Seçim sonucunu 2-1 olarak niteleyebiliriz. Erdoğan’ı tek takım, karşıtlarını tek takım olarak kabul edecek olursak.
Tek golü Kürtler ve dostları attı.
Eski futbolcu RTE, oyunu hep kendinin avantajlı olduğu sahalarda açtı.
Karşı taraf da onun açtığı sahada oynamayı kabul etti.
Kendileri oyun kurmayı başaramadıkları, onun sahasında oynamayı kabul ettikleri için de en baştan oyuna yeterince hazırlıklı olmadan girme durumunda kaldılar.
Sadece Kürtler ve dostları oyun kurmayı başardılar.
RTE’nin öfke ve kini de bundan.
2014 yılında Demirtaş seçimlerine, “Seni Başkan yapmayacağız sloganı” ile girdi.
Bir anlamda da bunu başardı. RTE hâlâ topal ördek konumunda. MHP’e muhtaç konumlara düştü.
Belki bu nedenle onu da tasfiyeyi hedefleyen yeni bir seçim ruletine bile kalkışabilir.
MHP’nin talep ettiği diyet hayli yüksek…
Kürtler ve dostları dürüst davrandı.
Erdoğan’ın görece zayıf olduğu momentlerde, sportmence davranıp, köşeden bir şut çekip işi bitirmeye kalkışmadılar.
Örneğin, Gezi tırmanışı sırasında, bir de Kürt Gezileri sinsilesi başlatmadılar.
Belki o zaman gitmesi şansı artabilirdi.
Ama öte yandan da, 2015 Haziran’ında seçimin kazananı olarak çıktılar.
AKP, ilk kez çoğunluğu kaybetti Meclis’te.
Ama burada da Kürtler ve dostları, değişen koşullarda yeni bir oyun kurma inisiyatifini gösteremediler.
Aman süreci riske sokmayalım bekleyişi içine girdiler.
O zaman da, RTE de çözüm sürecinden ben ne kazandım deyip masayı devirdi.
Gerçekten de Barış sürecinin kazananı Kürtler ve dostları olmuştu.
Örneğin, seçimden hemen sonra, zaferi kutlamaktan bile çekinip beklemek durumu yerine, zaferi biz kazandık, silahlı mücadele ile değil yığınsal hareketler ile yanıt vereceğiz diye açıklamada bulunsalar, birkaç sembolik davranışlarda bulunsalar, (örneğin silahlı bir gerilla grubu, sınıra gelip silah bıraksaydı orada) bu Kürt karşıtı cephede bir kafa karışıklığı yaratmaz mıydı?
Tam tersine Kürt karşıtlığı kozu RTE’nin eline geçince, CHP ve benzerleri inisiyatifi yitirip, bir anda onu destekleme konumunda kaldılar.
Oysa, CHP barış sürecine pasif karşıtlık yerine aktif destek verseydi, çözüm masasının bu kadar kolay devrilmesi mümkün olur muydu?
İnisiyatif RTE’nin eline bırakılırken, özerklik ilanının anlamı neydi?
Fiilen, zaten özerklik yerel yönetimler sayesinde yaşanmıyor muydu?
Valilerle belediye başkanları neredeyse eşit konuma geçmemiş miydi?
Esat, Suriye’de ayakta kalmayı hava kuvvetleri sayesinde başardı.
RTE, oradan ilham almadı mı?
Kentlerdeki, en heyecanlı gençliğin başkaldırısını bu nedenle acımasızca ezmedi mi?
Böyle bir şeyin yapılacağını beklemek gerekmez miydi?
Bu süreçten, Karkeran’ın ders çıkardığı anlaşılıyor.
Örneğin, son seçim öncesi askeri harekatların durdurulduğu açıklaması son derece anlamlıydı ve provokasyonları da engelledi.
Şimdi, RTE’nin işi yine kolay değil. MHP oyununu şimdi, 1999 seçimlerinde olduğu gibi, ikincil parti konumunu güçlendirip, bir dahaki sefere, kaptırdıkları Reis’liği, “çelik yorgunluğundan” yararlanıp ele geçirmeyi kuruyorlar.
2002 erken seçimleri öncesi kurulan oyun buydu. Ne komplolar kuruldu, gariban Ecevit’e karşı, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde. Tutmadı. Parlamentoya bile giremediler.