73 fermana uğrayan kadınların yaşam felsefesi “Heta jin hîşyar nebe roj hilnayê” (kadınlar uyanmadan gün doğmaz) ile yolu Kobanê’de birleşenler güneşin doğması için ilk uyanan kadınlara katıldılar. Felsefik bakış açılarına göre, sayısız fermana uğrayan Êzidî Kürt kadınları güneşin doğuşunun ilk ışınlarına yüzlerini döndüklerinde, tanrının yarattığı 72 kavmi kucaklayan 73. kavim Êziler olarak önce 72 kavmin insanlarına huzur, güvenlik, güzellik, iyilik dileyip tanrının onları korumasını diler; sonra da kendilerine dilerler. Êzidi bayramının arifesinde ilk DAİŞ katil ordusunun saldırılarına uğradıklarında 72 kavmin ihanetle yok edildiğinden sıranın onlara gelmesiyle 73. ferman derler. Bu, Êzilerin inançsal anonim yorumudur.
Şengal, yeminli katil ordusuyla bu nedenle yok edilmek istendi. Yani Êzidîler tüm kavimleri kucaklamak, tanrıdan onları korumasını dilemekle suçlanıyordu. Bu nedenle yolu Kobanê’de birleşenler 73 kavimden kadınlardır. Sadece 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmak istenenler değildir. 73 kavmin içinde kapitalist-militarist, ırkçı, cinsiyetçi kavimlerini de yok eden hegemonlar ve hegemoncuk olma hevesli katil ordular varsa bu kavimlerin demokratik ekolojik kadın özgürlükçü binlerce farklı halk ve inanlardan yolu birleşenlerin de olduğu (akıldan çıkarmamak gerek) dava Kobanê davasıdır.
Soykırımın tespiti için yaptığımız (DÖKH) mülakatların birinde “ölüm insanın şerefini kaybetmesinden daha kolaydır”daki Êzilerin direniş sözündeki “şeref”in anlamını sorduğumuzda “ihanetin olmadığı bir dünya”, yani zalimlerin bölüp parçaladıkları dünyada toprak sahibi olmaktan söz etmiyordu. Yaşadığın ülkede ihanete uğruyorsan o ülke senin değildir. Dünya halkları ve inançları, sadece 500 yıllık ulus devlet yapılanmasından bu yana -hegemonların üyesi olanlar da dahil- kaçta kaçı yerinde kaldı? Kaçta kaçı yerinden edildi? Milyonlarcası göç ettirildi, köleleştirildi, kaçırıldı, satıldı… İç sömürgeleştirme olmadan, dış sömürgeleştirmenin gerçekleşemeyeceğini dünya tarihinden biliyoruz. Kadını, halkları, inançları sömürgeleştirme insanlığa karşı geliştirilmiş ihanetin en alçakçasıdır. Bize ihanet tarihini hatırlatan Êzileri bir kez daha selamlıyorum!
Kobanê davası, Şengal’de ihanetin önüne geçmeye çalışan kadınların bir araya geldiği davadır. Memeli hayvanlardan bile tahrik olan (bu kendi söylemleridir) DAİŞ devleti, kadınlara en büyük ihaneti yapan yapılanmalardan biridir. Şengal’den sonra DAİŞ, Kobanê’ye yöneldi. 13 Eylül 2014 günü DAİŞ halifesi (kendini dünya halifesi ilan etmişti ya) Ebu Bekir Bağdadi fetva verdi: “Kürtlerin malı, canı, kadınları size helaldir.” Musul, Şengal kent, ilçe, belde ve köylerdeki saldırılarda Kürt, Êzidî, Asuri, Süryani, Hristiyan, Kakai, Şabak, Türkmen, Sabii, Alevi, Şii, Arap, Fars… Mezopotamya’nın tüm farklılıklarından kadınlara aynı fetvayla soykırım uygulandı.
Êzidî kadınların deyimiyle kadın uyanmadan güneşin doğmayacağının çağrısını duyan Mezopotamya ve Anadolu’nun tüm kadınları dünyada birlikte uyandı. DAİŞ, 13 Eylül 2014 günü Kobanê’nin 120 köyüne saldırmaya başlayınca 100 bin insan göç etti. Kobanê ise 400 bin nüfuslu bir yerleşim alanıydı. 13 Eylül’den 1 Kasım 2014’e kadar DAİŞ’e karşı mücadele etmek için Kurdistani ve Türkiyeli kadın hareketleri (ki DAİŞ, haziran ayında Musul’a girince de çağrılar yapılıyordu), Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, kadın dernekleri, DÖKH, barolar, TTB, insan hakları dernekleri, hak savunucusu inisiyatif, grup, oluşumlar, dernekler, GÜNSİAD, TMMOB, KESK, 78’liler, kuyumcular federasyonu, Halkevleri, DİSK, Kaldıraç ile HDP’nin de içinde olduğu siyasi partiler, sol sosyalist yapılar, sendikalar, bine yakın demokratik dinamiklerin örgütleri ve kadın oluşumları, hareketleri Kobanê’ye destek açıklamalarıyla çağrılar yaptı.
