“Geleceğin Türkiye’si” konferansının “Hakikat” bölümünde konuşan HDP’li Kurtulan, “Savaşı durdurmak lazım. Meclis bunun için önemlidir. HDP kolaylaştırıcıdır. Bu sorunun muhatabı Sayın Abdullah Öcalan’dır” dedi. Konferansın sonuç bildirgesinde ise ortak mücadele çağrısı yapılarak, “Sorumlulardan hesap sormaya ve kol kola girmeye davet ediyoruz. Geleceğin Türkiye’sini birlikte kuruyoruz” denildi.
Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) tarafından düzenlenen “Geleceğin Türkiye’si için Hafıza, Hakikat, Hesaplaşma” konulu konferans AKP iktidarı döneminde mağdur edilenlerin konuşmasıyla devam etti.
Korkmaz: Hesaplaşmadan adalet olmaz
Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz, “O kadar çok acı yaşıyoruz ki saymakla bitmiyor” diyerek konuşmasına başladı. Aileler olarak adalet istediklerini belirten Korkmaz, “Adaletin geleceği günü sabırsızlıkla bekliyorum” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın ağabeyi Gürkan Korkmaz da, kardeşini ölüme götüren süreci anlattı. Gezi’deki ölümlerin Türkiye’nin hukuk tarihine kara bir leke olarak kazındığını söyleyen Korkmaz, “Adalet istiyorum. Hesaplaşmak da gerekiyor. Hesaplaşmadan bunların adaleti getireceği yok. Mücadelemiz Ali İsmail, Ethem, Abdullah, Berkin, Medeni adına devam edecek. Bu salondaki herkesin birer Ali İsmail olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.
10 Ekim Katliamı
10 Ekim Ankara Gar Katliamı yaralılarından Elif Özdemir de, adaletin mücadele ve direnişle geleceğini belirterek, “Göstermelik mahkemeler, talimatlı hakimler ve savcılarla bu adalet gelmeyecek. Birlikte mücadele verip, birlikte kazanacağız” diye konuştu.
Barış akademisyenleri
Barış İçin Akademisyenler’den Işın Ünal, o dönem Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun da bildirgeyi “ifade özgürlüğü” kapsamına girmediğine dair açıklamalarda bulunduğunu hatırlatan Ünal, “Davutoğlu şuan 6’lı masada oturuyor. Şu anda ne düşünüyor bilmiyorum” dedi. Barış Bildirgesi imzacısı akademisyenlerin ana akım medyada, internet sitelerinde fotoğraflarıyla hedef haline getirildiğini de anımsatan Ünal, “Demokratik gelecek için konuşuyoruz. Üniversiteler açısından durum çok vahim. Üniversite yönetimleri ve akademisyenleri olarak yapacak çok şeyimizin olduğunu söylemek istiyorum” diye belirtti.
Cemevi baskınları
Okmeydanı Cemevi Başkanı Zeynel Şahin de konferansa gönderdiği mektupla Okmeydanı Cemevi’nde Uğur Kurt’un öldürülmesi olayını hatırlattı. Şahin mektubunda şunlara değindi: “Tarih 22 Mayıs 2014. Bir köylüsünü son yolculuğuna uğurlamaya gelmişti Uğur Kurt. Kendisinin son yolculuğunun olacağından, vahşice katledileceğinden habersiz bir şekilde. Ve hatta kendisini en güvende hissettiği yerlerden birindeydi, ibadethanesi olan Okmeydanı Cemevi’nde. Ne bilsin ki Uğur, bu gözü dönmüş zalimlerin, zorbaların bir ibadethaneyi, içerisinde insanlar varken hedef alarak bir canı öldüreceğini. Masum bir canı, bir cemevinin, ibadethanenin bahçesinde öldürmenin bedelinin 12 bin 100 lira oldu. Bir ailenin hayatını karartan çocuklarını yetim bırakan katile verilecek ceza bu mudur? Bunun için sessiz kalmamamız zulme karşı tek ses olup direnmemiz gerekiyor.”
