Barış ve Demokrasi Partisi’nin 2014 ortasında kendisini feshedip, bir kadro partisi olarak Demokratik Bölgeler Partisi’ni kurması (DBP) ve yerel yönetimleri DBP’ye emanet edip kitlesel olarak HDP’ye katılması süreci, geçen hafta yeni bir aşamaya evrildi.
DBP Merkez Yürütme Kurulu, geçen hafta alınan kararla başta İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, İzmir olmak üzere Türkiye’deki 38 il örgütü ve bunlara bağlı ilçe, belde ve üyeleri ile birlikte feshedildiğini duyurdu. Fakat “ihtiyaç dahilinde” Diyarbakır, Mardin, Van ve Gaziantep il ve ilçelerinde “demokratik siyasetin ve demokratik toplumun inşasında eğitim misyonumuzu temel çalışma alanı haline getirmeyi hedeflemekteyiz” diyerek yasal olarak varlığını sürdüreceğini duyurdu.
Bilindiği üzere, 28 Nisan 2014 tarihinde BDP milletvekilleri HDP’ye geçerek mecliste HDP adına grup kurdular. O dönemde BDP Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamada şöyle demişti: “İstiyoruz ki, artık bugünden sonra parlamentoda görünür hale gelen, varlığı Türkiye kamuoyunda daha çok kabul gören HDP ile birlikte bütün ezilenlerin ortak partisi haline getireceğimiz bu partinin bir grubu olsun.”
Bu geçişin ardından BDP’nin “demokratik özerklik ile özgür yaşamı inşa ediyoruz” şiarıyla gerçekleştirilen 11 Temmuz 2014 tarihli 3. Olağan Kongresinde alınan kararla adı değiştirilerek Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) oldu. O tarihten itibaren genel seçimlerde HDP’yi destekleyen DBP, yerel yönetimlerde etkinliğini sürdürdü. Fakat genel seçimlerin ardından bu defa da 31 Mart 2019 mahalli seçimlerine HDP çatısı altında girildi. Böylece 2014’den beri önce genel seçimlerde, sonra da mahalli seçimlerde inisiyatifi HDP aldı.
Aslında BDP milletvekillerinin HDP’ye geçtiği günden beri önce partinin tamamen kapatılması, sonra “Türkiye’nin batısında HDP, Kürt kentlerinde DBP”, “yerel yönetimlerde DBP, genel seçimlerde HDP”, “kadro ve ideolojik perspektif için DBP, kitleselleşme ve yaygınlaştırma için HDP” şeklinde formüller hep tartışıldı ve bazıları uygulanmaya da çalışıldı. Fakat bu modellerin hiçbiri tam olarak hayata geçirilemedi. Bunda bir yandan özellikle 2015’den sonra DBP’ye bağlı belediyelere yönelik hukuk dışı kayyum atamaları ve çatışma koşullarında parti kadrolarına yönelik ardı arkası kesilmeyen gözaltı ve tutuklama furyası ve buna bağlı olarak da partinin önüne koyduğu “demokratik özerklik” perspektifini hayata geçirememesi; bir yandan da 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrası ciddi bir kitlesellik kazanan HDP’nin ana akımlaşmasına bağlı olarak DBP’nin günden güne daralması etkili oldu.
DBP’nin en büyük talihsizliği rejimin despotik karakterinin demokratik mücadele sahasını iyice darboğaza soktuğu bir dönemde demokratik özerklik perspektifiyle siyaset yapmaya koyulması idi. Halkın demokratik tercihiyle seçilen belediye başkanlarının bile kayyumlar yoluyla çalışmalarından zorla alıkonulduğu ve neredeyse tamamının cezaevlerinde esir tutulduğu koşullarda Kürt meselesinin eşitlikçi temelde çözümünün perspektifini oluşturan demokratik özerklik anlayışının hayata geçirilmesi elbette mümkün değildi.
İste geçen hafta DBP MYK tarafından alınan kararı biraz da bu kısa tarihsellik içerisindeki gelişmeler doğrultusunda anlamlandırmak gerekiyor. Yine bunu özellikle HDP’nin 31 Mart – 23 Haziran seçimlerindeki stratejisi ile açığa çıkan gücünün niteliği ve bu ağustos başında yapılan örgütlenme konferansında alınan kararlarla da birlikte düşünmek lazım. Konferansta özellikle vurgulanan gençlik ve kadın meclislerinin örgütlenmesi ve mahalle meclislerinin oluşturulması hedefinin DBP’nin bu kararı ile yakından ilişkili olduğunu söylemek mümkün.
Nitekim DBP’nin partinin büyük oranda feshedilmesi ile ilgili karar gerekçesinde bu durum şöyle vurgulanıyor: “Türkiye’de faşizme karşı demokrasi cephesinin güçlenmesi siyasal alanın yaşadığı boşlukların doldurulması ve zayıflayan siyasal yapılarımızın tekrardan güçlendirilmesi hususunda ihtiyaçlarını gözeterek (…) Türkiye’de faşizme karşı halklarımızın sürdürdüğü demokratik siyaset direnişini güçlendirmeyi hedeflemektedir” ve “tüm kadrolarını demokratik siyaset kurumlarının ve demokratik toplumun örgütlenmesine dahil edilmesini kararlaştırmıştır.”
Özetle DBP’nin bu yeni kararının 2014’de BDP’nin HDP’ye geçişindeki kadar büyük olmasa da HDP’nin yeni örgütlenme hamlesinde ciddi bir etki yaratacağını, başta Kürt kentleri olmak üzere; İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin ve Adana gibi büyük kentlerde özellikle mahalle meclislerinin oluşturulması sürecinde DBP’nin kendi kadro ve örgütlenme ağları üzerinden güçlü bir mobilizasyon yaratacağını söylemek mümkün. Fakat bu kararın özellikle tabandan örgütlenme sürecinde Kürt Hareketi ile HDP’nin diğer bileşenleri arasındaki verili “bileşen hukuku” üzerinde de ciddi etkiler doğuracağını tahmin etmek güç değil.