Gündem çok sıcak, bir yandan kayyımlarla Diyarbakır, Mardin ve Van’da halkın iradesi ayaklar altına alınmak isteniyor ve buna karşı bir direniş başlıyor, diğer yandan sermaye ile kolkola girmiş olan iktidar doğal yaşama adeta saldırılar düzenlerken bu alanlarda da uzun soluklu bir direniş başlıyor. Bir diğer gündem ise iddialara göre İzmir’de MTA tarafından altın madenleri olarak işaretlenmiş alanlar kundaklanarak yakılıyor.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin yalanları çabuk ortaya çıktı. Türk Hava Kurumu’nu muhalefetle hareket ediyorlar sözleriyle ötekileştirip kirli işler örtülmek isteniyor. Yangın söndürme uçakları hangarlarda yatarken Pakdemirli, şömine karşısında ateşe bakar gibi ormanların yanışını izledi. Özel bir şirkete yangın söndürme işinin verilmiş olması ise yangının önlenemeyişinin nedeni gibi. Köprü, otoyol ve hastaneler için uygulanan iş garantisi onlara verildi mi bilmiyoruz. Öyle ya şirket için ne kadar çok yangın o kadar çok para demek. Yangınların kundaklamalarla gerçekleştiğini bakanın da belirtiyor olması ortalığa kirli kokular yayıyor.
Düne kadar kundaklamalar ya tarım alanı açmak ya da imar vb. nedenlerle yaşanırken bugün durum biraz değişti. İzmir’de yanan ormanların hepsinin altın vb. maden sahaları olarak MTA tarafından işaretlenmiş olması birçok şüpheyi ortaya çıkarıyor. İzmir’in gözü önünde yem yeşil bu dağların madenlere verilme olasılığı çok düşük. İzmir bir Çanakkale değil. Kaldı ki Çanakkale’de ortaya çıkan direniş sermayeyi de yönetenleri de endişelendiriyor. Sonuç olarak İzmir ormanları kundaklandı, kundaklamanın nedenleri arasında maden sahalarının olması ve söndürme işinin bir şirkete verilmiş olması dışında kundaklamayı gerektirecek bir neden bulmak zor. Acaba hangisi? Bunun cevabını yakın zamanda elbette bulacağız.
Gelelim Kaz Dağları’na. Kaz Dağları’nda 200 bin ağacın katledilmesi sonrası ortaya çıkan tepki sistemi derinden sarstı. Derinden sarsmasının asıl nedeni on binlerce kişinin direnişi sahiplenmesi değildi. Asıl neden son yılarda dış borç arayışına giren iktidara başvurduğu fonların, doğal alanların belirli şirketlere açılma şartıydı. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı ve Devlet Bakanı’nın günlerce Londra’da yaptığı görüşmelerden aktarılanlar içinde bulunabilir. Sadece bu fonlar değil elbette. Dünya Bankası veya diğer uluslararası yapılar da borç verirken benzer isteklerde bulunduğu biliniyor. MTA yıllardır bu iş için binlerce sondaj yaptı ve bilgileri eline alan iktidar bu bilgiler eşliğinde borç para peşine düşerek doğal alanları pazarlamaya girişti.
Ancak Kaz Dağları direnişi onların önünü kapatma potansiyeli taşıyor. Çünkü bu direniş büyüyecek ve her bölgeye sıçrayacak gibi. İşte tam bu zamanda hem Suriye’de sıkışmışlık hem sermaye fonlarına verilen sözler Diyarbakır, Mardin ve Van’da halkın iradesini yok sayan adımı attırdı. Bu adımla her iki sorunu baskı ile çözmek istediklerini söylemek mümkün. Hem Kürt halkının Suriye’de olası savaş durumunda savaş karşıtı tutum almasının önüne geçmek hem de maden direnişlerine iktidarca yaratılan kaos ortamında saldırı zeminini ortaya çıkarmak başlıca amaçları olabilir. Kılıçdaroğlu’nun sokağı onaylamayan tutumuna benzer bazı adımların Kaz Dağları direnişinde ortaya çıkmış olması ise bir başka gelişme.
Kaz Dağları’nda ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ne halkın yoğun katılımı ve ilgisi, çağrıyı yapan koordinasyonu şaşkına çevirdi. İlk hafta sonrası kıvranmaya başlayan koordinasyon bu süreci kente çekme kaygısına düştü. Koordinasyonu yöneten Çanakkale Belediyesi ve ona bağlı kurumlar ile bazı STK’ler direnişin daha da büyümesini önlemek için harekete geçti. Direniş alanında belediye kendisine ait ne varsa alıp giderken aynı zamanda Kaz Dağları’nı korumaktan vazgeçmeyen 200 kişiyi de bizden değiller sözleriyle krimanilize edip adeta devlet saldırısına zemin oluşturulduğu görüldü. Kaz Dağları’nda nöbet tutan 200 insanın direnişi seçmesi Kılıçdaroğlu ve benzerlerini rahatsız etti.
Koordinasyonu yöneten bazı STK’lerin başkaca hedefleri de vardı. Kaz Dağları’nda ‘Biyoçeşitliliğin Korunması İçin 30 milyon dolarlık bir proje’ için çalıştaya katılan bazı STK’ler bu fondan pay kapmak amacıyla direnişi örgütleyen ve istediklerinde bitiren bir sonuçla ellerini güçlendirmek amacı taşıdıklarını düşünmek için epeyce nedenimiz var. Buradan şimdilik şunu belirtmek yeterli. Fonlananlar istemeselerde eninde sonunda sermayenin kölesi haline gelirler. AKP’nin fonlara verdiği sözler gibi sözler vermek zorunda kalarak, onların hizmetlisi durumuna sürüklenirler ve bu sonuç ise asla değişmez.