Cumartesi Anneleri
Cumartesi Anneleri adına Özgür Gündem gazetesinde iken katledilen gazeteci Ferhat Tepe’nin kardeşi Ayşe Tepe konuştu. Tepe, “Ağabeyimin davası zamanaşımına uğradı. Annem 1995 yılından beri eylemde yer alıyor. Bizler cezasızlığın ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Cezasızlık, failler için ödül oluyor. Daha fazla cezanın işlenmesine teşvik ediyor. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımının ortadan kaldırılması gerekir. Faillerin yargılanmasını isterken yargılananlar haline geldik. Hak savunucuların yanımızda olmasını istiyoruz” diye konuştu.
Çorlu Tren Kazası’nda
Çorlu Tren Kazası’nda oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden Mısra Öz, 8 Temmuz 2018’de katliam yaşandığında arama ve kurtarmanın yapılmadığını hatırlattı. Olayın üstünün örtülmesi için çaba harcandığını dile getiren Öz, “Cenazeler trenin altındayken Bilirkişi Raporu hazırlamaya gelmiş. Her birimize ayrı ayrı hastanede olduklarını söyleyerek, bizi gönderiyorlardı. Oğlumun ikiye katlanmış bedeninde açık olan gözleri bana ‘Anne hesap soracaksın’ diyordu. Benim o gözlere sözüm var. Oğlumun gözünün açık gitmesine neden olanlardan ne pahasına olursa olsun, hesap soracağız” ifadelerini kullandı.
Konuşmasında işçilerin yaşadıklarına dikkat çeken Farplas direnişçilerinden Nejla Dolaşık, “Bizim tarafımız belli. Bu düzeni değiştirmek de bizim elimizde” dedi
Hasta tutuklular
Cezaevindeki hasta tutuklular adına söz alan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Alişan Şahin, ülkede zulme uğrayan halkların hafızasının silinmesi için mücadele verildiğini dile getirdi. Bunun başarılı olmadığını ifade eden Şahin, “Burada yaptığımız aslında hafızalarımıza yeni hafızalar eklemektir. Gelecek için hukuki hesaplaşmayı nasıl örgütleriz diye bir şeyler ortaya konulması gerekir. Bu konferansın sonuç bildirgesinde de somut adımların atılacağı altyapı oluşturur. Bu ülkede Kürt iseniz, solcu, sosyalist iseniz devletin kapısına adım attığınız anda kötü muamele başlıyor. Demokrasi güçlerinin, ana muhalefetin sessiz kalmasının da bunlara cesaret verdiğini düşünüyorum. Bunlar katlana katlana bugüne geldi. Hasta tutsaklar bu ülkenin kanayan yarasıdır” ifadelerinde bulundu.
Hasta tutuklu Aysel Tuğluk’unda durumuna dikkat çeken Şahin, şunları söyledi: “SEKA Devlet Hastanesi tarafından ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verildi. Sonrasında TİHV’in raporu var. Ancak ATK, içerisinde nöroloji hekimi olmayan kurul ‘cezaevinde yaşayabilir’ rapor yazdı. Aysel’in durumu nörolojik bir vakadır. ATK’nin başında yaptığı hukuksuzluğu ortaya koyuyor. Bu sefer göstermelik bir nörolog kurula getirildi. Başvuru reddedildi. Hukuksuzluk karakolda gözaltında başlıyor. Savcılıkta, kovuşturma ve Yargıtay’da devam ediyor. ÖHD olarak, hukuksuzluklara karşı direneceğiz.”
Roboski Katliamı
Roboski Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin aileleri adına konuşan Roboski ailelerinden Ferhat Encü, “Coğrafyası 4 parçaya bölünmüş, hayat mücadelesi, dil, kültür, özgürlük mücadelesi verirken, sistematik bir şekilde katliamdan geçirilen bir halkın hafızasını Roboski şahsında dile getireceğim” diyerek söze başladı.
Roboski’de yaşananları ve hukuki süreçleri aktaran Encü, “Sorumluların açığa çıkarılmasını istiyoruz. Bu ülkede demokrasi, adalet özgürlükler inşa edildiğinde bu koca hiçlik bir şeye dönüşecek. Bu sistem değişmediği sürece hiçlik de devam edecektir” diye aktardı. Demokrasi ve özgürlükleri savunan güçlerin sistematik bir yok etme politikasıyla karşı karşıya olduğunun altını çizen Encü, “Bu ülkede cezasızlık politikası yönetim haline getirilmeye çalışılıyor. Unutmadık, unutturmayacağız. Elbette hesap soracağız” diye ekledi.
