Geçen hafta Cumartesi günü, bir karabasan gibi evlere sinmiş apartman yöneticisini anlattığım bir yazı kaleme almıştım. Yazımın sonunda apartman yöneticisinin çocukların bahçede oyun oynamasını, yazın herkesin balkonda oturmasını, gece saat ondan sonra misafirliği, bahçe duvarına yaslanıp sigara içilmesini yasakladığını ifade etmiştim. Bu olay zincirini bana anlatanın yalancısıyım. Geçen hafta kaldığımız yeri hatırlayacak olursak, apartman sakinleri yöneticiden gizli toplantı yapıp ondan kurtulmanın yollarını aramaya başlamışlar demiştim. Hedef ortak olunca bir işbirliği gerekir elbet.
Ancak unutulmamalı ki, bu dünyada Amerikalılar gibi davranıp, hedef belirleyen, hedefe giderken yapılacakları “check list” haline getirip ona göre hareket eden başarıyı yakalıyor. Siz onu erken kalkan yol alır olarak biliyorsunuz. Apartman yöneticisinin her apartman toplantısı sonrası dağıttığı hediyeler küllük (ki artık kimse evinde dahi sigara içemiyordu) nihale, bardak altlığı, naylon masa örtüsü gibi şeylerden ibaret sanılıyordu. Ancak yönetici bazı apartman sakinlerine toplantılarda gösterdikleri üstün katılım sevinci, argüman bozma, esastan saptırma, yeri gelince çirkeflik ve ahlaki erdem, sağduyu, gerçeği arama gibi kavramlara getirdikleri üstün bulanıklık karşısında o tarihte tanesi beş yüz lira olan yarım altın “hediye” ediyordu. Apartman yöneticisi aptal değildi elbet, tüm bunları gizlice organize ediyordu. Dolayısıyla, apartman toplantıları sonrası gittikçe varsıllaşan bir kesim, apartmanda salt özgürlükten yana olan, kedilerden yana olan, arap sabunu kokusu yerine arada yağmurun kokusunu duymak isteyen öbür kesimle bir işbirliği içinde olmak istemiyordu. Zaman içinde apartman yöneticisini tüm yaptıklarıyla destekleyenler ile hiç desteklemeyenler birbirinden ayrıldı. Gelin görün ki çoğunluk altın istifleyenlerdeydi.
Bu anlaşmazlık karşısında herkesin yardımına koşacak olan apartman yönetimi tüzüğü idi. Öyle olması lazımdı. Ancak tüzüğü kim okusa anlamıyordu. Biraz anlayanı kendi yararına yorumluyordu. Tüzüğün kaleme alınması sırasında orada bulunup yardımcı olanlar sadece kendilerinin anladıkları bir dille konuşup, maddelere açıklık getirmekten ziyade birbirlerini eleştiriyordu. Örneğin bahçeyi çevreleyen duvar yüksekliği tüzüğe göre yetmiş santimi geçmemeliydi. Geçmesi ancak ve ancak bir tehdit varsa mümkündü. Peki tehdit neydi? Bunun açıklaması yapılmamıştı. Dolayısıyla duvara oturup sigara içenleri bir tehdit olarak görebilirdiniz. Duvarın serinliğine uzanan kedileri de… Tüzüğe göre apartman dairelerinin kapı önü paspası yeşil olmalıydı. Hoş bu da bir yorumdu. Çünkü tüzükte paspas rengi, yaklaşık 495’lik bir dominant dalga boyuna sahip olan ışık tarafından uyarılan, görünür spektrumda mavi ve sarı arasında yerleşen rengin paspas olarak kullanılması gerekir nokta, yazıyordu. Anlayana aşk olsun.
Diyeceksiniz ki, paspas yeşil olmuş gri olmuş ne var. Şu var; tüzüğe göre paspasın rengi, duvarın yüksekliği gibi konular yoruma dayalıysa herkesin sesini duymak lazımdır. Çünkü o tüzük o apartmanda yaşayan insanlar içindir. Birlikte yaşam çok sesliliği gerektirir. Tüzük içinde çok sesliliğe zarar verecek madde düzenlemesi varsa ortadan kaldırılmalıdır. Tüzüğü her defasında kendine yontan apartman yöneticisi ise değiştirilmelidir.
Düşüncesini beşer altına satmış apartman sakinleri ile kendi içinde birliği sağlamak konusunda ayak direten tüzükçüler ve özgürlüğün her türlüsünü savunan diğer apartman sakinleri orada dursunlar. Apartman yöneticisi gayet güzel yönettiği apartmanın katları arasında dolaşıp hangi daireyi satın alacağının planını yapmaktaydı. Zamanı gelmişti, artık.
Bana bu karabasanı anlatan kadın üzüntü içinde sözlerini sürdürdü, “Birlik olamadık. Herkes kendi önceliğini savundu ama birbirimizi dinlemedik”, dedi.
Uzatmayacağım daha fazla.
Bu hayat kesiti burada bitmez. Devam eder.
Ben yazmasam da.