M. Ender Öndeş
31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye yeni bir sürece girdi. Tarihinin en ağır yenilgisini yaşayan AKP cephesinde de, muhalefet tarafında da tartışmalar sürüyor, yeni yol haritaları çiziliyor. Tam da daha ileriye gidip yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal hareket zamanıyken muhalefetin ana gövdesi sanki bu kadar yeter diyor. Biz de konuyu Kürt kadın hareketinden Ayşe Gökkan’a sorduk. Röportaj kayyum atanmadan önce yapılmıştı.
Şimdi tam da ‘Üçüncü Yol’ zamanı değil mi? Kürtler, HDP ve demokrasi güçleri biraz ağır davranmıyor mu?
Tam 17 yıldır bu ülkede tek başına iktidar olan AKP ve sonra AKP-MHP bloğu karşısında toplumsal dinamiklerin umudu zayıflamıştı; bu iktidar artık yenilmez gibiydi. Bu ‘yenilmezlik’ aşıldı. Üçüncü Yol stratejisi bu noktada büyük bir fırsat haline geldi. 7 Haziran’da da bu fırsat vardı ama kaçırıldı. Türkiye’deki dinamikler o kazanımı sahiplenmekte çok geciktiler ve çok kısa süre içerisinde bütün o kazanımlara el konuldu. Şimdiki süreçte ise, 3. dünya savaşı koşullarında, muhalefet açısından önemli bir şey. Ama CHP, ana muhalefet olarak kendisini geri çeken bir noktadadır. Olmaz denilen oldu, tamam, bu kadar gibi davranıyorlar. Bu, onlar için de risk. Muhalefetin sesi savaş politikalarına rağmen bu kadar güçlüyken CHP’nin duruşu, tehlikelidir. Ağırdan alması, adım atmaması, Türkiye’de savaş politikalarına destek sunma anlamına gelmektedir. İnsanlar CHP’ye oy vermek için değil, ‘yenilmez’ denilen şeyi yenmek için sandığa gittiler. Kürt hareketi, toplumu çok iyi okuyan bir noktadadır ve dinamiklerin önünü açmıştır.
Eş zamanlı olarak iki mesaj verildi aslında. Birincisi, AKP, MHP, CHP, İP, bütün siyasi partilere denildi ki, Kürtlersiz olmaz! İkincisi, dışarıda da Amerika’dan Rusya’ya kadar herkese Kürtler olmadan olmaz denildi. CHP bunu iyi değerlendirmesi gerekirken hiç dokunmuyor, sanki İstanbul alınınca Türkiye’nin sorunları çözülürmüş gibi bakıyor. HDP ve bütün dinamikler, CHP’ye Türkiye’deki değişim gücünün demokrasi güçleri olduğunu ve bu hareketin CHP’yi de kurtardığını hatırlatmalı.
Başta da kadınlar bu dinamiğin en güçlü kesimiydi. İstanbul’da kadınlar çalışırken bunu ‘İmamoğlu gelecek, sihirli değnekle her şeyi değiştirecek’ diye yapmadılar. Onlar bir zihniyetle mücadele ettiler. CHP’nin bunu da iyi görmesi lazım. Ayrıca bütün dinamikler bunları görmeli. Bu süreç kaçarsa ilk önce CHP kaybedecektir. Kürtler mesajını verdi. CHP bunun canlı tanığı şu anda. AKP nasıl Kürtler olmadığında çöktüyse, CHP de Kürtler olmadan yürüyemez. Sadece İstanbul’da değil. 8 büyük ilden söz ediyorum. 2004’te Mersin’de Fikri Sağlar’a bile sahip çıkmamışlardı. Kürt hareketi ve demokratik güçler, CHP’nin bunlara sahip çıkmasını da sağladılar.
Aslında zaten tabanda bunun bir karşılığı oluşmadı mı?
Gerçekte, CHP’ye oy veren, demokrasi olsun isteyen insanlarla Kürtler ve diğer demokrasi güçleri arasında sıkıntı hiçbir zaman olmadı. 2013-2015 döneminde ne oldu toplumda? Diyalog sürecine kimse karşı çıkmadı. Toplumun böyle bir refleksi yok zaten. İktidarda kalmanın ihtiyaçları bunu körüklüyor. 2013-2015 döneminde kimse hazır değil, şöyle olur böyle olur dendi ama hiçbir şey olmadı. Türkiye’de Kürt sorununun demokratik yoldan çözümü ve Sayın Öcalan’ın bu konudaki çabası aslında tüm Türkiye tarafından kabul edildi. Son seçim sürecinde 200 gün ölüme gidişe sessiz kalındıktan sonra, İmralı’ya gidildiğinde toplumdan niye gidiliyor diye bir tepki var mı? Yok öyle bir şey. İmralı kapılarını kapatıp tecrit uygulayan bu iktidar olduğu halde Sayın Öcalan, Suriye’de Türkiye’nin hassasiyetlerinin gözetilmesini istiyor. Yani bana bunu yaptılar, onları mı düşüneceğim demiyor. Öncülük bu.