Soma Katliamı
301 madencinin hayatını kaybettiği Soma Katliamı’na ilişkin konuşan Kamil Kartal, iktidarın tepkiyi bastırmak için çeşitli vaatler gündeme getirdiğini hatırlattı. Kartal, “Soma’da 301 anne, baba evlatsız kaldı. 432 çocuk yetim kaldı. Katliamdan sonra 11 çocuk doğdu. Tüm bu yaşananların karşısında birleşik bir mücadele süreci inşa edilmeli” ifadesini kullandı.
Suruç katliamı
Kobanê ile dayanışmak için sınırı geçmek isteyen ve 20 Temmuz 2015 tarihinde katledilen gençlerin aileler adına konuşan, katliamda eşi Ferdane ve oğlu Nartan’ı kaybeden Metin Kılıç, “Bu davalar biz bitti demeden bitmeyecek. Sorumlular hesap vermediği sürece gerçek adalet sağlanmayacak” dedi.
Şenyaşar ailesi
2018’DE Urfa’nın Suruç ilçesinde katliamdan geçirilen Şenyaşar ailesi adına Ferit Şenyaşar konuştu. Annesinin sağlık koşulları nedeniyle konferansa gelemediğini söyleyen Şenyaşar, yaşanan katliamı anlattı. Devlet gücüyle halkın baskı altına alınmaya çalışıldığını ve bunun için kendilerinin kurban seçildiğini dile getiren Şenyaşar, şöyle devam etti: “4 yıla yakındır. Üç insanımız katledilmiş bir kardeşimiz de rehin olarak cezaevinde tutuluyor. Hastane katliamı yüzlerce kamu çalışanı önünde yapıldı. Kolluk kuvvetinin önünde meydana geliyor ve hastane davasında 4 yıldır gizlilik kararı var. Adliye önünde nöbet eylemi başlattık. Nöbetimize milyonlarca insan sahip çıktı. İktidara bağlı olmayan sivil toplum kuruluşları yanımızdadır. Kamuoyunun baskısından dolayı milletvekilinin kardeşi cezaevindedir. Mücadelemizi sürdürüyoruz. Göstermelik adalet istemiyoruz. Gerçek adalet sağlanana kadar mücadelemiz sürecek.”
Konferansın ikinci bölümü ‘Hakikat’ kısmıyla devam etti.
Ortadoğu açılımı
Türkiye Dış Politikasının Hakikati üzerine Mühdan Sağlam söz aldı. 1 Mart tezkeresinde lise öğrencisi olduğunu hatırlatan Sağlam, “Barış adı altında neler yapıldığını geçtiğimiz yılın ağustos ayında insanların Taliban zulmünden kaçmak için uçaklara tutunarak, çocuklarını ABD’li askerlere verilmesini gördük. 2003’e dönersek Türkiye bunun kolaylaştırmak için en istekli ülkelerden biriydi. Türkiye’nin gerektirdiği barışın sınırı budur. Kendinden olmayana imkanı ve ölçüsü budur. O dönem Irak işgali örneğine baktığımızda Türkiye, toplumsal muhalefetin güçlü baskısıyla teskereye hayır demişti ve asker çıkarılmamıştı. Ahmet Davutoğlu, dönemi Türkiye dış politikası döneminde yeni bir dönemi işaret eder. Davutoğlu’ndan önce ‘sınırlarına saygılı, kendi sınırlarını korur. AB’ye aday, NATO üyesidir. Kürt sorunun var. Su sorunu vardı’ bunları bilirdik. Davutoğlu ile yeniden bazı kavramlar literatüre konuldu. Yumuşak güç, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslam vurgusu ve İslam’ın ihraç edildiği döneme tanıklık ettik. Osmanlıcılık, yeni Osmanlıcılık kavramının literatüre girdiği bir dönemdi. Neo- Osmanlıcılık hakikat bükülmesine neden olacak şekilde bir Ortadoğu açılımı gördük” dedi.
