Beni en çok etkileyen, kendimi içinde hissettiğim iki roman var. Biri Knut Hamsun’un “Açlık”, diğeri de Franz Kafka’nın “Şato”. Evet, çoğunuzun aklına büyük ihtimalle “Dönüşüm” gelecektir. Kafka denilince ama beni daha çok sarsan eseri “Şato” oldu her nedense.
Hamsun’un “Açlık” romanını okurken benim de midem gurulduyordu adeta açlıktan. Belki de romanın kahramanının meslektaşım olmasından belki de benim de benzer sorunlar yaşamamdan…
1920 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan Knut Hamsun, 1859 yılında Norveç’te doğdu. Romanlarında toplumsal baskılardan soyutlanmış bireyin yaşamını ve iç dünyasını yansıttı.
Birinci ile İkinci Dünya Savaş’ını yaşayan ve Hitler’den etkilenen Hamsun, 1952 yılında yaşamını yitirdi. Yazarın Hitler hayranlığı popülaritesini -haklı olarak- epey azalttıysa da 1890 yılında yayınlanan ilk romanı “Açlık” hiç unutulmadı.
Hamsun’u bir başka eserinde değerlendirme fırsatım geçen ay karşıma çıktı. Yazarın 1908 yılında kaleme aldığı “Rosa” isimli romanını okudum: Aynı yoksulluk, aynı yalınlık ve yalnızlık…
Rosa tüm klasik eserlerdeki kadın kahramanlar gibi, unutulmaz bir karakter. Hamsun’un bu ölümsüz eserini Cem yayınevi 2000 yılında yayınlamış. Çevirisi de Behçet Necatigil’den olunca kitap, adeta bir şiir gibi akıp gidiyor.
İşte böylesi bir kitabı şimdi de Timaş Yayınları çıkarmış. Artık Cem Yayınları kalmadığına göre, “neden olmasın” denilebilir. Çeviri yine Behçet Necatigil’in ama kitabın adı “Benoni” diye değiştirilmiş. Cem yayınevi ile sorun çıkmasın diye.
Böylece, Rosa için yazılmış eser, onun ikinci kocasının ismini almış! Timaş’lı arkadaşlara soralım: “Madam Bovary” romanının ismini nasıl değiştirmeyi düşünüyorsunuz acaba?
Sincan 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi
Sincan/Ankara