Yine dünyadan kadın hareketleri, feminist sosyalist oluşumlar, 5 kıtadan 93 dünya kent ve yerleşim alanlarında DAİŞ saldırılarına karşı ortak destek açıklaması ve çağrılar yaptılar. Dünyada 120 insan hakları örgütünün üye olduğu Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH), Uluslararası Af Örgütü, UNICEF, BM, AP, AB, AK, yazarlar, sendikalar, meslek örgütleri, Uluslararası Sendika Örgütü, üniversiteler… on milyonlarca insan, binlerce sivil örgüt çağrı yaptı. Yukarıdaki dünya örgütlerinin çoğuna Türkiye Cumhuriyeti de üyedir. O zaman TC mahkemesi kimi, kimleri yargılıyor? Kendini mi, yoksa DAİŞ’e karşı mücadele edenleri mi, hatta dünyayı mı yargılıyor? Eğer iddia ettiği gibi bu KCK talimatıysa KCK’li dünyayı mı yargılıyor? Neden DAİŞ hariç herkesi yargılıyor?
Tüm bunları toplayıp, HDP’nin attığı 38 sözcük ve noktalama işaretlerine sıkıştırmak nasıl bir yargılama? Kobanê davası nasıl oluyor da DAİŞ’e karşı mücadele etmek ve AKP ambargosunu protesto etmek “Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma”ya dönüşüyor ve DAİŞ’in yaptığı tüm insanlık dışı, soykırım suçları 108 kişiye yükleniyor?
Biz yolu birleşen kadınlar bu durumu öngörüyorduk ve mücadele etmeye devam ettik. 2015 yılının Şubat ayında Kurdistan, Türkiye’den KJA, uluslararası katılımlarla zorla alıkonulan kadınlar için mücadele platformu kurduk. DAİŞ saldırısıyla dünyaya dağılanlarla mülakatlar yapmaya ve DAİŞ’in soykırımını tespit etme çalışması başlattık. Sadece DAİŞ değil DAİŞ’in destekçisi devlet zihniyetlerinin de kadının pazarlarda satılmasını, satış büroları açıldığını, yine Taliban, Boko Haram, El Şehba gibi kadını, çocukları zorla alıkoyanlarla mücadeleyi sürdürüyoruz. Platform olarak delil ve belgeleriyle DAİŞ’in Antep’te kadın satış bürosunu tespit ettik. Suç duyurusunda bulunduk ama aceleyle takipsizlikle sonuçlandırıldı. Kobanê davasında aceleyle cezalandırma derdinde olan zihniyetle, bu kadın soykırımcı devletleşmiş hallere ve destekçi devletlere karşı aralıksız mücadele etmeye devam ediyoruz.
Şengal kadın meclisinin çağrısıyla dünya kadınlarının uğradığı ihanetin sesini duyan Kurdistani, Türkiyeli ve dünya kadınları, 3 Ağustos gününü 73 fermana atfen her kıtadan dünya kadın örgütlerinden 73 kadın örgütü olarak 3 Ağustos’u “Zorla Alıkonulan Kadınlar için Dünya Mücadele Günü” olarak ilan ettik. (Bu vesile ile kendimi ihbar ediyorum. DAİŞ’e karşı Kobanê için ve sonrasında da mücadele etmeye devam ediyorum; zindanda olsam da…)
DAİŞ’i geriletme mücadelesi devam ederken Türkiye’ye halen çağrıların yapılması bu davanın seyrini gösteriyor. 15 Ekim 2023’te Avrupa Parlamentosu Türkiye raporunda “… özellikle 2014 yılında IŞİD’in soykırımına maruz kalan Êzidilerin yurdu olan Şengal’in de dahil olduğu Irak ve Kuzey Suriye’ye yönelik Türk hava saldırılarına ve Irak topraklarına askeri operasyonlarına devam etmesine karşı Türk makamlarını itidalli davranmaya çağırır” denildi.
Dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan, Mardin TEM, Artuklu Üniversitesi, Mardin Emniyet Müdürlüğü’nün gözü önünde BM tarafından sivil katliam yapma suçuyla uluslararası toplum tarafından ilan edilen ve Suriye Gelecek Partisi Eşbaşkanı Hevrîn Xelef’in katili Anar’uş Şarkkiye örgüt komutanı olan uluslararası düzeyde aranan Ebu Hatim-Şakra’ya törenle diploma verdi. Suç duyurumuza daha yanıt verilmedi. 2017 yılında Êzidî çocuk kaçırıldı, Türkiye’de derin internette (dark web) satışa çıkarıldı. Ankara’da 2021 yılında DAİŞ’in hücresine yapılan operasyonla kurtarılan Êzidî çocuk aynı aileye hem de Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca teslim edildi. Bundan daha büyük bir ihanet var mı? Çocuk ya çocuk? Bu nasıl bir düşmanlık? Çocuğu DAİŞ’e teslim edenin mahkemeye müdahilliği kabul edildi.