Yayılmacı politika
Sağlam, AKP’nin Suriye’deki politikalarına işaret ederek: “Türkiye dış politikada yayılmacılığı esas aldı. Dış politikadan saptı. Ancak gelinen aşamada dış politika gelecek kuşaklara yükler ve sorumluklar getiriyor. Var olan hakikat esnetildi, yeni hakikat inşasına geçildi. Bölge, ülkenin küresel dinamikler yanlış okundu. Yayılma politikasına girildiği, değerli yalnızlıklardan oluşan bir yeni hakikat ile karşı karşıyayız. Dış politika yavaş ilerler. Yaptığınız üzerinize yapışır. Bizi bir enkaz bekliyor” ifadelerini kullandı.
Cihaner: Yargı fethedilmiştir
“Yargının Hakikati” üzerine söz alan İlhan Cihaner, “İktidarın baskıcı tutumunun aracı haline getirilmiş bir yargı ile karşı karşıyayız” dedi. Cihaner, şunları söyledi: “Türkiye’de yargı fethedilmiş ve ele geçirilmiştir. Tarafsız, bağımsızlık ortadan kaldırılmıştır. 2005 yılında temelleri oluşturulmuş, 2007’de yerleşmiştir. Kadro olarak da yargı fethedilmiştir. Türkiye’de hiçbir dönemde olmadığı kadar yargı sermayeden yana tavrını açıkça ortaya koymuştur. Soma, iş davalarında yargı sınıfsal tercih ortaya koymuştur. Devletten yurttaşa gelecek hukuksuzluklara karşı durması beklenen yargı, saldırılara hukuki kılıf bulan bir pratikten bahsediyoruz. Yargı bürokratikleşmiştir. İktidarın uzantısı, bürokratik bir alan olmuştur. Nelerin yapılmasına siyasi iktidar karar veriyor, yargı da bunun pratiğini gerçekleştiriyor.”
Şık: Hesaplaşmadan kimsenin kuşkusu olmasın
“Devletin Hakikati” üzerine TİP Milletvekili Ahmet Şık konuştu. Şık, “Türkiye Cumhuriyeti’ni suç olarak nitelenen olayları, olguların planlayıcı olmasıdır. Emine Şenyaşar, Hrant Dink ve Tahir Elçi bize bu ülkenin hakikatini anlatıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık geçmişiyle yapılacak hesaplaşma gerçek yüzleşmeyi çıkartacak. Geleceğin Türkiye’nin inşasında, arzu ettiğimiz Türkiye’nin inşasında önceliğimiz hakikati anlatmaktan geçiyor. Adil bir hesaplaşmadan geçiyor. En devrimci duruş sandık. Buradan sizlere değil ama onlara bir çağrı yapmak gerekiyor. Bu konferansın AKP dönemi ve sonrasında yeni Türkiye’nin inşasında bize sunduğu perspektife bakarak yurttaşların hakikati anlatarak gerçek asgari hukuk normuyla doğacak bir hesaplaşmadan kimsenin kuşkusu olmasın. Kimlerle hesaplaşacağımızı anlatmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.
Şık, şöyle devam etti: “Üzerine giydikleri cüppenin insan hayatı ve özgürlüğünden yapılmış olduğunu bilmesine rağmen bilmiyormuş gibi davranan yargı mensuplarıyla, güvenlik bürokrasisinin içerisine doluşmuş cemaat, tarikat yapılarla, bu suç örgütünün suçlarını örtbas edip tam da bunlara itiraz edenleri suçlayan medyaya doluşmuş aparatlarıyla, yağma düzeninin sermayesiyle ve elbette ki, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olsaydı hapiste, asgari normlara sahip olsaydı ya akıl hastanesinde ya da siyasetin çöplüğünde olması gereken Recep Tayyip Erdoğan’la da onunla iş tutan herkesle hesaplaşacağız. Kimsenin şüphesi olmasın.”
