“Geçmişi yok saymak, iktidarda olan bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. Bu dünyada hala onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan bile varsa bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter. Tarih bizi dinliyor olabilir, tarih bize cevap verebilir.” Ariel Dorfman
***
İşte adalet kıvılcımının sönmemesi için Cumartesi Anneleri 700. kez yine ‘kayıp’larını soracaklar. Zaman kavramı anneler için sonsuz bir bekleyiş oldu hep. Geçen zaman yüzlerindeki çizgileri, saçlarındaki kırları, dizlerindeki sızıları çoğaltmanın ötesinde bir işe yaramadı. Dahası “zamanaşımı” adı altında dava dosyaları tozlu raflara kaldırılarak yüreklere yeni darbeler indirildi. Ve zaman içinde kimi anneler içine gömdükleri acılarıyla gözleri açık göçtüler bu dünyadan.
Kayıp yakınlarının sembol isimlerinden Berfo Ana gibi birçok ana gözleri açık ayrıldı aramızdan. Berfo Ana ölmeden önce; “Artık ölmek istiyorum ama oğlumun kemiklerini görmeden, onun mezarında dua etmeden, gözlerim açık gidecek. Başbakan bana söz vermişti, oğlumun kemiklerinin gömüldüğü yeri bulacaktı. Onun sözünü tutmasını bekliyorum” demişti. Verilen sözler yerine getirilmedi. Bu beklenti sadece onun değil, aynı zamanda tüm kayıp yakınlarının da beklentisiydi.
Anneler 1990’lı yıllarda işlenen “faili meçhul” cinayetler ve gözaltındaki kayıplarla ilgili dosyaların zamanaşımından kapatılmaması ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı süresinin kaldırılmasını istediler. Cumartesi Anneleri’nin istediği bir diğer konu ise, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler (BM) Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmesi’ne, Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair BM ve Avrupa Sözleşmeleri’ne ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni Kuran Roma Statüsü’ne taraf olması.
***
Uluslararası Hukukçular Komisyonu Genel Sekreteri Niall MacDermot; “Zorla kaybetme; insan hakları ihlallerinin en ağırıdır. İnsan hakları kavramın bizatihi kendisine bir meydan okuma teşkil eder. İnsanların var olma ve kimlik sahibi olma haklarını yadsır. Zorla kaybetme insan varlığını bir hiçliğe dönüştürür.
Sorumluların yasa ve düzeni gülünç kılmaları ve menfur suçlar işlemelerini sağlayan, yozlaşma ve gücü kötüye kullanma halinin doruk noktasıdır” diyor. İnsanların kaybettirilmesi en ağır insan hakları ihlallerinden biridir. Kaybedilenler bütün haklarından mahrum bırakılarak, hiçbir yasal koruma olmaksızın savunmasız halde faillerin eline bırakılır. Zorla kaybetme kaybettirenlerin aileleri, yakınları için de büyük bir ızdıraba sebep olur. Kaybedilenlerin sürekli geri dönmelerini beklemek, akıbetlerini ve nerde olduklarını bilmemek ebeveynlerinin, eşleri ve çocuklarının sürekli acı çekmesine sebep olur. Zorla kaybetme uluslararası hukuk kapsamında suç olarak tanınmaktadır; dolayısıyla devlet yetkilileri, failleri ve suça teşvik edenleri soruşturmak, dava etmek ve cezalandırmakla mükelleftir.
Kaybetmek ve katletmek bu sistemin muhalif olan kişileri ortadan kaldırmak için kullandığı yaygın yöntemlerden oldu her zaman. Türkiye’de tekçi paradigma ve buna dayalı zihniyet; gerçekleştirdiği katliamları, vahşetleri kendi kahramanlık söylemleriyle kimi zaman kutsallaştırdı ya da en olmaz olayları sıradanlaştırdı, sıradan bir olaymış gibi yansıttı. Toplumda da böyle bir algının oluşmasını büyük ölçüde başardı ne yazık ki. Bu sayede geçmişiyle yüzleşmeyi, hesaplaşmayı değil, unutmayı, unutturmayı tercih etti. Unutturulmaya çalışılan anaların, babaların, amcaların, kardeşlerin akıbeti açığa çıkarılmadıkça ve bize bu sonsuz acıları yaşatanlardan hesap sorulmadıkça insanlığın vicdanı hep yaralı kalacak. “Bir daha asla” diyebilmek için; unutmamak, yüzleşmek ve hesaplaşmak zorundayız.
***
Nice aylar, yıllar, nice bayramlar geldi geçti. Tam 700 hafta geçti. …Ve iki gün sonra yine günlerden Cumartesi… Türkiye’nin en uzun erimli protestosuna, sivil itaatsizlik eylemine dönüşen eylemleriyle kayıp yakınları yine sessiz çığlıklarıyla orada olacaklar… “Kayıplarımızı istiyoruz ey kayıt dışı hakikat” diyerek kayıplarının akıbetini soracaklar.