Akademisyen Arzu Yılmaz, Türkiye’nin Suriye politikasının özünde ‘genişleme stratejisi’ olduğunu belirterek, hesaplarının tutmadığını söyledi. Yılmaz, mültecilerin de politika aracı yapıldığını vurguladı
Türkiye’nin, İran ve İsrail’in ortaya çıkan otorite boşluğunu askeri ve siyasi etkinlik alanlarını ve mevcut sınırlarını genişletmek için kullandığını vurgulayan akademisyen Arzu Yılmaz, “Türkiye tıpkı Kerkük ve Musul’da olduğu gibi Suriye’de de bir anlamda Osmanlı mirası kavgası veriyor. Bu stratejinin dayanağı da sadece tarihsel ya da ideolojik değil” dedi. Yılmaz, hesapların tutmadığını söyledi.
Türkiye ve ABD’li heyetlerin 5-7 Ağustos’ta Ankara’da yaptıkları toplantıların ardından üzerinde anlaştıkları “Güvenli Bölge” konusunda tartışmalar çok yönlü olarak sürüyor. Akademisyen Arzu Yılmaz, en önemli sonucunu değerlendirirken mutabakatın müdahalenin önünü aldığını vurguladı. Yılmaz, “Türkiye’nin tek taraflı bir müdahalede bulunmasının önü alındı. Gerçi Türkiye, ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna girebilir miydi? Orası tartışmalı. Ama bu mutabakatın en önemli sonucunun bu olduğu söylenebilir” dedi. “İlk tedbirler” konusunda Yılmaz, “SDG’nin bazı sınır alanlarından çekilmesi olabilir derim. Ama Türkiye’nin SDG güçlerinin geri çekileceği alanlara hemen gireceği ya da bu ilk tedbirlerin arkasından hangi adımların geleceği konusunda bir anlaşmaya varıldı mı şüpheli” dedi. “Müşterek Harekât Merkezi” maddesi konusunda da Yılmaz şunları söyledi: “Bu ortak bir askeri operasyon hazırlığının işareti. Bu merkezin kurulması her şeyden önce Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna tek taraflı bir askeri operasyon yapmasının söz konusu olmayacağını gösteriyor.
Öte yandan, Fırat’ın doğusundaki ABD askeri varlığının güvenliğinin teminat altına alınması da temel amaçlardan biri olarak tanımlanabilir.” Suriyeli mültecilerin “güvenlik koridoru” na yerleştirilmesi konusunda da Yılmaz şu ifadeleri kullandı: “Afrin’de yapılanlar ortada.” Mültecilerin araçsallaştırıldığını vurgulayan Yılmaz, “Suriyeli mülteciler konusu başından bu yana hem iç hem dış kamuoyunda Türkiye’nin Suriye politikasını meşrulaştırma çabasının en önemli aracı olageldi. Krizin ilk yıllarında ‘Esad zulmünün göstergesi’ olarak araçsallaştırıldı. Ardından Avrupa’yla pazarlıklarda ‘tehdit unsuru’ olarak kullanıldı ve nihayetinde Suriye’ye askeri operasyonların gerekçesi haline getirildi” dedi.
Daha fazlasını istiyor
‘Kazanç’ hesabı şöyle yapılmıştı. ‘Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek’. Ama bu hesap tutmadı. Yeni askeri ve siyasi kontrol alanları üzerinden konuşacak olursak büyüyen Türkiye değil, Kürtler oldu” diye Yılmaz, Türkiye’nin “güvenlik tehdidi” altında yatan nedenlere işaret etti. Yılmaz, şöyle devam etti: “Türkiye’nin Suriye politikasının özünde ‘genişleme stratejisi’ olduğu bir sır değil zaten. Afrin’e hücum eden askerler bile mikrofon tutulduğunda ‘Hedefimiz Kızıl Elma’ diyorlardı.
Türkiye tıpkı Kerkük ve Musul’da olduğu gibi Suriye’de de bir anlamda Osmanlı mirası kavgası veriyor. Bu stratejinin dayanağı da sadece tarihsel ya da ideolojik değil… ABD’nin Ortadoğu’da doğrudan müdahale defterini kapattığı, askeri varlığını minimize edeceği sinyalleri verdiği bir ortamda patlayan Suriye iç savaşı, özellikle üç bölgesel güç, Türkiye İran ve İsrail için yeni fırsatlar doğurdu. Her üçü de ortaya çıkan otorite boşluğunu hem bölgedeki askeri ve siyasi etkinlik alanlarını hem de mevcut sınırlarını genişletmek için kullandı. Günün sonunda, İran, Tahran’dan Beyrut’a kadar uzanma kabiliyeti kazandı; İsrail, Golan’daki işgaline ABD onayıyla meşruiyet zemini sağladı. Türkiye ise Cerablus- Bab-Afrin üçgenindeki kontrolüne rağmen belli ki daha fazlasını istiyor.”
Rusya olgusuna da işaret eden Yılmaz, mutabakatın henüz tam olarak neye evirileceğinin belli olmadığını da ekledi: “Müzakereleri yürüten ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ilk göreve geldiğinde ‘Artık Astana sürecinin fişini çekme zamanı geldi’ demişti. Dolayısıyla güvenli bölge mutabakatının seyri hiç kuşkusuz Türk-Rus ilişkilerini doğrudan etkileyecektir.”
Kadınlardan BM’ye çağrı
Tehditlere karşı Girê Spî sınır hattında başlatılan canlı kalkan eylemi 23. gününde devam etti. Ziyaretler sırasında yapılan açıklamada tehditlerin bölgedeki Kürt, Arap, Ermeni ve Türkmen halkları ile farklı inançlar arasındaki birliği bozmayı hedeflediğine işaret edildi. Ayrıca IŞİD’lilerin yargılanması için uluslararası mahkeme kurulması için BM’ye çağrı yapıldı. Kobanili kadınlar da sınırda nöbette.
Evlere top atışı
Afrin’in Şerawa ilçesine bağlı Soxaneke köyüne yoğun top atışları yapıldı. Biri bebek 4 sivil yaralandı. Bombardıman anını anlatan köy sakinleri, evlerinin direkt hedef alındığını söyledi. Bombardımanda yaralanan bebeğin annesi Sûzan Elîko, bir topun evin ortasına düştüğünü ve tavanın çöktüğünü belirterek, “Bebeğin ne günahı vardı? Topun düşmesinin ardından bebek sessizleşti, biz öldü diye düşündük. Ardından yüzüne su döktük ve uyandı” dedi. Sûzan bebeğin bir saatten uzun süre şokta kaldığını söyledi. Remzi Berekat isimli köy sakini de Kurban Bayramı arifesinde evlere top atışı yapılmasına tepki gösterdi.