Yapıcı: Tarihi halklar yazar
Gezi Davası’nda ceza verilen ve tutuklanan Mücella Yapıcı’nın “Ekolojinin ve Kentin Hakikati” üzerine cezaevinden gönderdiği mesajı okundu. Yapıcı’nın mesajı şöyle: “Umudu örgütlemeye, konuşmaya, sadece konuşmaya değil, birbirimizi dinlemeye, birbirimizin elinden tutarak mücadele etmeye devam etmek zorunda olduğumuz günlerdeyiz. Kent mücadelesi bizim senelerdir meslek örgütleriyle, davalarla, hukuksuz kararlardan, mega projelerden, rant için yerinden edilen kentlilerle sürdürdüğümüz bir mücadele idi. Ancak dokuz yıl önce bir şey oldu, neydi o direniş, neydi Gezi? Dokuz yıl önce, kent halkı ilk defa bütün sıkışmışlıkları da düşünerek herkesin ama hiç kimsenin olmayan bir park alanı savunuldu ve onu diğer hak talepleriyle birleştirebildi. O parktaki olağanüstü beraberlik, demokratik bir hak savunması ve polis şiddetine, haksızlıklara karşı itiraz eylemi, gelecek için bir umut olmuş ve insanlar kendi beyinlerinin gönüllü gardiyanı olmaktan kurtularak ülkeye çöken korku ve umutsuzluk perdesini aralamıştır.
Korkulan da bu ışıklı aralıktır. Bu iklimi yaratmak ve Gezinin toplumsal hafızada yer alan o umutlu, renkli ve yaratıcı tarihini kriminalize ederek, Gezi’de itirazını, umudunu, direnişini yanına alıp gelenlere hakaret üzerine hakaret ederek, toplumsal hafızaya yeni bir tarih aplike etmeye çalışmaktadırlar. Birlikte konuşmayı, birbirine bakmayı aynı görüşte olmama koşuluyla ama aynı hedefe yani demokrasiye, barışa, daha insanca bir yaşama doğru birlikte hareket etmeyi bir kere denemiş bir toplum, yıllarda geçse de o deneyimi unutamaz. Gezi herkesin kendini ifade ve temsil ettiği barışçı, yaratıcı, eşitlikçi ve insancıl tarihine daha nice yıllar sahip çıkacaktır. Esasen tarihi iktidarlar değil halklar yazar.”
Özgür: Bürokrası yolsuzluk makinesi oldu
“Ekonominin Hakikati” üzerine söz alan Bahadır Özgür, “Ekonomiyi tek cümle ile tanımlasaydık bugün kitlesel bir yoksullaşma olarak tanımlarız” dedi. “Ekonomik yapıyı yönetmek için inşa edilmiş otoriter bir rejim ile karşı karşıyayız” diyen Özgür, şöyle konuştu: “AKP döneminde ilk defa iç savaşlarda görülecek bölüşüm sistemine maruz kalıyoruz. Bir merkez etrafında tarikatlar, sermeye arasındaki bölüşüm. Hırsızlar rejiminin en belirgin karakteri yolsuzluğun kurumsallaştırılmasıdır. Devletin bürokrasisi yolsuzluk makinası gibi işler. AKP bunu yaptı. Bunun ilk ayağı özelleştirmedir. Bugün toprak hırsızlığına ulaşmıştır. Kıyılar, parklar, ormanlar özel mülkiyet konusu haline getirildi. İkinci kamu ihaleleri, yatay ve dikey yoksullaştırmaya neden olur. Üçüncü mega projeler ekonomik yapıyla değil, devletin bölüşüm mekanizmalarında belli bir zümreye yöneliktir. Mega projeler gelecek kuşakları da yoksullaştırıyor. Dördüncü olarak askeri sanayide AKP döneminde verilen garanti 85 milyar Dolardır. Suriye’deki, Libya’daki, Kürt bölgelerinden çıkan çatışmalardan bağımsız ele alınmaz. Militarizm ne kadar yükselirse yoksullaşmada yükselir. Finansallaşma, AKP döneminde yoksullar kredi aldı. Kredi mekanizması AKP döneminde çifte yoksullaşmadır. Eğitim ile refah korelasyon kırıldı. Okudukça yoksullaştığınız bir ülke ortaya çıktı. Suç ekonomisi AKP döneminde ilk defa yasadışı ve yasal olanı sınırı yok oldu. Suç ekonomi legal ekonominin parçası, dinamiği oldu. Suç ekonomisi devasa bir partiyi, devlet bürokrasini besleyen bir ekonomi haline geldi. Suç ekonomisi sadece suçu arttırmaz, yoksulluğu arttırır. Demokratik siyaset, demokratik devlet tahayyülüne geçişle olur.”