Kobanê davasının delilsiz, temelsiz, iddianamesiz devam etmesi skandaldır. İlk iddianameyi Ahmet Altun hazırladı. İddianameyi kabul eden heyetin başkanı Bahtiyar Çolak, “Atadedeler” suç örgütünün ikinci adamı çıktı ve yargılanması devam ediyor. Yazı yığınının içinde -1 Kasım Dünya Kobanê Günü ilan edilmişken- “sözde Kobanê halkı” yazılabiliyor. İhanet, soykırım, DAİŞ dışında her şey ve herkes mahkeme heyetine göre “sözde”dir ve suçludur. Açılan dava asıl suçluların hasır altı edilmesini amaçlamaktadır.
Biz direniş yolunda devam ederken, yolu Kobanê’de birleşen kadınlar ise hukuk dersi veriyor. Ne yazık ki demeyin; onlar tam da bunu insanlığa armağan ediyor. Hukukçular ve öğrencileri şanslı mı, şanssız mı (artık) kendileri karar verir! Kadınlar, hukukçulara bir dava dosyası nasıl hazırlanır, nasıl siyasi iktidara göre yön alır, karar verir, yargılar, baştan tarafını nasıl belli eder, nasıl çarpıtılır, nasıl hazırlanmazı öğretiyor. Bir de kadınlar, suç örgütünün adamının kabul ettiği iddianameyi hatırlatıp, mahkeme salonunu “Jin, jiyan, azadî” alanına dönüştürüyor. Her cümlenin başında ve sonunda heyet, sözlerini kesiyor, müdahale ediyor. Onlar ise söz ve irade sahibi olduklarını her fırsatta heyete hatırlatıyor.
Kadınlar aynı zamanda yargı adı altında uğradıkları baskıyla da mücadele ediyorlar. Üç yıldır mahkeme heyetinin aralıksız devam etme kararına karşı direnme de bir başka mücadeledir. Üç yıldır regl dönemleri dahi dikkate alınmadan sürdürülen yargı heyetine kadının regl olma halini de anlatıyorlar. Toplumsal cinsiyet dersi veriyorlar. Üç yıldır her gün aramadan geçmelerine rağmen mahkeme aralarında kelepçelenip nezarethaneye kapatılma zulmü altında kadının yaşam tercihinin terörize edilmesiyle mücadele ediyorlar.
Kadının evlenmemiş, çocuk sahibi olmamış olmaları “terör” eylemi olarak delilden sayılmasına karşı da mücadele ediyorlar. Kadınların yaşamlarıyla ilgili söz, karar, irade sahibi olması, “terör” eylemi olarak sayılıp suçlu ilan edilmesi, zindana kapatılması da delil oluşturuyor. Kadınlar o kadar öfkeleniyor ki, “delillerinizi çürütmek için mahkeme heyetinin önünde erkekle ilişkiye geçmemizi mi istiyorsunuz?” diyorlar. DAİŞ’e karşı mücadele etmemizi suç saymanızın delilleri ve yaşam tercihimizi “terör” eylemi saymanız nasıl olur da gasp, cinayet, devleti bölme, TC’yi ortadan kaldırmaya kadar varabiliyor, diye soruyorlar.
Bu dava kolay kapanmayacak ve ataerkil kadın düşmanı yargının bin bir maskesini düşürmek epey zaman alacak. İşte o zaman, bu insanların hayatından yıllar çalınmış olacak; zaten iktidar yargısının da amacı budur. Ataerkil zihniyetin çalmış olduğu kadın yaşamından geri kalanı da ataerkil iktidar yargı çalarak bu düzenin sürdürücüsü olmak istiyor. İşte tam da bu nedenle kadınlar aralıksız sürdürülen mahkemenin aralıksız direnişçileri olma kararlılığındadır. Her gün AKP-MHP-Hüdapar yargısına, yargılanan değil bununla mücadele ettiklerini ısrarla gösteriyorlar. Hukukla ilgili tez, araştırma, öğrenme çabası olanlara bu davayı takip etmeleri önerisinde bulunuyorum.
Sonuç olarak, 1 Kasım Dünya Kobanê Günü, 21. yüzyılın enternasyonalinde en uzun kadın, etnik, inanç soykırımına uğrayan Kurdistan ve Filistinlilere yüzümüzü güneşin ilk ışıklarına dönelim; yapılan ihaneti durdurmak için alanlardan hiç çekilmeyelim. Kobanê dünya kadınlarını, halklarını, inançlarını bir araya getirdi. Bunu aralıksız sürdürmeden, aralıksız sürdürülen yapısal şiddeti geriletmek zor olacak.
Biz yıllardır ve on yıllardır, hatta 30 yıldan fazladır zindandaki kadınlarla birlikte güneşten önce uyanıp yüzümüzü güneşin ilk ışınlarına hep dönmüş olacağız. Sizlerle birlikteyiz. Ne bizsiz ne de sizsiz olmayacağını biliyoruz. Jin, jiyan, azadî heyecanıyla herkese selam ve sevgiler…