Bir ayağı sakat. Bir gözü yok. Yaşlı, üstelik zenci. Neden kaçmak gibi aptalca bir şeye yeltenir ki! Silahlı atlılar, köpekli avcılar peşinde. O ise çıktığı ağaçta mahsur. Kuşatılmış. Alay ve aşağılama. Derken sinirler geriliyor, sabırlar taşıyor. Uzatmaya ne gerek, artık inse de azmış köpeklerin çıldırasıya beklediği ziyafet çekilse. Ama korku işte, bazen bir kölede de bulunabilir, aksak ayağıyla bir ağaca çıkarabilir, yaşama arzusu da onu orada ölünceye tutabilir. Efendi akıllı, efendi kurnaz, efendi şaşkına çevirecek kadar kibar. Konuşulabilir, pazarlık yapılabilir, dert dinletilebilir. Tacirlerin en ilgilisi, efendilerin en tatlı dillisi. Kör ve topal yaşlı köle Dartanyan, artık ağaçtan inebilir. Ne kaçacak yeri ne de dövüşecek gücü kalmamışsa da. Nihayet efendiye borcunu denkleştirecek beceriden mahrumsa da. “Bitti” demeden, geri çekilemez köle. Son bir vefa sunumu, efendinin gözlerini doyuracak son bir şölen. Hayır, hayır! Yalvarmak yok, efendiye acındırmak da. İki köpeğin bir köleyi parçaladığı an. Göğsü açıp ölümü, taşı bağlayıp köpeği salmak. Deyimin görsel aktarımı. Kanlı sanatın övgüsü, sözün perdeye izdüşümü. Sahne, “Zincirsiz”den; dehşeti, Quentin Tarantino’nun ölçüsüz düş gücünden.
Gasp, zulüm, darbe… Zayıf kıvılcımlar, güçsüz titreşimler. Duymazlıktan gelinir şimdilik. Kısa fitil, yağına cimri üstelik. İmkanı yok, bu eski lamba bu geniş yeni sahneyi aydınlatmaya yetmez. Karanlık, uçsuz bucaksız. Lambayı kaldırıp tutunca, bir şeyler kıpırdadığı görülüyor, doğru, orada kötü bir şeylerin döndüğü de ortada. Haksızlık, saldırı ve talan. Peki, kabul! Sözcükler ılıman ve bu yırtıcılar Rimbaud’nun köpeklerinden çok daha az liberal. Geriye uzatılmış, eskitilmiş sahne. Yüzyıllık, bin yıllık. Sadece köpeklerin bir insanı parçalayışını görmeye alışık olanların, gündoğumundan günbatımına, kuzeyden güneye sürtünegelen ölümü, kasırgayı bekleyenlerin dünyası. Daha büyük bir lamba, karanlığın genişliğine baskın daha yoğun bir ışık gerek. Görmek, duymaya eşdeğer. İşte orada, yangının şiddetiyle boy ölçüşen bir izah. Sömürge: Gerçeği, hayal gücünden de kurtaran kara mizah.
Biçimler deşilir, ses ezilir, sözcükler yoğrulur, bu da yenilir yutulur incelikler doğurur. Hak, hukuk, adalet, vicdan! Bugün ancak viyaklayan, belki de asırlar sonra ancak çat pat konuşmayı sökecek olan bütün o umarsız cıvıltılar. Erdem, ahlak, yasa! Yumuşak, olabildiğince yumuşak tınılar. Kölenin kas gücünden götüren mülayim dokunuşlar. Herkes yanılabilir, herkes kapılabilir, uyduran da inanan da. Her yalanın, kendisini sağduyu olarak sunan bir kuramı yok mudur! İyilik ile kötülük arasında bir uzlaştırma, öldüren ile öldürülenin çakışan bakışlarında bir uyuşturma. Kölenin daha dün apaçık gören içgüdüsü, bugün pekâlâ bulanık görebilir. Oysa orada, indirildiği ağacın dibinde. Sızlanmak ve merhamet dilenmek yok. Capcanlı sahne ve hiç değişmez seda: Salınan iki kudurmuş köpek, olacakları çok önceden sezen kör-topal bir yaşlı köle. Onca deneyimden sonra gecikmeksizin zuhur eden ayağına tez aynı yazgısal çınlama. Doğal kaçış yolu hep bir dağ, bir koyak, bir sokak, belki de bir ırmaktı oysa.
Efendi zeki ve küstah, efendi arzulu ve sebatkâr, dinmeyen iştahıyla efendi durmadan bilenen keskin ustura. Ya Dartanyansın onun dünyasında ya da Django. Yakaran mı, zincirlerini kıran mı? İnleyen Dartanyan için, kamçı şaklatan silahlı atlılar, köpekli avcılar. Acıma ve merhamet ona ancak kesin bir ses, ya da belli belirsiz bir baş işaretiyle gelir; köle oracıkta geçmişten, bekleyişten, ağızdan, dilden, zamandan, aşağılamadan, gökten, nefesten, geceden, bitkinlikten, ayışığından, açlıktan, derisinden ve kendisinden kurtuluverir. Bir kuyu bir çivi, bir balta, bir kurşun, gırtlağa geçen bir azıdişi, ya da boynu bulan bir urgan… Ama her zaman sefaletin şıklığını taşıyan Django olmak var bir de. İlk önüne çıkanı, olayların gücüyle dolduran. Ulayan toprağın ve kavuran alevlerin derinliklerine, acımasızlığın ve korkunun üstüne, aşkın, özgürlüğün ve cesaretin içine doğru yürüyen. Öyle bir ışık artışıdır ki bu, sahne tutuşur, gelenek dökülür ve artık yalnızca Django’ya karşı durmak suç olur. Sömürgede, başka da bir kanun yoktur.