Çöktürme planı
“Emeğin Hakikati” üzerine Mert Büyükkarabacak söz aldı. Çöktürme Planı’nın tüm ezilenlere dönük olduğunu söyleyen Büyükkarabacak, işsizliğin azalmadığını, büyüdüğünü, güvenceli işlerde çalışanların ise sayısının çok çok azaldığını belirtti. Büyükkarabacak, kadın işsizliğine de dikkat çekerek, “Cinsiyet ayrımcı politikalarda emek boyutunda ciddi boyuttadır. Asgari ücret ile çalışanların oranı yüzde 60’tır. Küçük köylüler topraklarını ekemiyor” diye belirtti. Büyükkarabacak, emeğin taleplerini sıraladı. Büyükkarabacak, “Barış, ekmek, adalet için halkın iktidarını istemek gerekiyor. Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız” dedi.
Türkdoğan: Birlikte mücadele
“Hukukun Hakikati” üzerine söz alan İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Bir ülkenin rejimi neyse hukuk düzeni odur. Savunmayı geliştiriyoruz, argümanlar geliştiriyoruz ama Milli güvenlik kurulunun oluşturmuş olduğu özel yargılama sistemi karşımıza çıkıyor ve bir yerde tıkanıyoruz. Milli Güvenlik Kurulunu ilk elden ortadan kaldırmak gerekiyor RTÜK, YÖK gibi. Türkiye’de sürekli olarak askeri sivil bürokrasi belge hazırlayarak, dikte edilerek belgeye uygun olarak yargılama sistemi oluşturuyor. Bir anda kendimizi aslında savunacak hale düşüyoruz. Bunu kırmanın yolu meselenin kaynağına inmek. Mücadele etmektir. Uluslararası hukuka bağlıysak Demirtaş, Kavala kararlarına uyulması gerekiyor. Çok belge geliştirdik ve karar aldırdık ama siyasi iradeye ihtiyacımız var. Demokrasi, hukukun üstünlüğü bir arada alınırsa o zaman gerçekten onumuz açı olacaktır. Siyasal ve toplumsal muhalefet birlikte mücadele edeceğiz” dedi.
Koçak: Çocuklar için eşit yurttaşlık
Çocukların Hakikati üzerine de Sevinç Koçak söz aldı. Toplumsal olayların en çok etkilediğinin çocuklar olduğunu dile getiren Koçak, karar alma mekanizmalarında çocukların olmadığını belirtti. Türkiye’nin yüzde 27’sinin çocuk olduğunu ifade eden Koçak, “Emeğin hakikati konuşuldu. En çok çocuk işçiliği pandemi döneminde yaşandı. Pandemi çocukları işçileştiren bir süreçti. 720 bin çocuk işçi var. Bunlardan 114 bini 14 yaşın altındadır. Cezaevlerinde 1500 civarında, 720 annesiyle kalan çocuk var. Hapishaneler çocuklara uygun değildir. Devletin savaş politikalarında 228 çocuk yaşamını yitirdi. Uğur Kaymaz devletin 13 kurşunuyla katledildi. Biz çocukları hak ihlaline maruz kaldığında gündemimize alıyoruz. Çocuklar yaşamın neresinde, eşit yurttaşlık hakkında bahsederken, çocukların katılımından neden söz etmiyoruz. Çocukların katılım hakkını nasıl sağlayacağımızı düşünmeliyiz. Çocuklarımız için bugün ne yapabiliriz. Çocuklar katılım, yaşam hakkı başta olmak üzere en çok hak ihlallerine maruz kalıyor. Çocuklar için eşit yurttaşlık ve katılım hakkı olsun” ifadelerini kullandı.
