Ömrünü doğanın sesini dinleyerek geçiren Vandana Shiva, Hindistan Himalayalar’da bulunan Dehradun’da dünyaya gelir. Pencap Üniversitesi’nde fizik okuyan Shiva, ardından bilim felsefesi alanında yüksek lisans yapar. 1979 yılında doktorası üzerine çalışan Shiva, bir yandan da edindiği bilgileri mücadeleye dönüştürmeye başlar. Aktivistlerinin pek çoğunun kadınlardan oluştuğu Chipko hareketine katılır. Chipko kadınları, ekosistemi ve yaşam kaynaklarını tahrip eden ticari kereste endüstrisinin gerçekleştirdiği ağaç katliamına, bizzat o ağaçları vücutlarıyla koruyarak karşı çıkmaya çabalarlar.
Shiva çoğu yerli ve akademik anlamda eğitim alamamış kadından oluşan Chipko’yu ve kadın yoldaşlarını şöyle anlatır: “Ben sık sık Chipko’yu kendi ekoloji üniversitem ve Chipko’nun kadınlarını da – hiç okula gitmemiş de olsalar – hocalarım olarak gördüm. Okuma-yazma bilgi için önkoşul değildir. Sıradan kabile üyeleri, köylüler, kadınlar büyük bir ekolojik deneyime sahiptir. Onlar biyolojik çeşitlilik, tohum, toprak ve su uzmanlarıdırlar. Egemen sistemlerin onların bilgi ve uzmanlığına ilişkin körlüğü, yoksul ve zayıfların cehaletine yönelik bir kanıt değildir. Bu aslında zenginlerin ve güçlülerin cehaletinin bir göstergesidir.”
Sözlerinden de anlaşıldığı üzere Shiva, kadınları ve doğayı sömürenlerin ortak paydası olduğuna inanır. Bu görüşlerini, sosyal bilimci Maria Mies ile birlikte kaleme aldığı ‘Ekofeminizm’ kitabında da ayrıntılarıyla ele alır. Ekofeminizm kavram olarak kadınları yaşamın devamı için mücadele veren tüm perspektiflerle birlikte ele alır. Hindistan Bilim Enstitüsü ve Hindistan Yönetim Enstitüsü’nde bilim, teknoloji ve çevre politikaları konusunda araştırmalar yapan Shiva, bir süre sonra hayatını mücadelesiyle tamamen birleştirir. 1982’de annesinin inek çiftliğinde Bilim, Teknoloji ve Ekoloji Araştırmaları Vakfı’nı kurar. Bu enstitünün temel kurulma gerekçeleri; biyolojik çeşitliliğin korunması, temel ilkesi ise tarlada çalışan insanların katılımıyla yapılan araştırmaların “fil dişi kulelerindeki ayrıcalıklı akademik enstitüler”e göre daha yerel ve yararlı olmasıdır.
Yerel topluluklarla temas halinde yürütülen çalışmalar sonucu bu enstitü kısa sürede bir halk hareketine evrilir. Üstelik küresel düzeyde ses getiren bir harekete. Tarım ve ve toprak kullanımında tek ürün kültüründen çeşitliliğe, doğa sömürüsünden sürdürülebirliğe giden yolun önünü açar bu hareket. Aynı zamanda dayanışma ve bölüşmenin önemine vurgu yapar ve şöyle der: “Açgözlülük kıtlık yaratır ve şu anda bizler bir kıtlık döneminde yaşıyoruz. Bunun için çokça düşünmeye ihtiyacımız var. Cömertçe üretebilmek için cömertçe düşünmeye ihtiyacımız var.”
Küresel direnişin inşası
Bu enstitünün çalışmalarının temeli, genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı küresel direnişin inşa edilmesine yardımcı olmak perspektifinde gelişir. Sömürücülere karşı açtıkları davaların birçoğunu kazanırlar ve onlara geri adım attırırlar. Shiva, bu konuda “Beş büyük dev şirketin sağlığımızı ve gıdamızı kontrol ettiği bir dünyada yaşamak istemiyorum” der. Shiva kadın ve doğa temelli çalışmalarına hala devam etmektedir; kah ağaçların kovuğunda kah bir tarlanın ortasında…
Navdanya hareketi
Mücadelenin gittikçe geniş kesimlere yayılmasıyla birlikte Vandana Shiva, 1991 yılında, özellikle yerli tohum olmak üzere, canlı kaynakların çeşitliliğini ve bütünlüğünü korumak ve organik tarım ve adil ticareti teşvik etmek için ulusal bir hareket olan Navdanya’yı kurar. Navdanya ‘dokuz tohum’ anlamına gelir. Navdanya, çiftçilerin işlerini tasfiye etmeye zorlayan politik ve ekonomik baskıya karşı direnme konusunda onlara destek verme amacı güder ve bu alanda çalışma yürütür. Navdanya hareketi “Gandhici özgüven, şiddet karşıtlığı ve direniş ilkelerine” dayanır.
20 kitap kaleme aldı
Vandana Shiva, yaşanmışlığını ve edindiği bilgileri, savunduğu değerlerle birleştirerek yaklaşık 20 kitap kaleme alır. Tohumun Hikayesi, Su Savaşları, Yeryüzü Demokrasisi, Ekofeminizm, İyilerin Yanında, Petrol Değil Toprak bunlardan sadece bazılarıdır. Yüzün üzerinde de bilimsel makaleye imza atan Shiva, 1993 yılında alternatif Nobel Ödülü olarak da bilinen ‘Right Livelihood Award’ ile ödüllendirilir