Acımızla yürüyoruz!
Hayatlarımızı enkazlardan toplayıp, yaralarımızı dayanışmamızla sararak… Umudumuzla yürüyoruz!
Hiçbir yere gitmeden… Geceleri, sokakları, meydanları terk etmediğimiz gibi, kentleri de terk etmeden, birbirimizden vazgeçmeden… Kentlerimizi, yaşamı yeniden kurmanın adımlarını atarak…
Öfkemizle yürüyoruz!
Bize karşı işlenmiş suçların hesabını, katliama dönüşen depremin defterini tutarak… Helalleşmek değil, hesaplaşmak için bir araya gelerek…
İsyanımızla yürüyoruz!
Ohal’lerini kırıp, faşist baskı ve yasaklarını yıkarak… Bütün sokakları, meydanları direncimiz ve direnişimizle kuşatarak…
8 Mart’ın çağrısı bu.
Bugün Antakya’dan Hopa’ya, Islahiye’den Bursa’ya, Adıyaman’dan Çanakkale’ye, Pazarcık’tan Antalya’ya sokakta yerimiz, dillerde sözümüz hazır. İster deprem bölgelerinde, çadırlarda, yardım kuyruklarında, ister meydanlarda, sokaklarda olalım, aklımız ve kalbimiz bir, yumruklarımız sıkılı.
8 Mart’ın gücü bu.
Çünkü 5 Mart’ta Kadıköy’den söylediğimiz gibi; “erkek ve devlet şiddetine, kadın cinayetlerine, yoksulluğa, siyasal İslama, savaşa, doğa olaylarının katliama dönüştürülmesine, rant ve talan siyasetine karşı öfkemiz ve isyanımızla bir aradayız.”
Çünkü Kadıköy’den hep birlikte haykırdığımız gibi; “soracak hesabımız, yeniyi kuracak gücümüz var!”
Deprem katliamının üzerinden bir ay geçti. Hala binlerce kadının deprem yıkımı ile kavrulduğu, ev ve bakım işlerini bu ağır koşullarda gerçekleştirmeye mahkûm olduğu, sağlık ve hijyen ihtiyaçlarının en geri sıralara itildiği, barınaksız ve savunmasız biçimde yaşamaya zorlandığı koşullarda karşılıyoruz 8 Mart’ı.
Cinsiyetçi iş bölümü ile kadınlara yüklenen bakım emeği yükü depremle beraber daha da artmış durumda. Ev işleri ve çocuk bakımına, bu koşullarda yaşlı bakımı da eklenmiş durumda. Depremle birlikte duran eğitim en çok kadınları ve çocukları etkiliyor ve bu konuda atılmış tek bir adım yok. Kadınlar çocuk bakımını üstlendikleri gibi, eğitim işlerini de omuzluyor.
Kadınlar ve çocukların sağlığı tuvalet ve banyoların yokluğunda tehlike altında. Hijyen kitlerinden yoksunluk tablosunda salgın ve genital hastalık riskleri oldukça yüksek.
Kadınların yaşadıkları yerlerde erkek şiddetine karşı koruma ve bu durumlarda kolayca ulaşacağı merkezler yok.
Akıbeti belli olmayan çocukların isimleri ve yerleri açıklanmıyor. Kaçırılmış, kaybedilmiş bu çocuklar, cinsel şiddet, istismar ve cinsel sömürü sicilleri ile bilinen politik İslamcı vakıfların, tarikatların, yurtların ellerine bırakılmış durumda.
LGBTİ+’lar güvenliksiz, ayrımcılığa, şiddete açık biçimde yaşamaya terk edilmiş durumda. Koşullar kadınlar ve LGBTİ+’lar için erkek egemen ve heteroseksist cinsel saldırılara büsbütün açık durumda.
Bu bir aylık deprem tablosu, erkek egemen faşist şeflik rejimin kadın ve LGBTİ+ düşmanlığının, depremi ranta, yıkımı doğrulma imkânına çevirme hırsının ürünüdür. Bu tabloya kalem kalem yazdıklarımız, kaderine terk edilmiş hayatlarımız, erkek egemen faşist rejimden sorulacak hesaplarımızdır.
8 Mart’a yürürken, kadın özgürlük mücadelesinin bütün politik özneleri ve birleşik mücadele platformları olarak, deprem bölgelerinde yaşayan kadınlarla dayanışmamızı ilk günden daha ileriye taşıyacak, kadından kadına dayanışmayı büyütecek ve kadın yaşam alanlarını genişletecek adımlar attık.
Hatay’da Kadınlar Birlikte Güçlü’yü kurduk. Deprem ve kadın gerçeğinde acil taleplerimizi açıkladık, her biri için kadın dayanışmasını eksiksiz biçimde örmenin adımlarını attık. Kurduğumuz yaşam alanlarından, birbirimizden ve kentlerden vazgeçmeden birleşik ve güçlü bir çalışmayı omuzladık.
HDP Kadın Koordinasyonu ve bileşen kadın yapıları olarak “devlet yok, kadınlar var” diyerek, Antakya’da ve bütün deprem bölgelerinde kadın dayanışmasını ördük, kadın buluşmalarını gerçekleştirdik. Deprem bölgelerindeki kadın ve çocukların acil sağlık ve hijyen ihtiyaçları ile Mor TIR’larımızı doldurduk. Alanlarda kendi ellerimizle dağıttık, paylaştırdık.
Feminist kadınlar yoksulluğa karşı kampanyalarını, yoksulluk ve yoksunluk koşullarında depremin yıkımı ile baş etmeye çalışan kadınlara çevirdi. Sosyalist kadınlar olarak çadır çadır kadınlarla buluştuk. Kadınları 8 Mart forumu ile yan yana getirip, çözümlerimizi tartıştık. Çocukların eğitimi için eğitim çadırı açmak, çocuklar için grup terapisi yapmak gibi konularda gönüllü eğitimciler, gönüllü psikologlar ile buluştuk ve çalıştık.
Depremin fiziksel, ruhsal, toplumsal yıkımları arasında, onu bir katliama dönüştüren burjuva devlet, sömürgeci faşist rejim gerçeğinde, erkek egemenliği ve erkek cinsin saldırıları koşullarında birbirimize, dayanışmamıza, direnişimize, örgütlülüğümüze yaslanarak yürüdük.
Şimdi, 8 Mart.
Şimdi, evlerimizi üstümüze, dünyamızı başımıza yıkanlara, hayatlarımızı enkaza dönüştürenlere, katliamı kader bilmemizi, hesabı helal yapmamızı isteyenlere karşı sokaklara çıkma zamanı. Üstümüze çöken bu yıkımı, Saray’ın enkazına çevirme vakti.