Ataselim: Kadınlar her gün öldürülüyor
“Kadınların Hakikati” üzerine söz alan Fidan Ataselim, kadın katliamlarına değindi. Ataselim, “Kadınlar vahşice işkence edilerek, öldürülmeye başlandı. Kolay öldürülebildiğimiz için öldürülüyoruz. Plazaların, apartmanların üst katlarından düşen, intihara sürüklenen kadınlar var. Kadın cinayetleri azalmıyor. Şüpheli kadın ölümleri katlanarak, artıyor. Kadın cinayetleri gizleniyor. İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa etkin olması gerekirken, bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nden tek kişi kararıyla geri çekildi. Kadınların eşit, özgür yaşamı için mücadele edeceğiz. Bizler kadınların, LGBT+’ların eşit ve özgür yaşaması için mücadele ediyoruz. Cezasızlık kadın alanında da yaşanan en büyük sorunlardan birisidir. Meşru müdafaa hakkını kullanan kadınlar söz konusu olduğunda indirimlerden faydalanamıyor. Kadınlar gerçekleri söylediğinde tutuklandığını görüyoruz. Yapılması gerekenler yapılmıyor. Bu hakikat bugünün hakikati değil. Kadın vekiller, siyasetçiler tutuklandı. Aysel Tuğluk ve niceleri hala cezaevinde mahsur tutuluyorlar. Halkın haklı direnişi olan Gezi direnişine katılanlara bu ülkenin Cumhurbaşkanı ‘sürtük’ dedi. Hakları için direnen, mücadele eden yurttaşlarına sürtük diyorsa, onurumuzdur. Bu ülkede kadınlar ahlaksız, sürtük, denilerek öldürülüyor. Sanatımıza, hayatımıza, örgütlerimize dönük ciddi saldırılarla karşı karşıyayız” diye konuştu.
Kurtulan’dan müzakere vurgusu
Son olarak “Kürt Sorununun Hakikati” üzerine söz alan HDP Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, tutuklu siyasetçilerin isimlerini andı. Her sorunun çok önemli olduğunu, etrafında mücadele etmenin olduğunu dile getiren Kurtulan, “Aslında bizim yaşadığımız ölerek, bedelini ağır ödeyerek yapılan mücadelenin adıdır. Kürtler vardır, mücadelesini her yerde vermeye çalışıyor. Tüm ihlaller önce bizim üzerimizde, yaşadığımız coğrafyada uygulanıyor, sonra Türkiye’ye yayılıyor. OHAL’i ilk biz yaşadık. Ormanlarımız çok değersiz kılındı. Ormanlarımızı yaktılar. Muhalefet seçim güvenliğini tartışıyor. Çok iyi biliyoruz ki; 1999 seçimlerinden itibaren her seçimden sonra belediyelerimiz gazaba uğruyor. Türkiye’nin üçte birinin seçme, seçilme hakkı gasp ediliyor. Sadece belediyeler değil, milletvekillerimiz de öyle. Sorumluluk alan arkadaşlarımızda ağır cezalara maruz kalıyor. Ekonomideki en büyük krizin sebebi savaşa harcanan paralardır. Yargı 2009’da KCK adı altında bizleri, kitlesel olarak tutuklanmamıza neden oldu. JİTEM, faili meçhuller dediğimiz coğrafyamızda kanlı eylemlerin sahibidir. Şimdi de SADAT ile mücadele edeceğiz. Öyle görünüyor. Dış politikada her şeyi Kürtlerin kazanımları, bir araya gelmesine karşı odaklanmış bir realite ile karşı karşıyayız. Hakikat ile yüzleşeceğiz. Eşit yurttaşlık istiyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyoruz. Muhatapları doğru belirlemek lazım” ifadelerini kullandı.
