Köylerimiz vardı sırtı dağa yaslı, gözü ovaya bakan. Ortasında suları şarıldayan. Akarsuyun sağında solundaki bahçelerinde mis kokulu domates, biber, salatalık, fasulye ve daha nice sebzeler yetişen. Meyveleri dalından koparıp yediğimiz bahçeler…
Boşalttık onları birer birer… Yaktıklarımız da oldu, yıktıklarımız da. Yaşamlarını zorlaştırıp terk ettirdiklerimiz de…
Kır işçileri
Canlı organizma gibi cıvıldayan, işleyen köylerimizi, bacası tütmeyecek viranelere döndürdük, ıssızlaştırdık. Köyü köy olmaktan çıkarttık, üreterek yaşayanları işçi kıldık. Yaban ellerde çadır hayatına mahkum ettik. Kültürleri ve davranışlarıyla diğer köylülerden yavaş, yavaş farklılaştılar. Dönemediler topraklarına. Toprakları onlara, onlar topraklarına hasret; topraksızlaştılar. Kimimiz onlara kır proleteryası, bazılarımız sezonluk işçi dedik. Azap oldular aslında onlar!
Köylüler
Canlı organizmalar halinde yaşardı o bıraktırılan, terk edilen köyler. İnsanlar toprağı işler, hayvan yetiştirir, üretirdi. Üretim süreçlerine ilişkin kararlarını bağımsız alırlardı köylüler. İnsanların bir kısmı tarlanın sahibiydi, bazıları toprağı kiralar üretirdi, bir bölümü ortakçı olarak işlerlerdi toprakları. Köylüydü bu insanlar. Emelleri üreterek geçinmek, toplumsal ilişkiler içindeki konumlarını korumaktı sadece.
Toprak kullanımında ve hane halkının geçiminde sürekliliği sağlamak için piyasaya hep mesafeliydiler. Piyasayaya tam katılırsa geçim kaynaklarının tehlikeye gireceğini biliyorlardı. Toprak kullanımını güvenceye alır, akraba ve komşularının işgücünden yararlanır, yaşam ve üretimlerini geleneksel bilgelik ile yürütürlerdi. Satış için yalnızca geçimlik üretim ihtiyacı çerçevesinde olumlu (ihtiyatla) yaklaşırlardı. Yani kendi hanesinde üret(e)mediği malları-ihtiyaçlarını satın almak için ürettiklerini satarlardı.
Çiftçi
Köylüler piyasada faaliyet gösteren, daha geniş toplumsal ilişki ağı içinde tanımlı bir toplumsal konum için mücadele edenler değillerdi. Onu yapanlar çiftçilerdi.
Çiftçiler piyasaya bütün gövdeleri ile girer. Toprağını ve işgücünü rekabete sokardı/açardı. Kazancını arttırmak için daha karlı olan ürünü daha az riskli olana tercih ederlerdi.
Bu üç ayrı parça sistemin öğüttüğü, kalanlarının de halen öğütüldüğü “çaresizler”.
Psikolojik, iktisadi, toplumsal ve siyasi gerilimlere aynı şiddette muhatap kılınan işçi, köylü ve çiftçilerin dağları yanıyor şimdi. Suları madenlerle zehirleniyor. Rüzgâr güllerinin hava akımını kesmesi, jeotermallerin kurulmasıyla dünyaları başlarına yıkılıyor. Onların başına yıkılan dünya, bizim de yaşadığımız dünya…