Şimdi nasıl bir adım atılabilir?
Şimdi çok güçlü bir çıkışa ihtiyaç var. Beklemenin ruh hali tüm bu fırsatları kaçırabilir. Böyle bir dinamik durumda Kürt hareketi ve sol-sosyalist demokrasi güçlerinin çok güçlü argümanlarla sahneye çıkma şansı vardır. Bu güçler, 2013-2015’i referans ederek çok güçlü çıkışlar yapabilir. Nasıl o zaman kıyamet kopmadıysa, Kürt sorununun çözümüne herkes olumlu yaklaştıysa, şimdi de, bu referanslar ve Sayın Öcalan’ın 7 maddelik tutumuyla yürünebilir. Bu bir şanstır. Üçüncü Yol gibi bir çizgiyi ortaya koymak, bakın böyle de bir yol var demek çok zor değil. Çok tecrübe geçirdik çünkü.
Kadının yükü 3 kat ağır
Kadınlar bağlamında konuşursak…
Kadınların durumu üç kat ağır. Anayasa askıda, İstanbul Sözleşmesi var, başka şeyler var ve uygulanmıyor. 8 Mart’tan yargılanıyorlar, 25 Kasım için yargılanıyorlar, iki kat fazladan yargılanıyorlar her zaman. Mevcut o beğenmediğimiz yasalar uygulanmıyor; kürtaj yasak değil ama yapılmıyor örneğin. Her şeyi, ezanı bile kadına karşı bir silah haline getiriyorlar. Türkiye de üçüncü dünya savaşının bir parçası var. Kadınlara karşı bir cephe, demokratik güçlere karşı bir cephe, adı konulmamış bir savaş. Bunun için uluslararası yasalar çiğneniyor. Sınır ötesi harekatlar bir yargılanma konusudur aslında, Güney bombalanıyor, Mahmur öyle, Afrin öyle. Ve bu savaş ortamında bile, bütün baskılara rağmen seçimlerde bir Üçüncü Yol çıkıyor. Yani potansiyel var. Bu süreçte herkese çağrı yapmak gerekir, sokağın güçlü kullanılması gerekir. Artık yasa tanımıyorlar. Siz burada bir etkinlik kararı alıyorsunuz, şurada, şu saatte basın açıklaması yapacağım diyorsunuz, vali yasaklıyor. Koca bir bölgeye 15 gün sokağa çıkma yasağı koyuyorsunuz. 50 köy sokağa çıkmayacak diyor. Hastası var, ihtiyaçları var… Bunlara çok güçlü referanslarla karşı çıkılmadığında 7 Haziran’daki gibi kazanımlara el koymak mümkün oluyor. Halfeti’yi biliyorsunuz. Cinsel işkenceden tutun ev yakmaya kadar, her şey yapılıyor. 12 Eylül gibi. Cizre bodrum faciasının aynısı Halfeti’de yaşandı. Ölçüsü yok bunun.
Bütün kazanımlar tehdit altında yani…
Bakın 40 yıldır Kürtler, yerel yönetimlerde, demokratik siyasette, kültürde, her alanda ciddi kazanımlar yarattılar ve kayyumlar bir üçüncü dünya savaşı işgali gibi.
Aslında son seçim birçok bakımdan avantaj yarattı. Bu tekçi sistemi kabul etmedi insanlar ve çöktü bu sistem. Yani toplum öyle teslim olmuş değil. Sistemin yok sayması toplumun tepkisiz olduğu anlamına gelmiyor. Tüm basını ele geçirmişsin, kimseyi konuşturmuyorsun ama halk görüyor yine de durumu. Medyayı tümden ele geçirmeleri zararlı oldu aslında, 7/24 konuşuyorlar ama etkisi yok, insanlar kendi yaşadığı gerçeği görüyor. Bu çok değerlidir. Özellikle Kürtler, demokratik dinamikler ve başta kadınların ortaya koyduğu özgürlük iddiası kazandı. Bunun geri dönüşü yok. Kadınlar öncülüğünde devrim Kürdistan merkezli oldu ama Ortadoğu kadınlarının da kazanımıdır. Bu kazanımlar tüm saldırılara rağmen kaybedilmeyecek. Sonuç olarak, durum çok zor değil. Sorunun çözümü mümkün. 2013-2105 Dolmabahçe protokolünü kaldığı yerden devam ettirmek. Hızla herkesi sorumluluğa çağırmak ve harekete geçmekten başka yolumuz yoktur.