Geçtiğimiz Pazar günü İstiklal caddesinde bombalı bir eylem gerçekleşti. İnsan hakları savunucuları olarak sivillerin yaşamını tehlikeye atan bu tür eylemler kim tarafından yapılarsa yapılsın her zaman bunu kınıyoruz, protesto ediyoruz. Bu olay sonrasında da insan hakları savunucuları olarak hemen bir açıklama yapma gereğini aramızda konuşurken, başımıza hiç ummadığımız bir olay geldi.
Biz avukat Jiyan Tosun ve avukat Jiyan Kaya ile aynı ofiste üç avukat olarak görev yapıyoruz. Jiyan Tosun kamuoyunun da bildiği gibi Cumartesi Anneleri hareketinden bir insan hakları savunucusu. 1995 yılında gözaltına alınan babası, gözaltında kaybedilmiş ve aile olarak büyük bir travmatik hayata sahip Tosun ailesi…
Önce beni Jiyan Tosun aradı. Küçükçekmece’de büromuza başvuran ve çocuklarının gözaltına alındığını söyleyen bir Suriyeli aile ile çocuğu görmeye karakola gitmişti. Aradığında son derece endişeliydi. “Eren abla başıma çok ilginç bir olay geldi, beni burada tutuyorlar” diye söyledi.
Ardından bir arkadaşım Adem Taşkaya isimli bir Zafer partili yöneticinin attığı ve ardından sildiği bir tweeti tarafıma gönderdi. Bu tweette Adem Taşkaya umarsızca bir açıklama yapmış ve şöyle demişti; “İstiklal’deki saldırı PKK’li Avukat Jiyan Tosun tarafından gerçekleştirildi”…
Bu inanılmaz bir durumdu. Adem Taşkaya bu tweeti atıp ardından silmiş olmasına rağmen, birdenbire benim ve Jiyan’ın telefonlarından aranıp tehdit edilmeye başlandık. Gerçekten inanılmaz şeyler yaşadık. Jiyan anında suç duyurusunda bulundu, ama maalesef ki hem telefon numaralarımız hem Jiyan’ın bütün nüfus bilgileri resmi güçler tarafından birçok alana servis edilmişti.
Resmi güçler diyorum, çünkü Adem Taşkaya’nın bu tweetinin ardından, hem Jiyan Tosun’un tüm aile bilgileri, hem bizim telefonlarımızın başka kişiler tarafından yayılması mümkün değildi. Büyük ihtimal de emniyetin içinde bir grup bu eylemi gerçekleştirdi ve hepimizin hayatını tehlikeye attı.
Günlerce tehdit aldık; 8 gün boyunca … Bu yazının yazıldığı gün itibariyle tehditler artık yok denecek kadar aza inmişti, olayın faillerinin yakalandığının açıklanmasına rağmen, bu tehditlerin devam ediyor olması da son derece ilginçti.
Bu tehditler açısından bana en ilginç gelen küçük çocukların aramasıydı. Sonradan ismini vermek istemeyen bir kişinin arayıp bildirilmesiyle öğrendik ki, çocukların kullandığı internetteki bir oyun grubuna bizim telefonlarımız “teröristlerin telefon numaraları” diye verilmiş ve küçücük çocuklara aratılmaya başlanmıştık.
10 yaşından 17-18 yaşına kadar çok sayıda erkek çocuk aradı. Akla gelmeyecek derecede ağır küfürler ve ölüm tehditleri yapıyorlardı. Ben bu çocukların hiçbirine kızamadım. Sadece üzüldüm. Çünkü bu çocuklar ileride böylesine şiddet üreten bir mekanizma tarafından kullanıldıkları için kim bilir kimlere neler yapacaklardı!
İlk aklıma gelen de bu erkek çocukların büyüdüklerinde eşlerine, sevgililerine nasıl davranacaklarını düşünmek oldu. Çok büyük ihtimale birçoğu eşlerine şiddet uygulayacak, bir kısmı da belki kadın cinayetlerinin sanığı olacaklardır.
Böylesine şiddet ve nefret duygularıyla büyütülen çocukların, ileride toplum için ne kadar büyük bir tehlike arz ettiğini, acaba o çocukları kullananlar düşünmüyor mu?
Bunu gerçekten çok merak ediyorum.
Gerçekler sonuçta ortaya çıktı. Bu haberin yalan olduğu son derece net bir biçimde ortaya çıktı. Hatta bugünkü tarihle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından haftalık dezenformasyon listesinde, Jiyan Tosun adının böylesine hedef gösterilmiş olması da açıkça devlet tarafından kamuoyuna duyuruldu.
Peki, bunu yapanlar böylesine travmatik bir geçmişi olan Tosun ailesinin hayatının nasıl darmadağın edildiğini düşündüler mi acaba? Gerçekten bu telefon numaralarını, bu kimlik bilgilerini devletin içinde yayanlar, bunun nasıl büyük bir tehlike oluşturabileceğini düşündüler mi?
Biz şimdi yaptığımız suç duyurularının bir an önce sonuçlanmasını istiyoruz. İnsanların hayatlarını böylesine insanların önüne atan, her türlü tehlikenin önüne atan kişilerin ve bu paylaşımları yapan kişiler hakkında soruşturmalar nasıl yürütülecek? Bu kişiler hakkında bir yaptırım olacak mı? Bunu gerçekten çok merak ediyoruz.
1990’lı yıllarda yaşamış ve hayatı boyunca çok fazla tehdit almış bir insan hakları savunucusu olarak, bugün yaşadığımız durumda, özellikle sosyal medyanın iyi yanlarını bir tarafa bırakırsak, bir yalan bilginin bu kadar çabuk yayılması ve insanların hayatına kastedecek duruma gelmiş olmasının da ne kadar korkutucu olduğunu çok net yaşadık.
Ne yazık ki, Türkiye’de resmi güçler tarafından bazı hayatlar çok değerli. Kendileri gibi düşünenlerin hayatları, onların çocuklarının hayatları çok önemli… Ama kendilerine muhalif olan bazı insanlar var ki onların hayatının hiçbir değeri yok. Bu gerçekten son derece korkutucu bir durum…