19 Ağustos’ta hükümet, kapılarını polis zoruyla kırdırdığı Amed, Merdîn ve Wan Büyükşehir Belediyelerine el koydu, eş başkanları sokağa attı. Kürtlerin kendi yaşam alanlarını yönetme hakkını hoyratça ayaklar altına aldı.
Anayasanın 127. maddesi yerel yönetim erkini bir vesayet rejimi bağlamında, yani bir yarım hak olarak tanıyor. Diktatörlük Kürtlere bu yarım hakkın da yarısını öneriyor: İki ağadan birini değil, yalnızca bir ağayı-Tayyip Erdoğan’ın korucu ağasını- seçme hakkı! Bu distopyada Kürdün kendisini seçmesi “kendini yönetme ehliyetinden yoksun” olmasının kanıtı sayılıyor, layığı bir “kayyım” tarafından yönetilmek!
Kürtleri, Amed, Merdîn ve Wan sokaklarında insan üstü bir güç ve hayranlık verici bir moralle sokağa çıkartan işte kayyım düzeninin bu aşağılayıcı özü. Kayyım saldırısını da bu güçlü ve kararlı direnişi de anlaşılabilir ve açıklanabilir kılan bu: Rejim güncellenmiş sömürgecilik stratejisi kapsamında Kürtleri 1978’de Mehdi Zana’nın Diyarbakır Belediye Başkanlığıyla aştıkları tarihsel eşikten geri çekilmeye zorluyor. Onların demokratik mücadele kapasitesini sınıyor.
Rejim mutlak egemenliği tesis için henüz kanlı bir iç savaşı göze alamadı; merkezi güç paylaşım mekanizması olarak eski düzenden miras seçim hukukuna başvurmadan edemiyor. Bu, bir“hukuk devleti” ile sınırlanmış olmasından değil, henüz üstesinden gelemediği bir çelişkiyle malul olmasından. Muhalefetin 31 Mart23 Haziran zaferi de bu çelişkiyi doğru okuyup gereğini yapabilmesinin sonucuydu. Ne yazık ki, muhalefet siyaseti parlamento dışına taşıyamadı. Faşist diktatörlük inşasıyla mücadele mantığına tamamen aykırı bir muhakemeyle rejim üzerindeki baskısını gevşetince inisiyatifi Saraya terketti. Erdoğan rejimi şimdi bu üstünlükle kuvvet kullanarak siyasi sahneyi yeniden düzenlemek, genel oya yeniden başvurulduğunda aynı sonuçlarla karşılaşmayacak bir güç dizilişi sağlamak için hamle üzerine hamle yapıyor.
Rejimin iki hedefi var: Birincisi, muhalefeti 31 Mart’ta başarıya götüren Kürdistan-metropoller ittifakını parçalamak: Kürtleri Kürdistan’a hapsederken, metropollerde “Millet İttifakı”nı (CHP-İYİP) dağıtmak ve Kürtlerle karşı karşıya getirmek. İkincisi Kürtleri iki kamp -rejimle daimi ihtilaf halinde tuttuğu devrimci öncü ve rejimle uzlaşmaya sevk ettiği statükocular arasında saflaştırmak.
HDP her iki hedef itibariyle de merkezi öge. HDP, Kürtleri siyaseten Kürdistan’dan Türkiye ve dünyanın Batısına, özgürlük mücadelesini partikülarizmden politik çoğulculuğa taşıyan ve bütün diğer özgürlük mücadeleleriyle birleştiren tek, biricik, istisnai odak. Havaya uçurulması gerekiyor. Bu yok etme stratejisinin master planı: “Çöktürme Harekatı”! <https://tinyurl.com/y4hmgrb4>
Kayyımlar bu çerçevede merkezi politika tedbirlerine paralel olarak HDP’yi yerel yönetimlerden uzak tutarak istihdam, hizmet ve kaynak üretimi yoluyla siyasi güç ve itibar edinmesini önlemek için gerekiyor.
Siyasi tedbirler kapsamında da HDP’den gayri siyasal odaklara Kürdistan’da diktatörlüğün kurumsallaşmasına eşlik ettikleri nispette meşruiyet ve nüfuz olanakları sunulacak. Aynı kapsamda bir diğer seçenek de HDP’yi “PKK karşıtlığı” üzerinden politik-ideolojik kıskaca alırken, partinin kendi programının demokratik özünü savunma ve uygulamayı “terör örgütü propagandası olarak” mahkum edecek şeklide “düşman hukuku”na tabi tutmak.
Independent Türkçe yayın yönetmeni Nevzat Çiçek kayyım harekatını, “HDP ile PKK arasına set çekmek” diye gerekçelendirip meslektaşlarının alay konusu olmuştu. <https://tinyurl.com/y3gp8r2k>
Ancak, bunun kendi icadı olmadığı diktatörlükle “iltisaklı” bütün “Kürt kökenli” medya görevlilerince tekrar edilmesinden anlaşılıyor. Öyle görülüyor ki, bir “havuçsopa” taktiği çoktan yürürlüktedir. Yeni otoriteryanizmin “demokrasinin mutlaka özgürlükçü olması gerekmez; bir şey özgürlükçü olmasa da pekala demokratik olabilir.” ilkesinde yaşam kaynağı bulanlar “havuç”la ilgilenecektir mutlaka. <https://tinyurl.com/y4qqr6mm>
“Havuç” esasen rejimin politik kapasitesinin de bir göstergesi. Sarayın, demokratik bir direnişle başa çıkacak ne moral ve politik motivasyonu ne de “aklı” var. HDP demokratik bir kararlılıkla halka uzanan sopayı etkisizleştirmeye talip olacaktır. Demokratik direniş ve demokratik ittifak, HDP’nin en iyi bildiği iştir!