Öcalan’ın rolu
Kurtalan, şöyle devam etti: “PKK’nin var olduğunu biliyoruz. PKK’nin ortaya çıkış nedenlerini ortadan kaldırmak lazım. Kürt sorunu mahkeme salonlarına devretmek ile çözülmüyor. 2013-2015 sürecinde birazını deneyimledik. Bir barış, umudun, yeşereceğini düşündük. Militarist bir dalgalanma olduğunda asker cenazeleri üzerinden yapılıyor. Oluk oluk kan akmaya devam ediyor. Savaşı durdurmak lazım. Bunun için aktörler var. Meclis bunun için önemlidir. HDP kolaylaştırıcıdır. Doğruyu görmek gerekir ve bu sorunun muhatabı da Sayın Abdullah Öcalan’dır. Sayın Öcalan üzerinde tecrit uygulayarak, Türkiye yönünü savaşa çevirdi. Demokrasiye yönünü çevrilmesi için ada ile irtibatın sağlanması, diyalog ve müzakere ile Kürt sorunun çözümü sağlanmalıdır.”
‘Sağlık sistemi çöküntüye uğradı’
“Sağlığın Hakikati” üzerine konuşan Esin Davutoğlu Şenol ise, sağlıkta dönüşüm sistemi ile sağlık sisteminin çöküntüye uğradığını söyledi. Sağlık emekçilerinin metalaştığı bir dönüşümle ile karşı karşıya olduklarını ifade eden Şenol, “Sağlık hizmeti bireysel, tüketime dayalıdır. Sağlıkta reform adı altında hikaye, masal dinledik. Pandemi bizi masaldan uyandırdı. Sağlıkta dönüşüm için kamu desteğine ihtiyaç var” dedi.
Konferans “Hesaplaşma” bölümü ile devam etti.
Hafıza ve hakikat ilişkisi
Yapılan konferans ardından sonuç bildirgesi açıklandı.
‘Hakikat tüm çıplaklığıyla karşımızda’
Sonuç bildirgesi şöyle: “Hatırlıyoruz. 301’i Soma’dan. 100’ü Ankara’dan, 34’ü Roboski’den. 33’ü Van’dan, Sivas’tan. Hatırlıyoruz. Haziran’ı Berkin’den. Temmuz’u Oğuz Arda’dan. Eylül’ü Ceylan’dan. Ekim’i Veysel’den. Kasım’ı Uğur’dan. Cumartesileri Dilek’ten, Davut’tan, İlyas’tan ve gözaltında kaybedilen daha nice çocuktan…Hafızamızda, unutmuyoruz. Gözlerimizi kapatmıyor, kulaklarımızı tıkamıyor, yüzümüzü çevirmiyoruz. İçinde yaşadığımız düzenin hakikati tüm çıplaklığıyla karşımızda.Bu, emekçiyi sömürüp sırtına basarak zenginleşen sermayenin hakikati. Kadınları sömüren, ezen, taciz eden, katleden ataerkinin hakikati. Kürdü ikinci sınıf sayıp hakkını gasp eden ırkçılığın hakikati. Aleviyi, inançsızı, kendinden olmayanı eşit saymayan mezhepçiliğin hakikati. Özel harbiyle, kontrgerillasıyla, mafya ve çeteleriyle devletin hakikati. Katili, hırsızı koruyup, mağduru, mazlumu gadre uğratan adaletsizliğin…Başka halkların topraklarına göz koyan yayılmacılığın ve savaşın…Kentlerimizi ve doğayı tüm canlılar için yaşanmaz kılan yağmacılığın…Toplumu eğitim, sağlık, barınma, ulaşım ve çalışma haklarından mahrum bırakan piyasacılığın hakikati.
Geleceğin Türkiye’sini birlikte kurmaya davet ediyoruz
Davet ediyoruz. Geçmişi hatırlayıp, geleceği değiştirmeye, hakikati bilip, yenisini kurmaya, yüzleşmeye, sorumlulardan hesap sormaya ve kol kola girmeye davet ediyoruz. Biz yapacağız, siz izleyin demiyoruz. Hafızamızı ortaklaştırırsak, hakikati dile getirirsek, hesabını birlikte sorarsak, mücadele edersek değiştirebiliriz. Emek için, adalet için, eşitlik için, özgürlük için, barış için, demokrasi için bir oluyoruz, birlik oluyoruz. Geleceğin Türkiye’sini birlikte kuruyoruz.”
Kaynak: MA