlı olarak Havran ve Balya’daki altın madenleri ile de uğraşıyoruz. Demirtepe Altın Madeni ile ilgili ÇED veremediler. Umarız diğer projeler için de elde ederiz” dedi.
‘MTA kendi eliyle sattı’
Talanın 2000’li yılların başında başladığını kaydeden Doğan, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) 2005’te Çanakkale’de yapılan bir toplantıya bütün yabancı altın firmalarını çağırarak madenlerin yerlerini gösterdiklerini söyledi.
Amaç kâr
Ruhsatı dağıtılmayan tek bir madenin kalmadığını kaydeden Doğan, ülkenin madenleri satılırken, küçük derelere dahi Hidroelektrik Santraller’in (HES) yapıldığını, jeotermal ve Rüzgar Enerji Santralleri (RES) ile Ege’nin talan edildiğini vurguladı. Ülkede “Madenimiz var yerin altında mı kalsın” yaklaşımının söz konusu olduğunu dile getiren Doğan, “Evet orada kalsın. Çok uluslu şirketlere, yerli işbirlikçilerine ya da yerli kapitalistlere neden bütün kaynaklarımız teslim edilsin? Altın madeninin hiçbir kamu yararı yok, ister yerli ister yabancı firma çıkarsın. Doğanın talanına ve çıkaran şirketin kâr etmesine yönelik bir işlemdir. Altın olmazsa olmaz bir madde değildir. 100 gram altın için onca yapılan talan anlamsız” ifadelerini kullandı.
Devlet kârının ise yüzde 2 gibi bir rakam olduğunu belirten Doğan, devletin çok uluslu şirketlerin kâr hırsına alet olduğunu ya da ortak olduğunu kaydetti. Yerel halkın da sosyal rüşvetlerle şirketlerin yanına çekilebildiğini ifade eden Doğan, “O yerlerde mücadele biraz zor oldu ama yaşam savunucuları her zaman dik durmayı bildiler. Türkiye’nin diğer yerlerine de gittik. Cerattepe’den gelenler oldu. Aynı zamanda 60 örgüt bir araya gelip Ekoloji Birliği mücadelesini kurdu. Daha fazla ses verebilmek için kazanımımız bu oldu” diye konuştu.
Her yerde mücadelenin farklı şekillerinin kullanılması gerektiğini ve Kaz Dağları’na gösterilen hassasiyetin diğer yerlere de gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Doğan, şöyle dedi: “Her yer Kazdağı, Munzur, Hasankeyf olmalı. Kadınlar mücadelenin başından beri en önde. Çünkü doğa talanı kadın hayatına çok daha fazla dokunuyor. Doğayla daha iç içe. Nöbet eylemi devam etmeli, düzenleme komitesi, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının kararlarını bilmiyoruz. Bizler de bu yönde etki etmeye çalışıyoruz. Umarız direniş devam eder.”
Ne olmuştu?
Kirazlı köyünde 1987 yılında Eldorado Gold adlı şirket arama ruhsatı satın aldıktan sonra Cominco Maden Şirketi de ruhsat alarak Frontier Maden Şirketi ile ortaklık kuruyor. Şirketlerin arama faaliyetlerine bir dönem altın fiyatlarının düşmesi nedeniyle ara verilse de 1990’lı yıllarda yeniden başlıyor. 2000’li yılların başında işletme ruhsatı satın alınmaya başlanırken, 1 buçuk milyon dolara alınan ruhsatlar devirlerde 6.5 milyon dolara satılıyor ve en son olarak işletme aşamasındayken bütün ruhsatları Alamos Gold satın alıyor. Yaşam savunucuları, tüm bu yaşananlardan Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinde haberdar olurken, imza kampanyaları, ÇED toplantılarındaki itirazlara rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayı ile “ÇED Olumlu” raporu veriliyor. Çanakkale Belediyesi’nin ÇED kararı için açtığı dava ise 2013 yılından bu yana sürüyor.
ÇANAKKALE/JINNEWS